Poe gibi Maupassant’ın da bariz bir ben merkezci yönelimi vardı ( Kendi içimde bütünlenmeyen her şeyden çok çabuk yoruluyorum ) ve yoğun bir cinsel hayatı olmasına rağmen , aşkı hiçbir zaman bir kadınla kurduğu doğru bir ilişkide bulamadı...
"Güçlükle sınırlandırılmış tarihsel bir sorunun ne kadar üzerine giderseniz, sorunun kendisinin içinde sizi bu sınırların dışına sürükleyecek bir baskıyla karşılaşma ihtimaliniz o kadar fazla olur."
Uykuya doğru nereye döndüysem,
Ölüme yakın nereyi özlediysem,
Yolları aşıp nereye gittiysem,
Yolum üzerinde, benimle birlikte
Pespaye, siyah giyimli biri oturdu,
İçinde bir dost bulduğum.
(Musset)
Tek bir an bile seni bir içyüz olarak kabul etmeyeceğim. Sen bir yalan, bir hastalık, bir hayaletsin. Sadece seni hangi araçlarla yok edebileceğimi bilmiyorum. Sen benim sanrımsın. Benim cisimleşmemsin; ama yalnızca tek bir parçamın cisimleşmesi... düşüncelerimin ve duygularımın , ama yalnızca en korkunç ve aptalca olanlarının. Uzun süre önce deneyimlenen, uzun zaman önce hakkında farklı düşündüğüm... her şeyi bana yeni bir şeylermiş gibi sunuyorsun. Sen bensin, ama sadece çirkin bir karikatür olarak; sadece düşündüğüm şeyi söylüyorsun...
(Dostoyevski)