Eşikte Duran İnsan kitaplarını, Eşikte Duran İnsan sözleri ve alıntılarını, Eşikte Duran İnsan yazarlarını, Eşikte Duran İnsan yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Çünkü onlar, dini, dünyayı izah sadedinde insanlar tarafından icat edilmiş bir öğreti (doktrin) saymazlar.
Tersine, din, insanın iradesinin dışında ve fakat gene bir insan (peygamber) aracılığıyla onlara tebliğ edilen bir hakikatin ifadesidir.
Dua, çünkü, havaya atılan bir taş gibidir: etkisi mutlaka görülür. Havaya atılan bir taş, bu dünyada bir değişim talebini içerir. Havaya atılan bir taş, bir irade izharıdır: bir eylemdir. İrade izharı, miskince ve gafletle ve içi boş bir düşünme biçimi değildir. Olay, deyim yerindeyse, kendi iradesini Allah'ın iradesiyle bütünleştirebilmenin eylemini dile getirir. Kendi iradesini Allah'ın iradesi içinde yitirmeyi veya Allah'ın iradesi içinde diriltmeyi tazammun eder. Böyle bir iradeyle ferman edilen bir buyruğun yerine getirilmemesi, tanımına aykırı düşer. Kendi iradesini Allah'ın iradesiyle bütünleştirebilen marifet sahibinin "ol!" emri olmak zorundadır. Çünkü Allah'ın buyruğu, bir şeyi dilediği zaman, ona ancak "ol!" demesinden ibarettir: o da oluverir.
Akıl, kendisine tayin edilen sınıra ulaştıktan sonra, kendini inkârdan başka yapabileceği bir şey kalmıyor, kalmaz.
Ama hayretin önü nihayetsiz biçimde açık durmaktadır.
Hicret; küfrün kurulu düzeninin dayattığı kuralların ve ilkelerin zihinlerden kovulması anlamıyla içselleştirilirse, bu durumda küfrün değerlerini zihinden tart etmek de hicrete götürür bizi.
Öyle ya, hem bu düzenin bir parçası olarak o düzenin içinde yer almak hem aynı düzenin işleyişini değiştirmeye çalışmak; içinden çıkılmaz bir paradoks oluşturur. Durum; dönen bir çarkın dişlilerinden biri olarak o çarkın üstünde kendi yerini almayı kabul ettikten sonra, o çarkı ters istikamette döndürmeye çabalamak gibi görünüyor: Fizik yasasına aykırı bir durum.
Durduk yere kirlenen, paslanan, toz tutan nesne gibi, nefs de kirlenir ve arınmaya muhtaç hâle gelir. Oruç, gövdenin ve ruhun bu ihtiyacına cevap verir. Ramazan’ın bitimiyle çileli sınanmaların her bir safhasını geride bırakan nefs böylece sürura kavuşur.
İnsanın günlük orucu, bir ömürlük orucun bir güne sıkıştırılmış temsilî hâli gibi görülüyor. Ömür orucunu tutan nasıl ki başka bir âlemin nimetiyle ödüllendirilmiş oluyorsa, gündelik oruç da yemek nimetiyle ödüllendiriliyor. İnsan oruçlu durumdayken kendini yemek yeme faaliyetinden alıkoyduğunda da, iftara ulaştığında da her gün ve sürekli biçimde bir hâlden başka bir hâle doğru bir yolculuğun içine girmiş oluyor. Bu yüzden orucu bir yolculuk gibi düşünüyorum. Evinden, yurdundan ayrılmış insanın günün birinde evine, yurduna döndüğünde karşılaştığı değişiklik, tutulan her orucun sonunda insanın karşısına çıkıyor. İnsan, bu dönüşte bir şeylerin değişmiş olduğunu görüyor.