"Herkes sisteme uyup içine girebileceği bir kalıp bulmak zorundaydı. Doktor, avukat, asker ne olduğu mühim değildi. Kalıbını bulduktan sonra ileri doğru gitmeye çalışıyordun. Sussex’de herhangi biri kadar çaresizdi. Ya bir kalıp bulurdun kendine ya da açlıktan ölürdün."
☆☆☆
Birine ihtiyaç duyuyordu insan. Etrafında öyle biri yoksa onu sen yaratmak zorundaydın, olması gerektiği gibi birini yaratırdın. İnsanın kendini aldatması, hile yapması gibi bir şey değildi bu.
İnsanların çoğu yirmi beş yaşında mahvolmuştur. Araba süren, yemek yiyen, çocuk sahibi olan, kendilerine en çok benzeyen başkan adayına oy vermek gibi her şeyi yapılabilecek en kötü şekilde yapan götlerden oluşmuş bir toplum.
Birine ihtiyaç duyuyordu insan. Etrafında öyle biri yoksa onu sen yaratmak zorundaydın, olması gerektiği gibi birini yaratırdın. İnsanın kendini aldatması, hile yapması gibi bir şey değildi bu...
Charles Bukowski furyası vardı. Herkeste bir aymazlık, bir takmazlık, bir umarsızlık, bohem hayat ve melanko durumları falan. Çok merak edip araştırdım Bukowski’yi. Sonra ne öğreneyim?
Lev Tolstoy’u da seviyormuş ama burada mesele Shakespeare. “Sen kimsin de Shakespeare’i sevmiyorsun?” dedim demesine ama yine de merak edip
Ekmek Arası eserini okudum. İlk defa okuduğum adamı ilk kez okumuyor da sanki
John Fante okuyor gibiydim. Sonradan öğrendim ki yazım tekniğinden konulara kadar Fante’den arak yapıyormuş.
Şuna bak şuna, sanki Avusturya arşidükü kalkmış Shakespeare’i sevmiyorum diyor. Ben de seni sevmiyorum.