Eleştirel Pedagoji - Sayı 10 (Temmuz-Ağustos 2010)

Eleştirel Pedagoji Dergisi

Sayfa Sayısına Göre Eleştirel Pedagoji - Sayı 10 (Temmuz-Ağustos 2010) Sözleri ve Alıntıları

Sayfa Sayısına Göre Eleştirel Pedagoji - Sayı 10 (Temmuz-Ağustos 2010) sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Eleştirel Pedagoji - Sayı 10 (Temmuz-Ağustos 2010) kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bilim elbette evrenseldir; ancak, yerel devinimleri yerinde incelemeden özellikle de toplum bilimler alanında bilim etkinliğinin sürdürülemeyeceği anlaşılmış olmalıdır. Psikoloji, eğitim, sosyoloji, dilbilim vb. alanlarda sürekli olarak ve özellikle de ABD’de yapılan çalışmalara referans yapmanın gereksizliği anlaşılmış olmalıdır.
Kendi kültürüne yönelik eleştirel düşünüm, etno merkezci (soy-köke dayanan) kültür tasarımını (konseptini) aşma ve demokratik bir sürece taşıma olanağı da sunacaktır. Belli bir etnisiteyi (soy-kökü) başat sayan kültür algısı, kültürel çeşitliliği yaratıcı olmayan bir kaynak olarak görür. Oysa farklı kültür kaynakları bireyleri ve toplumları geliştirir.
Reklam
Tek tek kültürlerin, bugünkü bilgi ve deneyim birikimine katkılarının miktarı kesin olarak belirlenemez; söz konusu bu katkılar çok çeşitlidir. Kültürlerin hümanist bakışı, kültürlerin eşitliği ilkesine dayanır.
Bağımsızlığın kazanılması ve cumhuriyetin kurulması, bireysel özgürleşmenin ilk adımıdır. Cumhuriyetin kuruluşunun hemen arkasından 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen Öğretim Birliği Yasası laik, bilimsel ve halkçı eğitime, dolayısıyla bireyin özgürleşmesine yönelik eğitime kapı açmış ve bu özelliklerin gelişmesi sürecini başlatmıştır. 1920’lerde karma ve parasız eğitime geçilmesi, Medeni Kanun’un kabulü, 1928 yılında Türkçeyi daha kolay öğrenilebilir ve yazılabilir bir hale getiren harf devriminin yapılması, din derslerinin okul programlarından çıkarılması ve pek çok batı ülkesinden önce 1930’larda kadına seçme-seçilme hakkı verilmesi de bireyleri özgürleştirici gelişmelerdir.
Osmanlı, genelde padişaha kul olacak insan yetiştirmiş, bireyin ve toplumun gelişimine pek önem vermemiştir. Var olan eğitimin amacı da padişaha kul olacak insan yetiştirmek olmuştur. Dolayısıyla Osmanlı eğitimi bireyi özgürleştirici değil, teslimiyetçi yapacak bir eğitimdir. Kurtuluş savaşına katılan kimi asker ve aydınların savaş sonrası hilafete ve padişahlığa sahip çıkma çabaları, aldıkları bu eğitimin etkisiyledir.
Günümüz toplumuna bakıldığında ise, geçmiş yıllara göre teslimiyetçiliğin değişik alanlarda yaygınlaştığı görülmektedir. Teslimiyetçiliği, inançlara, paraya ve siyasal güce teslimiyet olarak sınıflamak olasıdır.
Reklam