Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bir Masal Dünyasından Geriye Kalan Anılar

Elveda Selanik

Leon Sciaky

En Yeni Elveda Selanik Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Elveda Selanik sözleri ve alıntılarını, en yeni Elveda Selanik kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Elveda Selanik
Doğuda, Çatalca’da, umutsuz savaş bir süre daha devam edecekti. Ancak herkesin göz diktiği, uğruna savaştığı ve yirmi yüzyıldan uzun süredir kötü niyetli tanrıların, üzerine göklerin ve yeryüzünün tüm felaketlerini yağdırmaktan zevk duyduğu bu şehirde, Yunanistan’ın Selanik’inde, o akşam kan kırmızısı bir güneş Vardar bataklıklarının ardında batarken, ulu minarelerden çıt çıkmıyordu.
Sayfa 229Kitabı okudu
Eğer uygarlık kurtulacaksa, bu dökülen kanların, zulmün, nefretin, sığ milliyetçiliğin, kibirli ayrımcılığın, bir halkın diğerinden üstün olabileceği inancının, milyonlar açlık ve sefalet içinde sürünürken birkaç kişinin güç ve bolluk içinde yüzmesinin sonu gelecekse, batsın bu dünya ki hepimiz yok olmayalım. Bu mücadeleden yeni bir toplum kavramı doğmalı. Geçmişe asla dönülemez.
Sayfa 252 - Varlık YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Savaş bitti, ancak aklıselim için mücadele daha yeni başladı. Ölülerimizi yeni gömdük, gözyaşlarımız henüz kurumadı, zaman yaralarımızı daha iyileştiremedi. Uzağı göremeyen birkaç deli, yine eski çekişmeleri, eski şüphe ve korkuları körüklemekle meşgul. Ortak düşmanımızı yok etmeye muktedir olan birlik ve anlayış inceden inceye baltalanıyor. Dindarlık taslayan nutuklar, haşin bildiriler seli günlük hayatımıza akıyor. Barış ve bolluğun hüküm süreceği bir dünya umudu, o meşum ağustos gününde gökyüzünden düşerek bütün bir şehri ve sakinlerini birkaç dakika içinde yok eden o küçük paketin uğursuz gölgesinde uçup gitti.
Sayfa 251 - Varlık YayınlarıKitabı okudu
İnsanın gelişiminde öyle bir dönem vardır ki, her zaman kozmik düzenin sabit parçası olarak gördüğü şeyler, dikkatle incelenip takdir edilmek üzere karşısına çıkıverir. Korkuyla, kalp çarpıntısıyla, değişmez addedilen inançlar, ahlak kuralları, tabular, kurumlar ve sosyal ilişkiler mantık terazisinde tartılır. Uzun zaman önce edinilmiş izlenimler, kitaplardan okunan tarih, duyulup da farkında olmadan zihnin unutulmuş köşelerine yerleştirilen konuşmalar, yarı kavranmış hakikat kıvılcımları; bütün bunlar giderek bütünleşir, manalı ve anlaşılır hale gelir.
Sayfa 242 - Varlık YayınlarıKitabı okudu
Sinsice av peşine düşüp, dişlerimizle etini parçaladığımızdan bu yana sürdürdüğümüz uzun ve zahmetli yolculukta ne kadar ilerleme kaydetmiştik? Ateşi ve suyu bulmuştuk, göklere meydan okuyup, yıldırımları dizginlemiştik. Mikroskoplarla küçücük şeyleri keşfetmiş, teleskoplarla devasa olanları izlemiştik. Maddeyi parçalamış, doğasını istediğimiz gibi değiştirmiştik. Ama dengedeki bir terazi gibi, tüm insanların katkısıyla taş üstüne taş koyarak inşa edilmiş olan bu bilgi, bu bilim, makinelerin ve açıp kapama düğmelerinin bu karmaşık teknolojisi, yükü insanın yorgun sırtından almış mıydı acaba? Bu uygarlık insanı daha nazik, daha anlayışlı hale getirmiş miydi ? İnsanları birbirinden ayıran çekişmeleri, nefretleri sona erdirmiş miydi? Uygarlık İncecik bir kabuktan, insanın güvenmeye cesaret edemeyeceği kadar narin bir tabakadan başka bir şey değildi. Bu tabakanın altında ise hala altın buzağılar önünde yerlere kapanan, kendi kendine oluşturduğu zincirlerin ağırlığı altında tökezleyen o ilkel insan vardı. Eski fetişlerine ve adetlerine korkakça sıkı sıkı tutunurken, bir yandan da bilimin yeni dilini kekeliyordu. Neyin peşindeydi insan ? Uzayın sonsuzluğunda dönüp duran dünyanın o uçsuz bucaksız enginliğinde ne arıyordu?
Sayfa 241 - Varlık YayınlarıKitabı okudu
Osmanlı İmparatorluğu'nun bütünlüğü, ücra köyündeki kerpiç kulübesinde yaşayan köylünün zerre kadar umurunda değildi. Onun imparatorluk hakkındaki tüm bilgisi, kendi vadisiyle sınırlıydı. Artık hürriyet ilan edildiğine göre, her şeyin farklı olacağı söylenmişti kendisine. O da vergi tahsildarının zorbalığı, beyin kibiri, askerin gaddarlığı artık bitecek diye ummuştu. Bundan böyle toprağını korkusuzca işleyebileceğini düşünmüştü. Belki de ailesiyle birlikte üretmek için uğraşıp didindiği mahsulden biraz daha fazla pay alabilecekti. Köylünün hürriyetten anladığı buydu işte.
Sayfa 221 - Varlık YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Osmanlı devleti, gayri Müslimlerden vergilerin ödenmesi dışında bir şey istemediği, onları askere almadığı, ülkenin iç işlerine tam olarak katılım göstermelerine izin vermediği için, ulusal birlik fikrini aşılayamamış ve bir ulus yaratamamıştı.
Sayfa 147 - Varlık YayınlarıKitabı okudu
Osmanlı topraklarında bulunan bir yabancı, ya da nesiller boyunca bu ülkede yaşamış olan yabancı bir devletin tebaası, Türklerden çok daha avantajlı bir konumda olur ve orada doğanlara kıyasla daha fazla haktan yararlanırdı. Ayrıca Türklerin taşıdığı en basit sorumlulukları bile taşımazdı. Bir yabancı, dokunulmazlığı nedeniyle kanunları çiğneyebilirdi, vergi ödemezdi, bağlı olduğunu söylediği ülkenin toprağı sayılan arazisine de konsolosu ya da milletvekili dışında kimse giremezdi. Suç bile işleyebilirdi ve bu dokunulmaz kişi polis tarafından tutuklanamazdı.
Sayfa 146 - Varlık YayınlarıKitabı okudu
Hayır, hoşgörü değil; çünkü bu kelime kişinin doğru olanı sadece kendisinin bildiğine İnanıp, diğerlerinin hatalarına tepeden bakarak, onlara lütufkar bir tavırla katlanması gibi bir yan anlamı çağrıştırır.
Sayfa 143 - Varlık YayınlarıKitabı okudu
Ölüleri kutsamak için yaşayanları öldürüyorlar.
Sayfa 92 - Varlık YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Dilin kemiği yoktur ama kemiği kırar.
Sayfa 85 - Varlık YayınlarıKitabı okudu
Bağ-ı alem içre zahirde safadır saltanat Dikkat etsen manevi kavgaya cardır saltanat Bu zamanın devletiyle kimse mağrur olmasın Kam alırsa adi ile ol dem becadır saltanat Kesbeder mi vuslatın bin yılda bir aşık anın Meyleder kim görse amma bivefadır saltanat Kıl tefekkür ey gönül çarhın hele devranını Ki safa ise velev ekser cefadır saltanat Bu cihanın devletine eyleme hırs ü tama Pek sakın İlhami zira bi-bekadır saltanat *
Sayfa 84 - Varlık YayınlarıKitabı okudu
"Kapalı ağza sinek kaçmaz."
Sayfa 61 - Varlık YayınlarıKitabı okudu
Uygarlık incecik bir kabuktan, insanın güvenmeye cesaret edemeyeceği kadar narin bir tabakadan başka bir şey değildi. Bu tabakanın altında ise hala altın buzağılar önünde yerlere kapanan, kendi kendine oluşturduğu zincirlerin ağırlığı altında tökezleyen o ilkel insan vardı. Eski fetişlerine ve adetlerine korkakça sıkı sıkı tutunurken, bir yandan da bilimin yeni dilini kekeliyordu. Neyin peşindeydi insan ? Uzayın sonsuzluğunda dönüp duran dünyanın o uçsuz bucaksız enginliğinde ne arıyordu? Toprak, zenginliğini herkese avuç avuç vermişti. Gezip tozacak yerler herkese yeter de artardı bile. Duru gölün dibinde atıl yatan balçığı karıştıran bu nefretler, bu kardeş kavgaları niyeydi? Açgözlülük ve bencillik kötülükleri doğurmuş, cehalet de bunu görmezden gelmişti.
Sayfa 241Kitabı okudu
Osmanlı İmparatorluğu'nun bütünlüğü, ücra köyündeki kerpiç kulübesinde yaşayan köylünün zerre kadar umurunda değildi. Onun imparatorluk hakkındaki tüm bilgisi, kendi vadisiyle sınırlıydı. Artık hürriyet ilan edildiğine göre, her şeyin farklı olacağı söylenmişti kendisine. O da vergi tahsildarının zorbalığı, beyin kibiri, askerin gaddarlığı artık bitecek diye ummuştu. Bundan böyle toprağını korkusuzca işleyebileceğini düşünmüştü. Belki de ailesiyle birlikte üretmek için uğraşıp didindiği mahsulden biraz daha fazla pay alabilecekti. Köylünün hürriyetten anladığı buydu işte. Muhafaza etmek istediği imparatorluğun boyutu kendi hayvanları, kulü­besindeki eşyaları, tarlaları ve kilisesinden ibaretti.
Sayfa 221Kitabı okudu
57 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.