Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

1450-1789

Erken Modern Dönemde Avrupa

Merry E. Wiesner-Hanks

Erken Modern Dönemde Avrupa Gönderileri

Erken Modern Dönemde Avrupa kitaplarını, Erken Modern Dönemde Avrupa sözleri ve alıntılarını, Erken Modern Dönemde Avrupa yazarlarını, Erken Modern Dönemde Avrupa yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Eğer ben [başkalarından] daha uzakları gördüysem, bunu devlerin omzunda durduğum için yapabildim"
Sayfa 510 - Newton'un 1675 yılında kendisi gibi bir bilim adamı olan Robert Hooke'a yazdığı bir mektup
Devamlılıkları akılda tutmak, değişiklikleri araştırmaktan daha zor olabilir; çünkü devamlılıklar daha az açıklama gerektirir ve genellikle değişiklikler kadar heyecan verici veya fark edilebilir değildirler
Sayfa 65
Reklam
1450'den sonra matbaa teknolojisinin Almanya'dan başka ülkelere de yayılmasıyla bu malzeme giderek fazlalaşmıştır. 1500'lere gelindiğinde Avrupa' da 200'den fazla şehirde matbaa vardı; akademisyenler bu tarihte sekiz ila yirmi milyon arasında incunable bulunduğunu tahmin ediyorlar. (Matbaanın icadından sonraki ilk elli yıl içinde basılan kitaplara, matbaanın bebeklik döneminde basıldıkları için, Latince " beşikte" demek olan, incunable veya incunabula denmektedir.) Bu rakam tüm Batı tarihinde o zamana kadar yayımlanmış olan kitapların sayısından oldukça fazladır; hatta sayılar o kadar inanılmazdı ki, bazı insanlar matbaayı şeytan icadı olarak görmeye başladılar. Ancak bu görüş matbaanın yayılmasını durdurmadı ve 1600'lara gelindiğinde, her birinin baskı adedi ortalama 1.000 olan, 200.000 civarında değişik kitap veya edisyon basılmıştı. Dolayısıyla, kitap toptan üretilen ilk modern meta oldu.
Sayfa 10
Her insan gibi her tarihçi de geçmişe kendi perspektifinden bakar. Bu perspektif kişinin ilginç bulduğu konuları, bilgiye ulaşmak için kullandığı yöntemleri ve bulduklarını anlatan dili biçimlendirir. Bazen bir bakış açısı " önyargı" olarak tanımlanır; ancak bu sözcük çok olumsuz bir anlamla yüklüdür ve sanki "önyargısız" tarih, yani geçmişte meydana gelen gerçekleri olduğu gibi anlatmak mümkünmüş hissini uyandırır. Ancak, bu gerçekler insanlar tarafından toplandığı ve bu gerçekleri ortaya çıkaran kaynaklar da büyük oranda insanlar tarafından oluşturulduğu için, her hikaye taraflıdır.
Sayfa 6
Tarihçiler binlerce yıldır sordukları, "geçmiş hakkında ne öğrenebiliriz? " sorusunu sormayı sürdürüyorlar; ancak yaptıklarımızı niçin öğrendiğimiz konusu ve geçmişte yaşayan insanların kendi durumlarını anlama ve belgeleme şekilleri üzerinde daha fazla duruyorlar. Neden bazı şeyler kaydedilip korunarak geçmişle ilgili düşüncelerimizin temelini oluşturan tarihsel kaynaklar halini aldılar? Bunları yazanlar kimlerdi ve bakış açıları neydi? İnsanlar anılarına nasıl ve niçin şekil vererek kendi tarihlerini yarattılar? Neler yazılmadı; bilerek veya bilmeyerek neler çarpıtıldı? Yaşanan deneyimler ve o deneyimlerle ilgili hikayeler, erkeklerle kadınlar, fakirlerle zenginler, sıradan insanlarla seçkin insanlar, köylülerle şehirliler gibi farklı insan tiplerine göre nasıl farklılıklar gösteriyordu? Sanat, nesneler veya sözlü gelenekler gibi yazılı olmayan kaynaklardaki bilgileri de katarsak geçmişle ilgili düşüncelerimiz nasıl değişiyor?
Sayfa 5
Tümüyle bir sahnedir yaşam; Erkeklerle kadınlarsa, hepsi birer oyuncu; Biri çıkar, öteki girer her biri, Kendine düşen sürede pek çok rol oynar;
Reklam
“Avrupa” insanlar tarafından kendilerini başkalarından ayırmak, “biz” ile “onlar” arasında bir sınır yaratmak için bilinçli olarak kullanılan bir terimdir.
Aydınlanma çağı mı?
Aydınlanma hem 18. yüzyılın sonundaki devrimlere yol açan özgürleştirici bir akım hem de ırkçılığı ve Avrupalı imparatorlukların egemenliğini haklı kılan otoriter bir akım olarak görülmüştür. Aydınlanma mirasının çok karmaşık olduğu açıktır. Birçok Aydınlanma düşünürü siyasal devrimi savunmadı, daha çok din özgürlüğü ve ifade özgürlüğü gibi bazı sınırlı yurttaşlık haklarının uygulamaya geçirilmesiyle ilgilendi. Birkaç radikal kimse dışında Avrupa'daki Aydınlanma düşünürlerinin hiçbiri bu hakların Avrupalı olmayanlar, yoksul ve eğitimsiz erkekler veya kadınlar arasında da yaygınlaştırılmasını savunmamıştır. Ama 19., 20. ve 21. yüzyıllarda hakların farklı grupları da kapsaması gerektiğini savunanlar, Aydınlanma kavramlarından yararlanmışlardır.
Sayfa 544 - Türkiye İş Bankası Yayınları
Isaac Newton'un din ile imtihanı
1670'lerde Newton bir yandan ışığın doğası üzerinde, diğer yandan da Kitab-ı Mukaddes ile Hıristiyan kilisesinin erken dönemine ait belgeler üzerinde çalışıyordu, çünkü Cambridge'deki göreve getirilmesinin ön koşulu Anglikan kilisesinde rahip olmasıydı. Optik konusundaki görüşleri Royal Society tarafından yayımlandı, ama din konusundaki düşünceleri açıklanamayacak kadar tehlikeliydi. Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'u üç başlı bir Tanrı'nın eşit parçaları olarak gören Kutsal Üçleme (Teslis) öğretisinin Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde bulunmadığına, 4. yüzyılda icat edildiğine karar vermişti; sonuçta, Mesih tanrısaldı ama Tanrı üç değil, tekti. Kutsal Üçleme'ye inanmamak hem kâfirlik hem de suçtu, bu yüzden Newton dini konulardaki yazılarını kendine sakladı ve Cambridge'de rahip olmadan çalışabilmek için özel izin aldı. Simya ile ilgili ve hermetik metinleri topladı ve yıllarca madenlerin büyümesini veya dönüştürülmesini sağlayacak olan bir maddeyi keşfetmek veya imal etmek için uğraş verdi. Din ve simya üzerine yazdığı ama hiç yayımlamadığı yoğun ve kapsamlı yazıları 20. yüzyılın ortalarında Newton'ın elyazmalarını satın alan İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes'i şu yorumu yapmaya yöneltmiştir: "Newton akıl çağının ilk ürünü değil... büyücülerin sonuncusuymuş."
Sayfa 530 - Türkiye İş Bankası Yayınları
Osmanlıda köle ticareti
Kırım Tatarları, Ukraynalıların, Lehlerin ve diğer Doğu Avrupalıların yanı sıra Rusları da esir alıyor ve Osmanlı İmparatorluğu'na köle olarak satıyordu. 1500-1700 yılları arasında Kırım'ın Kefe şehrinden yaklaşık 2,5 milyon köle gönderilmişti. Osmanlı devleti köleleri inşaat işlerinde, kadırgalarda forsa olarak ve orduda kullanıyordu; bireyler ise köleleri tarımda ve özellikle de evlerde hizmetkâr olarak çalıştırıyorlardı.
Sayfa 301 - Türkiye İş Bankası Yayınları
Reklam
İki yazarın bir dili yaratması
Edebî bir dile dönüştürülen ilk modern Avrupa dili İtalyancaydı; bu süreç Dante Alighieri'nin (1265-1321) İlahi Komedya'yı Latince yerine Kuzey İtalya'da konuşulan Toscana lehçesiyle yazma kararıyla başladı. Petrarca'nın soneleri ve Giovanni Boccaccio'nun (1313-75) romanı bu dilin "İtalyanca" olarak daha da perçinlemesine yol açtı.
Sayfa 203 - Türkiye İş Bankası Yayınları
Bitmeyen boğuşma
GRANADA'NIN FETHEDİLMESİYLE Yahudiler gibi Müslümanlar da Hıristiyan İspanya'nın sınırları içinde yaşamaya başladılar. Başlangıçta Isabel ile Fernando Müslümanlara ibadetlerini yerine getirebileceklerine dair söz verdiler; ancak bu hoşgörü kısa ömürlü oldu ve zorunlu din değiştirmeler başladı. 1499 yılında Granada'daki Müslümanlar isyan etti ama bastırıldılar. Granada'da en az 50.000 Müslüman toplu olarak vaftiz edildi; Kastilya'daki tüm Müslümanlara ya Hıristiyan olmaları ya da gitmeleri emredildi ve İslamiyet'le ilgili Arapça eserler yakıldı. Yahudilerin yanı sıra birçok Müslüman, sultanın kendilerine kucak açtığı Osmanlı İmparatorluğu'na gitti. Diğerleri dinlerini değiştirdi ve Morisko oldu. Hıristiyan yetkililer bir başka "Yeni Hıristiyan" türü olan Moriskoların içten bir şekilde din değiştirdiklerinden çoğu zaman kuşku duyuyorlardı. Engizisyon'un Yahudi veya Müslüman yaşam tarzını sürdürdüklerinden şüphelenilenlere müdahale etme yetkisi vardı. Müslümanların kutsal ayı Ramazan boyunca oruç tutan, namaz kılan ve Müslümanlar gibi abdest alan, Müslüman tarzında giyinen, Arapça kitaplar okuyan, muskalar takan, ölülerini Müslüman âdetlerine göre gömen veya başka kuşku uyandırıcı şeyler yapan kadınlar ve erkekler tutuklanıyor, hapse atılıp sorgulanıyor, halkın önünde küçük düşürücü muameleye tabi tutuluyor ve bazen de auto da fé'lerde[infaz töreni] idam ediliyorlardı. Yetkililer çocukların, özellikle de erkek çocukların ebeveynlerinden alınıp Hıristiyan okullarda eğitilmelerini tavsiye ediyorlardı.
Sayfa 153 - Türkiye İş Bankası Yayınları
Yavaş yavas siradan insanlar, özellikle de toplumsal statülerini geliştirmek isteyenler, mesleklerini, fiziksel özelliklerini, babaları- nun adlarıni, yaşadıkları yeri veya bir başka belirleyici özelliklerini kendilerine soyadı olarak almaya başladilar. Bu soyadları kuşaktan kuşağa değişmek yerine aileden intikal etmeye basladı. Böyle bir sistemin kayıt tutmayı ve veri toplamayı kolaylaştıracağını gören kilise ve ilke yetkilileri bu süreci hızlandırdilar. 1539 yilinda Fransa Kral I. François egemen olduğu topraklardaki bütün ailelerin daimi bir soyadı almalarını emretti; ancak benzeri bir emir Danimarka'da 1771, Avusturya'da ise 1776 yilina kadar çıkarılmadi. Daimi soyadinı genel olarak en son köylüler alıyordu; İzlanda ve İskandinavya'nın bazi bölgelerinde soyadı hiçbir zaman aile içinde aktarılmadi. Yasal belgelerde Hıristiyan kadinlar " falanca: nin karısı", Yahudi kadınlar ise " falancanın kızı" olarak tanımlandikları halde, Avrupa'nın birçok bölgesinde kadınlar, 18. hatta 19 yüzyıla kadar evlendikten sonra bile kendi soyadlarını taşıdılar.
Ölülerin ruhlarının dünyaya geri döndüğü yaygın bir inançti. Doğum sırasında ölen annelerin çocuklarını götürmek için geri gelebileceklerine inanılırdı. İdam edilen suçluların kendilerini cezalandıranlardan intikam almak isteyebilecekleri düşünüldügünden bu kişiler darağacının altına veya kavşaklara gömülüyor ve böylelikle sonsuza kadar bir haçın altına konulmuş oluyorlardı. Gerçek anlamda "huzursuz ruhlar" ve en "kötü şekilde ölen-ler olarak kabul edilen intihar etmiş kişiler de kavşaklara gömülürlerdi; bazen ölenin dolaşmamasını garantilemek için ceset bir kazıkla yere çakılırdı.
235 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.