Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Ali Kemal MELTEM

Ali Kemal MELTEM
@akmeltem
"Tabiat, daima gülümseyen bir anne gibidir, rüyalarımızı doldurur ve kederlerimizi dağıtır."
Ali Kemal MELTEM
Bir kitabı okumayı düşünüyor
Yüzmek, Yaşamak ve Olma Arzusu
Yüzmek, Yaşamak ve Olma ArzusuNihan Kaya
9.1/10 · 480 okunma
Reklam
— Doğrusu sizi kıskançlıkla izliyorum! –dedi konuk.– Nasıl böyle neşeli olabildiğinizi bana da öğretir misiniz? Hiç mi canınız sıkılmaz sizin? — Niye canım sıkılsın ki? İnsaf edin! — Niye mi canınız sıkılsın? Her şey can sıkıcı da ondan! — Bence az yemek yediğiniz için canınız sıkılıyor sizin. Lezzetli şeylerden bol bol yiyin bakalım canınız sıkılıyor mu? Bu canı sıkılmalar falan hep yeni çıktı, eskiden kimse böyle şeyler bilmezdi! — Canım yapmayın! Sanki sizin hiç mi sıkılmıyor canınız? — Hiç! Zamanım yok ki canımın sıkılmasına. Sabah uyandın, çayını içeceksin... kâhya gelmiş beklemektedir... ötede balık ağı seni bekler... derken öğle yemeği hazırdır, seni bekler. Öğle yemeğinden sonra doğru dürüst bir şekerleme bile yapamadan, bir bakarsın, akşam yemeğin hazırlanmış, seni bekler durur! Derken aşçı gelir tepene dikilir, yarın pişirilecek yemekleri sorar. Hani nerede can sıkılmasına zaman?
Şu her şeye gücü yeten “İleri!” sözcüğünü Rus ruhunun dilinde haykıracak adam nerede? Nerede, hani Rus insanının gücünü, özelliklerini, doğasını bütün derinliğiyle kavramış ve büyülü bir sözle insanımızın bakışlarını yüce bir yaşama odaklayacak adam? Ah, nasıl da gözyaşları dökerek gönül borçlusu olur ve ne büyük bir sevgiyle karşılık verirdi ona Rus insanı! Ama yüzyıllar yüzyılları kovalıyor, yüz binlerce tembel, uyuşuk, sefil insan derin bir uykuda pinekliyor ve Rus yurdunda bu güçlü, büyülü kelimeyi söyleyecek adam gibi bir adam bir türlü çıkmıyor, çıkamıyor!
Sayfa 329Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Önümüzde uzun bir yol ve bu yolu aşacak bir de ekip var: Orta yaşlarda bir bey, Rusya’da daha çok bekâr erkeklerin bindiği bir briçka, uşak Petruşka, arabacı Selifan ve Üye’sinden aşağılık Benekli’sine kadar adlarını bile bildiğimiz üç de at! İşte kahramanımız... her şeyiyle karşınızda! “İyi, anladık, ama son tahlilde kimdir bu adam, ahlaken nereye kondurulabilir?” diyebilecek olanlara da yanıtım şudur: Kendisinin bir kahraman olmadığı, erdemli ve mükemmel bir insan olmadığı belli. Peki, neyin nesi? Bir alçak mı? Alçak? İyi ama ille de böyle sert mi olmalı insanlara karşı yargılarımız? Hem bilinmiyor mu ki bizde artık alçaklar falan yok, yalnızca iyi niyetli, sevimli insanlar var; herkesin içinde aşağılanan, yüzlerine tükürülen insanlar bile iki üçten fazla değildir, ki şimdi artık onlar bile erdemden söz ederoldular. Galiba en doğrusu ona “efendi” ya da “sahip” demek. Çünkü bütün suç sahiplenmede. Temiz bulunmayan işler hep sahip olma arzusundan kaynaklanıyor. Öte yandan böyle bir kişiliğin itici bir yanının olduğu da doğru. Hayatın içinde böyle biriyle karşılaşan okur, onunla tuz ekmek paylaşır, hatta hoşça zaman bile geçirir; ama aynı tip, bir romanın kahramanı olarak bir kitapta karşısına çıktığında ona yan gözle ve kuşkuyla bakar. Aklı başında bir insan kimseden nefret etmez, bunun yerine karşısındakini dikkatle inceler, tüm varlığını derinlemesine kavramaya çalışır.
Sayfa 294Kitabı okudu
Belki bir insanı öldürecek düzeyde şeyler değildi yaşadıkları,ama başkası olsa en azından yaşama küser, uslanıp her şeyden el etek çekerdi; ne ki Çiçikov’un tutkularında hiçbir değişiklik olmadı, yine öyle dizginlenemez, yine öyle coşkuluydu. Üzgün olmasına üzgündü, acılıydı, tüm dünyaya karşı öfke doluydu, yaşadıklarındaki haksızlığa, insanların nankörlüğüne kızıyor, söyleniyordu, ama yine de yeni girişimlerde bulunmaktan geri kalmıyordu. Kısacası, Çiçikov’un sabrı yanında, kanı damarlarında akayım mı akmayayım mı der gibi tembelce devinen bir Alman’ın odunla simgelenen sabrı hiç kalırdı. Tersine, Çiçikov’un kanı damarlarında öylesine delice akıyordu ki içinde baş kaldıran, dışarıya, özgürlüğe kavuşmak isteyen tutkuları dizginlemek için müthiş bir zekâ ve irade gerekiyordu.
Sayfa 289Kitabı okudu
Reklam
Gösterişli toplantılar pek bize göre değil gibi sanki. Sıradan köylülerin düzenledikleri toplantılardan bilginlerin toplantılarına dek, herkesi yöneten bir baş yoksa eğer, toplantıya müthiş bir kargaşa egemen olur. Bunun neden böyle olduğunu söyleyebilmek pek kolay değil. Herhalde halkımız böyle bir halk. Bir tek yemeli içmeli, şu Almanlarınkine benzer, kulüp işi sazlı sözlü toplantılar başarıya ulaşır bizde. Rusya’da herkes her an toplantı yapmaya hazırdır. Aklımıza eser, hemen bir hayır derneği kurarız! Ya da yardım ve yaşatma derneği! Ya da kim bilir ne derneği... Amaç güzel olmaya güzeldir de hiçbir sonuç vermez. Bunun da nedeni daha baştan tatmin olmamız, girişimimizi yeterli bularak, amaca ulaştığımızı, her şeyin yapılmış olduğunu düşünmemizdir. Örneğin, yoksullar için bir hayır kurumu kurduk ve buraya yüklüce de bir yardım topladık; bu hayırlı girişimi kutlamak için hemen kentimizin büyüklerine bir yemek veririz, toplanan paranın da yarısı böylece uçar gider. Paranın kalan yarısıyla da kurduğumuz hayır derneği için gösterişli bir daire kiralarız, buranın ısıtması, dayanıp döşenmesi için paralar harcar, başına da bir bekçi dikeriz; geriye yoksullara dağıtmak için beş buçuk ruble kalır, burada da bu paranın yoksullara nasıl dağıtılacağıyla ilgili olarak üyeler arasında kavga çıkar, kimi vaftiz anasını, kimi de başka bir yakınını aday gösterir.
Sayfa 240Kitabı okudu
Okurun da çok iyi bildiği, bir kapısı komodinle kapatılmış, orasından burasından hamam böceklerinin hızla geçiverdiği o odada düşünceleri de, ruhu da, tıpkı oturmakta olduğu sandalye gibi hiç rahat değildi. Kahredici bir ezilme, ağır bir boşluk duyuyordu yüreğinde. “Şu balo denen şeyi icat edenlere lanet olsun!..” diye söyleniyordu içinden. “Nedir yani bu salakça neşe? Bölge kıtlıktan kırılıyor, fiyatlar almış başını gitmiş, bunlar balo düzenliyor! Ya kadınların hali neydi öyle: Sürmüş sürüştürmüş, takmış takıştırmışlar! Hele birinin üstündekiler en az bin ruble tutardı! Nereden geliyor bu değirmenin suyu? Ya köylülerden toplanan haksız vergilerden ya da daha kötüsü, vicdanların satılmasından! Rüşvetler alınıyor, vicdanlar satılığa çıkarılıyor... niçin? Karısına bir şal ya da... neydi adı?.. Lanet olsun, ne saçma sapan adlar takarlar!.. Bilmem ne satın almak için! Sidorovna diye bir hanım, “Posta müdürünün karısı benden daha şık,” demesin diye! Evet, salt bu yüzden bin rubleyi çula çaputa sayıyorlar! Neymiş? Baloymuş, eğlenceymiş! Balonuz başınıza çalınsın! Rus ruhuna, ruh naturasına hiç uymayan bir iğrençlik balo denilen şey!
Sayfa 209Kitabı okudu
Olduğu yerde bir iki adım gerileyen Çiçikov: — Al sana taşra! –diye mırıldandı. Kadınlar yeniden yerlerine oturur oturmaz da yeniden onları süzmeye başladı: Yüz ifadelerinden ve gözlerinden mektubu hangisinin yazdığını anlamaya çalışıyordu. Ama ne mümkün! Bütün yüzlerde öyle zor yakalanır bir incelik vardı ki... “Yok,” dedi kendi kendine, “kadınlar öyle varlıklar ki...” burada elini salladı, “hiçbir şey söylenemez onlara dair! Gel de yüzlerinde görünüp yiten anlamları, imaları, ışıkları anlat! Anlatamazsın! Yalnızca gözleri bile öyle uçsuz bucaksız bir ülkedir ki adım atmaya kalkanın vay haline! Hiçbir şekilde bulup çıkaramazsın onu oradan. Yalnızca yüzlerindeki ışıltıyı anlatmak bile ne zor! Nemlisi, kadife gibisi, şekerlisi... ve Tanrı bilir daha kaç türlüsü!.. Ayrıca serti var, yumuşağı var, hatta süzgünü, mahmuru, rehavet içinde olanı var... ama rehavet içinde bile olsa, o ışıltı insanın yüreğine bir kanca attı mı, ruhunun üzerinde keman yayı gibi gidip gelmeye başlar. Yok, hayır! Uygun sözcüğü bulabilmek... kadınları anlatabilmek zor! İnsan soyunun latif yarısıdır vesselam, kadın milleti.”
Sayfa 197Kitabı okudu
Herkesin yüzünde ya doğrudan hoşnutluk ya da da genel hoşnutluğun yansıması okunuyordu. Odalarına büyük bir amir gelen memurların yüzlerinde de rastlanır aynı şeye. İlk tedirginlik, ilk korkular geçmiş ve amir de bazı şeyleri beğenmişse, üstüne bir de şaka yapmış, yani gülümseyerek hoş bir şeyler söylemişse, amirin hemen yakınındaki memurlar ondan iki kat fazla gülerler; amirin sözlerini pek iyi duyamayan biraz uzaktaki memurlar da yine içten bir neşeyle gülerler; uzakta, ta kapının orada duran ve hayatında bir kez bile gülmemiş, hatta az önce kapı önündeki halka yumruk sallamış olan polisin bile, değişmez yansıma yasası gereğince, sert bir enfiyeden sonra aksırmaya hazırlanan birinin buruşturduğu yüzünü andıran bir gülümseme belirir yüzünde.
Sayfa 195Kitabı okudu
"N" kentinin kadınları, Çiçikov’u tam bir sosyete insanı gibi görmekle birlikte, kendisinden uzun boylu söz etmemişlerdi. Ama kentte onun milyonları olduğuna ilişkin söylentiler yayılmaya başlayınca, yeni ve üstün birtakım özellikler daha buldular onda. Aslında paragöz oldukları söylenemezdi kadınların, bütün suç “milyoner” sözcüğündeydi; çünkü bilindiği gibi bu sözcük yalnızca sesiyle bile, para dolu çuvalları hatıra getirmesi bir yana, alçağı, yükseği, orta hallisiyle... her tür insanı etkileyen güce sahiptir. Bu sözcüğün bir yararı da bu noktada ortaya çıkar: Bir milyoner, adiliği, hiçbir çıkaradayanmayan, en saf, en yalın haliyle görebilir: Çünkü pek çok insan böyle bir şeye hiç hakkı olmadığından, dolayısıyla ondan hiçbir şey elde edemeyeceğini çok iyi bilmesine karşın, milyonerin ardı sıra koşturur, yüzüne güler, önünde eğilir, şapka çıkarır, onun çağrıldığını öğrendiği yemeğe kendini de davet ettirmenin yollarını arar.
Sayfa 191Kitabı okudu
Reklam
479 syf.
8/10 puan verdi
·
41 günde okudu
Ölü Canlar
Ölü CanlarNikolay Gogol
7.9/10 · 23,5bin okunma
"Barut tekrar gelecek. Bunu hiçbir şey engelleyemez. Aynı eski hikaye yeniden, yeniden yaşanacak. Sayısı artan insanlar savaşmaya başlayacaklar. Barut sayesinde insanlar milyonlarca insan öldürecek ve çok ileride bir gün yeni bir uygarlık, sadece bu yoldan, ateş ve kan üzerinden evrilecek. Peki bunun faydası ne? Eski uygarlıklar nasıl yıkıldıysa bu yeni uygarlık da geçip gidecek. O uygarlığı inşa etmek elli bin yıl alsa da geçip gidecek. Zaten her şey geçip gider. Geriye sadece kozmik güç ve madde kalır, onlar da ebediyen devam edecek, sonu gelmez bir akış içinde birbiriyle itişip çekişecek o ölümsüz tipleri ortaya çıkarır: rahibi, askeri ve kralı. Çağların bilgeliği, şu bebelerin ağzında nasıl da dile geliyor... Kimisi savaşacak, kimisi yönetecek, kimisi dua edecek; uygar devletin hayranlık veren, eşi benzeri görülmemiş harikalarının, sonu gelmemecesine, tekrar tekrar kanlı iskeletleri üzerinde yükseldiği tÜin diğer insanlarsa büyük ıstıraplar içinde sürekli çalışacak.
Ali Kemal MELTEM tekrar paylaştı.
“Her gün ulan bugün acaba ne olacak diye kalkıyoruz. Bu kadar da olmaz ki canım deyip yatıyoruz.”
Türkiye · Ortaoyuncular Yayınları · Ağustos 2012 ·Kitabı okudu
494 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.