Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Küller Altında Yakın Tarih 3

Efsaneler ve Gerçekler

Mustafa Armağan

Efsaneler ve Gerçekler Gönderileri

Efsaneler ve Gerçekler kitaplarını, Efsaneler ve Gerçekler sözleri ve alıntılarını, Efsaneler ve Gerçekler yazarlarını, Efsaneler ve Gerçekler yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bir millete ancak öz musikisi ile hitap edilir ve o milletin ruhuna zorla yabancı bir musiki aşılanamaz. (Rauf Yekta Bey)
İlk Cumhurbaşkanı Kaç Oyla Seçilmişti?
... 1923 yılının 29 Ekim'inde, meclise girecek isimler bizzat Mustafa Kemal tarafından belirlenmesine rağmen, 287 milletvekilinden 129'unun oylamaya katılmamış olması ilginçtir. Eğer toplantı yeter sayısı olarak şimdiki gibi üçte iki şartı aranmış olsaydı, Mustafa Kemal Paşa muhtemelen o oturumda Cumhurbaşkanı seçilemeyecekti. (Zaten muhaliflerin şehir dışında bulundukları bir sırada deyim yerindeyse baskın bir seçim yapılmıştı.) Allahtan, o zamanlar Anayasa Mahkemesi yoktu! Tabii yürürlükteki 1921 anayasasında toplantı yeter sayısı da net olarak belirlenmiş değildi. 5 Eylül 1920'de çıkan Nisab-ı Müzakere kanununda ise toplam sayının salt çoğunluğu toplantı yeter sayısı kabul edilmiş, karar sayısı ise salt çoğunluğun salt çoğunluğu, yani 84 oy yeterli sayılmıştı.
Sayfa 217 - Timaș Yayınları, 1. Baskı, Eylül 2007Kitabı okudu
Reklam
Celal Bayar'ın eşi Reşide Hanım ise kocası Başbakanken de, Cumhurbaşkanı iken de beş vakit namazını hiç bırakmamıştır. Kararlı ve hatta inatçı bir portre çizmiş bulunan Reşide Hanım, Yunan işgalinde ailece zulümlerine maruz kaldığı Yunanlıların devlet başkanı Türkiye'yi ziyarete geldiğinde Celal Bayar'ın yanındaki koltuğu boş bırakır, bütün ısrarlarına rağmen kocasına eşlik etmez. Nihayet 25 Aralık 1962'de ömür boyu hapse mahkûm edilen kocasını yalnız bırakmamak için trenle Kayseri'ye giderken yolda kalp krizinden ölür ve cenaze namazı, 27 Mayıs'a muazzam bir tepki hareketine dönüşür. Cumhuriyet tarihinin en geniş katılımlı cenaze törenlerinden birisine sahne olan Ankara'da, halk darbecilere tepkisini bu vesileyle yansıtmak fırsatını bulmuştur. Torunu Prof. Emine Gürsoy'un deyişiyle, Cumhuriyet tarihinde bir devlet başkanının hanımına düzenlenen en kalabalık cenaze törenidir bu.
Sayfa 181 - Timaș Yayınları, 1. Baskı, Eylül 2007Kitabı okudu
Oysa biz "müzik devrimi"ni niye yapmıştık? Müziğimizi geliştirmek için değil mi? Tü Peki hakiki bestekârın olmadığı yerde berbat ama çok sesli musiki yapmanın müziğimize faydası nedir? Bugün Onun Yıl Marşı'nı bizden başka dinleyen var mıdır? Üstelik de Fransızlar duymasın sakın, çünkü Jean-Jacques Rousseau'nun Le Devin du village adlı operasından alıntı, hatta çalıntı olduğu hemen anlaşılır!
Sayfa 175 - Timaș Yayınları, 1. Baskı, Eylül 2007Kitabı okudu
Kadeş Rezâleti
... Gençlik kolları eliyle sözde Atatürkçü bir gençlik oluşturmaya karar vermişlerdi. İşte 18 Mart 1962'de tarihe "Kadeş rezaleti" diye geçen, gençliği Çanakkale'yle buluşturma gezisi düzenlenmişti. Kadeş adlı vapura doldurulan kızlı erkekli bin kadar genç, sözüm ona çağdaş gençlik dernekleri tarafından özel olarak seçilmişti. İşin tuhafı, gemiye yalnız genç kızlar ve erkekler değil, aşırı miktarda içki de doldurulmuştu. Düşünün, Çanakkale şehitlerini ziyarete gidiyorsunuz, anneleri babaları yanlarında olmayan bir gemi dolusu genç ve kasalarla içki alarak yola çıkıyorsunuz. Niyet ne? Faşing mi? Yolculuk beklenebileceği gibi tam bir rezaletle sonuçlandı. Sarhoş olup gece boyu dans eden, yerlerde sızan, olmadık cinsel rezaletlere imza atan bu seçkin gençliğin Çanakkale'ye çıktığında ayık gezebildiğini sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Cümbür cemaat lokantalara dalmışlar, içkiler, naralar gırla devam etmiş ve bin kişi içinden şehitliklere gidecek topu topu 40-50 genç ancak bulunabilmişti.
Sayfa 166 - Timaș Yayınları, 1. Baskı, Eylül 2007Kitabı okudu
Darbecinin Dalı Çürüktür...
Hani muhteşem Cevdet Paşamız, Sultan Abdülaziz için, "Darbeciler kendisini almaya geldiklerinde direnseydi kazanırdı" der ya, 1876'dan 1960'a, oradan bugüne kadar uzanan 131 yıllık darbeler tarihimizin bam teline basar bence. Nitekim 27 Mayıs darbesinde İstanbul 3. Zırhlı Tugay Komutanı olan Orhan Erkanlı'nın hatıralarında dediği gibi, Yassıada mahkûmları ağız birliği ederek 'Biz milletin seçilmiş temsilcileriyiz, sizi tanımıyoruz, hiçbir sorunuza da cevap vermeyeceğiz, elinizden geleni ardınıza koymayın' diye gürleselerdi yapacak hiçbir şeyimiz yoktu. Gerçekten de şanlı 27 Mayısçılar ne yapabilirlerdi böyle bir durumda? Düşünmeye değmez mi?
Sayfa 125 - Timaș Yayınları, 1. Baskı, Eylül 2007Kitabı okudu
Reklam
Adnan Menderes baştan beri askerin yanlış yapmayacağına inandırmıştı kendisini. Sarol'un dediği gibi, "kutsal bir tutkuyla" bağlıydı askere. Kendisine askerî ihtilalin yaklaşmakta olduğuna dair ihbarlar geldiğinde tepkisi daima sert olmuştu: "Ben Türk ordusuna hakaret ettirmem" diyordu da başka bir şey demiyordu. Darbeyi Türk ordusuna hakaret sayıyor, ihbarı getirenleri (mesela istihbaratçı Samet Kuşçu'yu) getirdiğine pişman ediyor, cezalandırıyor, sürgüne göndertiyordu.
Sayfa 124 - Timaș Yayınları, 1. Baskı, Eylül 2007Kitabı okudu
Darbeler, kesin çözüm gibi görünen kesin sorunların ebesidir...
Sayfa 113 - Timaș Yayınları, 1. Baskı, Eylül 2007Kitabı okudu
Vatanı kurtarıcılardan kurtarmak
Bakın 27 Mayıs darbesinde görev alan Üçüncü Zırhlı Tugay Komutanı Orhan Erkanlı, hatıralarında hangi acı itiraflarda bulunuyor: Asker, sivil, gelip geçen bütün iktidarların gerekçesi ve gayesi hep ayni idi: "Vatanı kurtarmak, demokrasiyi yaşatmak." Aslında ortada kurtarılmaya muhtaç, batmış bir vatan ve zorla yaşatılacak bir demokratik düzen olmadığını, kahraman veya hain olarak nitelediğimiz kişilerin iktidar mücadelelerinin galipleri veya mağluplarından ibaret bulunduğunu bir türlü anlamadık. Memleketimizin en ciddi, en önemli ve hayati sorununun, VATANI KURTARICILARDAN KURTARMAK olduğunu bildiğimiz halde açıklamadık, bu yolda samimi gayretler harcamadık...
Sayfa 111 - Timaș Yayınları, 1. Baskı, Eylül 2007Kitabı okudu
Fatin Rüştü Zorlu
... Bakanlığı sırasındaki en büyük başarısı, Lozan'da muallakta bırakılan Kıbrıs meselesini yine Lozan'ın 30. maddesine dayanarak Türkiye'nin garantörlüğüne bağlamaktır. Müthiş bir müzakere maratonu içerisinde kendisine Lawrence Durrell'in Acı Limonlar adlı romanını delil gösteren Yunanlı meslektaşına Shakespeare'in Othello'sundan cevap yetiştirecek kadar birikimlidir, akıllıdır. Hatta Yunan tarafına en büyük darbeyi nerede indirmiştir, bilir misiniz? Yunan Parlamentosunun Kıbrıs zabıtlarını buldurup çevirterek ve orada, Yunanlıların gizledikleri ENOSIS, yani adanın Yunanistan'a ilhakı tezinin nasıl savunulduğunu İngilizler ve Amerikalıların gözüne soktuğu anda. İşte bu atak üzerine rakibi Averof, "Davayı kaybettik. Zorlu kazandı" demiştir. Zorlu gerçekten de kazanmış mıdır? Bilinmez. Bilinen bir şey var ki, o da Kıbrıs'ı yeniden Misak-ı Milli sınırlarına katmasa bile, en azından Türkiye'nin garantörlük haklarını dünyaya kabul ettiren bu başarılı antlaşmadan yaklaşık bir yıl sonra, 27 Mayıs 1960 darbesiyle Zorlu'nun kendisini hücrede ve bundan yaklaşık 15 ay sonra da idam sehpasında bulduğudur.
Sayfa 100 - Timaș Yayınları, 1. Baskı, Eylül 2007Kitabı okudu
Reklam
Demokrat Parti'nin Kuruluşu
... Türkiye idaresi, Max Thornburg başkanlığında bir ABD'li heyet tarafından tepeden tırnağa didik didik edildi, kirli çamaşırları elden geçirildi ve sonuçta mevcut halimizle Batı bloğuna giremeyeceğimiz, dolayısıyla siyasi yapımızı hızla reformdan geçirmemiz gerektiği usulünce 'tavsiye edildi. Bu usturuplu uyarı üzerine İnönü, CHP dışında bir partinin kurulmasına engel bulunmadığını söyleyerek çok partili hayata giden yolu açtı ve ardından, daha önce istifa eden veya ihraç edilen 4 eski CHP'li tarafından (Celal Bayar, Refik Koraltan, Adnan Menderes ve Fuat Köprülü) Demokrat Parti kuruldu.
Sayfa 92 - Timaș Yayınları, 1. Baskı, Eylül 2007Kitabı okudu
Lozan'ın asıl tartışmamız gereken boyutu, Ortadoğu'nun paylaşılması ve sınırların yeniden çizilmesi karşısında aldığı uysal tavırdır. Ancak can yakıcı gerçek feryatta: Lozan zaferiyle diğer Arap topraklarında olduğu gibi Filistin'de de Sevr'in bütün istekleri olduğu gibi kabul edilmiştir. Üstelik Sultan Vahdettin Sevr'i imzalamadığı için o zamana kadar onaylanmamış olan Filistin'deki İngiliz manda rejimi İsmet Paşa'nın Lozan'daki imzasıyla resmiyet kazanmış, böylece İsrail'in kuruluşuna giden yolda en büyük engellerden biri daha bertaraf edilmişti.
Sayfa 85 - Timaș Yayınları, 1. Baskı, Eylül 2007Kitabı okudu
Mesela Filistin toprakları için Lozan'da ne yapılmıştır? Hiç... Hatta görüşmeler sırasında Filistinli kardeşlerimiz TBMM kapısında günlerce, 'Bizi İngiliz kurtlarına teslim etmeyin' diye yalvar yakar dolaşmışlardı. Aldıkları cevap, ônce oyalama, sonra da kendi başınızın çaresine bakın, olmuştu.
Sayfa 85 - Timaș Yayınları, 1. Baskı, Eylül 2007Kitabı okudu
Yatacak Yeriniz Olmayacak! / İş Bankasının Sermayesi
... Hind Müslümanlarının gönlünü kırmaya gelmezdi, zira Milli Mücadele'ye ciddi miktarlarda maddi katkıları olmuştu. Nitekim bu tarihten çok sonra bile, 1923 ortalarında, Rauf Orbay'ın Başbakanlığı sırasında Antalya milletvekili Hoca Rasih Efendi başkanlığında bir Kızılay heyeti Delhi'ye para toplamaya gitmiştir. Muazzam bir sevgi selinin ortasında kalan Rasih Hoca, Cuma namazında hutbeye çıkmış ve halktan Hilafetin koruyucusu Türkiye'ye yardım etmesini istemişti. Gelin görün ki, İngilizler cami çıkışında Türklerin Hilafeti kaldırdığı haberini yaymışlar ve bunu belirten afişlerle meydanları donatmışlardı. Amaçları, tabii ki, halkı galeyana getirerek Türkiye'nin Hindistan Müslümanları üzerindeki nüfuzunu kırmaktı. İngilizlerin endişelenmesine gerek kalmadı. Bundan sadece 6-7 ay sonra Türkiye, uğruna savaşma sözünü verdiği Halifeyi kovuyordu... İşin ilginç yanı, Hilafetin kaldırılmasının hemen ardından (Temmuz 1924) 'kör parmağım gözüne' der gibi Hind Müslümanlarının gönderdiği yardım paralarıyla İş Bankası'nın kurulmasıydı.
Sayfa 82 - Timaș Yayınları, 1. Baskı, Eylül 2007Kitabı okudu
23 Nisan
Asıl gayesi fakir çocuklarının sevindirilmesi ve bir defalığına da olsa yeni elbiselerle donatılması olan bu sivil bayramın resmi kadronun katına ulaşır ulaşmaz nasıl kolayca amacından saptığına tanık oluyoruz burada bir kere daha. 23 Nisan çocuk bayramlarında illerde vali ve daire müdürleri ile zengin kesimlerin kendi çocuklarını süsleyip püsleyip bayram kortejlerine katmalarının, renkli ve göz alıcı balolara götürmelerinin ülkenin genelinde hüküm süren aşırı yoksulluğun çocuk özeline yansıyan ağırlaşmış sorunlarına ne kadar duyarsız kaldıklarını göstermiyor mu? Fakir, kimsesiz, öksüz, yetim, hastalıklı, sakat, okula gitme imkânı bulamayan, ağır ve sağlıksız işlerde karın tokluğuna çalıştırılan çocukların sorunlarına eğilmek için paha biçilmez bir fırsat olan bu bayram, zengin çocuklarının birbirleriyle yarıştığı bir üst düzey yönetici kadro arası gösteriş rekabetine dönüştürülmüştür.
Sayfa 61 - Timaș Yayınları, 1. Baskı, Eylül 2007Kitabı okudu
261 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.