Yavaşlık adlı romanında Milan Kundera, hızın, şu hız denen iblisin çoğu zaman unutmayla, pismayla, yavaşlığınsa hafıza ve yüzleşmeyle ilişkili olduğunu söyler. Kendimize, başkalarına ve çevremizdeki dünyaya kulak vermek istediğimizde hareketlerimiz yavaşlar. Keza kendimizle yüzleşmek istediğimizde de. Hepimiz yavaşlayabilseydik keşke! Çağdaş yaşamın keşmekeşi, dikkat kesilme, duyma, bir an soluklanıp hayret etme ve derin düşüncelere dalma yeteneğimizi alıp götürüyor. Yaşadığımız toplumlar, diyor Kundera, hafızamızda yanan en ufak alevi bile hemen söndürmek istiyor.
Yokuş aşağı bisikletiniz ile giderken yüzünüze vuran rüzgarın o tatlılığını size hissettiriyor yazar.
Bir diyardan başka bir diyara, hiç bilmediğiniz topraklara sizi keşmekeş hayatın içerisinden alarak yeşillikler arasına koşarak götürüyor. Bir anda kulağınıza fısıldayan müziğin eşliğinde (youtube.com/watch?v=AZBLXxa...) eteğiniz rüzgarda uçuşuyor ve sizin en iyi dostunuz eşek oluyor.
Okurken bana vermiş olduğu huzuru yıllar geçse de bana hissettiren kitap.
Kitap ve olay örgüsü hayatın ve şehir hayatının karmaşssından kaçıp bir serüvene çıkartıyor.
Ama bildiginiz türden bir arkadaşlık ve yol hikayesi degil.
Sevimli bir eşek, bir klavuz ile, tüm kaostan karmaşadan, düşünce felaketlerinden uzaklaştıran ve huzura mutluluğa yapılan bir yolculuk... Bir masalsı gezi.
Hani bir rüya görürsünüz de, tekrar uyuyup aynı rüyayı görmeyi dilersiniz ya, öyle bir eser.
Eşeklerin Bilgeliği sanatın, güzelliğin, mutluluğun ve huzurun gerçek anlamının peşinde giden ve anlayısı eşsiz olan rüya gibi bir kitap.