Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Efendime Söyleyeyim

Yavuz Bülent Bakiler

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Yetmiş sekiz yıl önce, İngiltere'ye gönderdiğimiz bir ticaret heyetimizin hiçbir talebini İngilizler ciddiye almamışlardı. “Sizin devleçinizin bütçesi, daha bizim Londra belediyemizin bütçesi kadar bile değil! Size ne satabiliriz; sizden ne alabiliriz?” demişlerdi. Değil mi? Anlat bize, o günkü Türkiye nasıl ileriydi? Bugünkü Türkiye niçin geri? Yetmiş sekiz yıl önceki yolsuz, okulsuz, susuz, elektriksiz, traktörsüz, ebesiz, hemşiresiz, gübresiz, tohumsuz Türkiye nasıl çağdaşlık yolundaydı; bugünün Türkiyesi niçin karanlıklar eşiğinde? İzah et bize! Yetmiş sekiz yıl önce, beş lira tutarındaki yol vergisini vermediği için ceza olarak bilmem kaç gün yol işçiliği yapan Türk köylüsü; neşe, huzur ve güvenlik içindeydi de bugünkü Türk köylüsü neden fakirliğin ve geriliğin pençesinde? Yetmiş sekiz yıl önce, Türk gençliğine bir tek Ankara Üniversitesini açtığınız için geriniyor, övünüyorsunuz da şimdi yüz seksen üniversiteli bir Türkiye karşısında neden dövünüyorsunuz? Söyleyin bize! Türkiye'yi çağdaş yapmak için sizin yolunuzdan giderek çok partili hayata mı son verelim? Fikir hürriyetine kelepçe mi vuralım? İstiklâl Mahkemeleri mi kuralım? Kaşını, gözünü sevmediğimiz adamlara darağaçları mı kuralım? Camileri mi kapatalım? Kur'an-ı Kerimleri mi yasaklayalım? Ve açık açık anlat bize ey laiklik perisi! Çağdaşlık kahramanı! Türkiye'de ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Halk Fırkasını, tüzüğünde “Partimiz fikir hürriyetine ve dini inançlara saygılıdır.” hükmü bulunduğu için “Laiklik elden gidecek.”, “İrtica hortlayacak.” diye 1925 yılında kapatmadınız mı?
1931 yılında “Artık harf inkılabı yapılmıştır; bu eski yazılı belgelere ihtiyaç kalmamıştır!” safsatasıyla kilosu 3 kuruş 10 paradan Bulgaristan'a satılan devlet arşivimizin 120 balya 500 sandık olduğunu 50 bin okka çektiğini Türkiye'de kaç kişi biliyor acaba? Dünyada, devlet arşivini, kör bir taassupla başka devletlere satan resmi diplomalı yobazları, sadece biz yetiştirdik.
Reklam
Selçuklu ve Osmanlı olmasaydı bugünkü Cumhuriyetimiz de olmazdı.
Dilimize her gün İngilizceden bir sürü kelime bulaşıyor. Onlara itiraz eden yok! Büyük mağazalarımızın ve iş yerlerimizin alınlarında, yabancı kelimeler karasülükler gibi çirkin duruyorlar. Onlara aldıran yok. Türkiye'de çıkan yüz dergiden altmış tanesinin ismi tamamen İngilizce, Fransızca, Latince! Onlara karışan yok. Dikkatimiz, öfkemiz, düşmanlığımız tamamen Türkçeleşen Arapça ve Farsça kelimelere karşı. Neden? Neden? Neden?
Sayfa 153Kitabı okudu
Türkiyeli komünistlerin devletimizi, ordumuzu, milletimizi sevmemeleri, vatanımızı bölmek isteyenlere bir İvan heyecanıyla omuz vermeleri sizi de şaşırtmıyor mu? Aziz Nesin daha geçenlerde “Türk halkı enayidir! Korkaktır! Geri zekâlıdır. Ben halkımı sevmiyorum” demedi mi? Peki, bu nasipsiz Aziz Nesin'i, devletimiz okullarımızda çocuklarımıza neden okutup sevdirsin? Bütün kültür değerlerimize daha çok saldıran insanlar yetiştirmek için mi?
Bir televizyon programı hazırlamak için 1975 yılında Bursa'yı gitmiştim. Muradiye'deki şehzade türbelerini gezerken bahçede, eski mezarlar arasında, bir hazin manzara dikkatimi çekmişti: Bazı kabirlerin başucu taşlarından kırılan, koparılan 30-40 civarındaki fes, kavuk, sarık yerlere atılmıştı. Hüzünlenmiş, yanı başımdaki yaşlı bir Bursa sevdalısına sormuştum: “Nedir bunlar efendim? Bu, başucu taşlarından koparılan kavukların, sarıkların, feslerin buralarda işi ne?” Derin bir hüzünle söyledikleri, anlatılmaz bir yobazlığın vahşetlerindendi: *... Şapka inkılabından sonra Bursa'ya yeni bir vali gönderildi. Şehirde, şapka inkılâbı dolayısıyla toplantılar yapılmaya başlandı. Geriliğimiz; fese, sarığa, kavuğa bağlanıyordu. Yeni valimiz bir yetde, kendisini dinleyenlere öfkeyle bağırmış: 'Biz boşuna mı şapka inkılabı yaptık? Nedir o mezar taşlarınızdaki fesler, sarıklar, kavuklar? Biz artık dirilerimizin başında da ölülerimizin taşında da o çirkinlikleri görmek istemiyoruz! Kaldırın ortadan o gerilik alâmetlerini! Gözüm görmesin!' demiş. İşte gördüğünüz bu kavuklar, bu sarıklar, o emirden sonra ucun ucun kırılmaya, öteye beriye atılmaya başlandı. Şimdi bu bahçede gördükleriniz, bazı hayır sahiplerinin toprağı gömmeye, kuyulara atmaya kıyamadıkları parçalardan bazılarıdır! Yâni burada gördükleriniz, şapka inkılâbımızın kurbanlarındandır!” Dinlediklerim beni sarsmıştı. Bir daha anlamıştım ki yobazlığın her türlüsü, yağlanmış ve boğazımıza geçirilmiş bir cellat urganıdır.
Reklam
Maksadınız Türklüğe hizmet ise İslamiyet'i iyi kucaklayacaksınız.
Sayfa 257 - Yakın Plan Yayınları
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.