Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Roman - Öykü Nasıl Yazılmalı, Nasıl Okunmalı

Estetik Kalkışma

Cengiz Gündoğdu

Estetik Kalkışma Sözleri ve Alıntıları

Estetik Kalkışma sözleri ve alıntılarını, Estetik Kalkışma kitap alıntılarını, Estetik Kalkışma en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
J. London, "Yol" adlı eserinden:
Köpeğin önüne atılan bir kemik iyilikseverlikten sayılmaz. Sen de köpek kadar aç olduğunda kemiğin köpekle paylaşılmasıdır iyilikseverlik.
Sayfa 538Kitabı okudu
Biliyor musunuz, gülünç olmak bence bazen güzeldir, hatta çok güzeldir. insan o zaman birbirini daha çabuk bağışlar, daha çabuk barışır. İnsan bir anda her şeyi anlayamaz, yani işe mükemmelden başlanamaz. Mükemmele ulaşabilmek için önce pek çok şeyi anlayamamış olmak gerekir!
Sayfa 553Kitabı okudu
Reklam
Ben seni bilirim: Beni bırakıp gittiğine şimdi utanıyorsundur. Ama sen istediğin kadar kaçmış ol, bugün sana kayanın dibinde söylemeye karar vermiş olduğum sözlerin birinden bile vazgeçmeyeceğim, hepsini yazacağım. (...) sende, gerçek bir sevgilinin Tanrı diye baktığı erkeğe beslediği korku dolu şefkati, derin saygıyı görmedim. Şaşma, meleğim, ben de aşkı inceledim, ben de gönlümün uçurumlarına sondamı attım. Seni iyice incelediğim için güvenle söyleyebilirim: Sen sevmiyorsun.
Sayfa 191Kitabı okudu
Marks'ı dinleyelim:
Belirli bir alanın özgürlüğünü savunmak için, hatta anlamak için, o alanın dış ilişkilerinden değil, özsel karakterinden yola çıkmalıyım. Ama basın kendi karakterine bağlı mı, doğasının soyluluğuna uygun davranıyor mu, basın kendisini bir ticaret düzeyine indirecek denli özgür mü? Yazar, kuşkusuz, yaşayabilmek ve yazabilmek için kazanmalıdır, ama asla kazanmak için yaşamamalı ve yazmamalıdır.
Yalçın Küçük'te keskin görüye bir örnek daha. "Adalet Ağaoğlu, Bir Düğün Gecesi'nde kahramanı Ömer'i net biçimde öldüremedi; yazarken tartışıyorduk, bu topluma üsten bakan ve giderek sorumsuzlaşan aydını sevmedim, yaşamamasını önerdim, Adalet'in elinden gelmedi. Benim türümden planlamacı ve benim türlümden eylemci idi, ama kararsızdı, kurguya göre yaşayabilir olması için ölmesi gerekiyordu, demek ki, kararsızlara eğilimi eskiye gidiyor. Kıyamadı; sonunda öldü mü ölme di mi, anlayamadım. Ölmediği için 'yaşayabilir' diyemiyorum. Şolohov'un, bir kolhozdaki sınıf arkadaşına anlattığı Don Kıyısında Hasad'ın ölümsüz karakteri ölünce birkaç gün yemek yemediğini hatırlıyorum. Çünkü 'yaşıyordu.' Davidov'un ya şayıp yaşamamasının Sovyetler Birliği'nde de tartışıldığını sanıyorum, ama bana göre, Şolohov'un buradaki kurgusunda, yarattığı tipin eserin sonunda ölmesi, karakterin yaşanabilirliğinin kanıtı olmaktadır."
Sayfa 171Kitabı okudu
'İçme,' demişti gene o meyhaneci bir ara. İç, ama adabıyla. Bu işi senden önce çok kişi yaptı. Bunun bir usulü kaidesi var. Bunu onlar deneye deneye buldular. Rakı mezeyle içilir. Yemekle demiyorum. Dikkat isterim. Mezeyle. Yok öyle işkembeyi doldurmak. Çatalının ucuyla alacaksın. Ağzının içinde bir lezzet, bir rayiha. Sirkeyle dereotu: çiroz yani. Biraz, şöyle belli belirsiz, sarımsak kokusu duyacaksın, ekşili patlıcandan mı, cacıktan mı gelir belli değil. Dişlere sıvaşmış beyaz peynirin dille, diş arasında halledilen o eşsiz tadı, bir gıdım ekşili patlıcan ve rakı! Rakı kendisini anlamayanı, kendisine itibar etmesini bilmeyeni hiç dinlemez vurur yere. Kaldırır vurur. Ama, ondaki sohbet, ondaki sevgi pınarı, ondaki eşsiz dostluk duygusu! Yeter ki anlayasın onu. Anladın mı benim dünkü çocuğum. Toyluk etmeyeceksin? Ziyan olursun.
Sayfa 306-307Kitabı okudu
Reklam
Ömer Naci
"Türkçede mekan, uzam veya yer-hepsini yaklaşık aynı anlamda kullanıyorum- Descartes'in tanımındaki gibi cisimden ayrılmaz biçimde onunla beraber olarak düşünülmez. Türkçede cisim mekana girer çıkar, o hanımın kuyruğa girip çıkması gibi: yeter ki bu girip çıkmalar sırasında onun bir bekçisi, bir tanığı olsun. O yerin kendisine ait olduğunu göstermek için böyle bir tanık gerekli ve yeterlidir. Bazen de bu tanık cansız bir eşya olabilir. Bu nedenle kantin, çay bahçesi, yazlık sinema ve benzeri yerlerde başkası için yer tutulabilir. Türkçede bu durumlarda yandaki bekçilere, örneğin 'Bu sandalye boş mudur' diye sorarız. Böylece, bu sandalyenin oturma yerinin boş ya da birisi için tutulmuş olabileceğini biz de kabul etmiş oluruz. Demek ki bu boş mekan, işgal edilebileceği gibi, yaklaşık onunla eş anlamda tutulabiliyor da. Ama aynı durumda almanca ve İngilizcede çoğu kez 'sandalye serbest midir' denir.
Sayfa 133Kitabı okudu
Poetika'da Aristoteles şöyle der, "Sophokles, kendisinin insanları olmaları gerektikleri gibi, Euripides'in ise oldukları gibi betimlediğini söylemiştir." Aristoteles'in söylediklerine "ilginç" diyen Kagan şunları söyler, "Bu demektir ki Euripides'in sanatsal yönteminde, bilgi yönlendirmesi ağır basarken; Sophokles'de insanları idealleştirilmiş bir şekilde canlandırmaya götüren, değer yönlendirmesi ağır basmaktadır. İlginç olanı da şudur ki daha sonra, tüm bir sanat tarihi boyunca, bu gibi karşıt durumlara her zaman rastlanmıştır. Örneğin Rousseau'nun "Yeni Heloise' ile Goethe'nin 'Genç Werther'in Acıları'nı karşılaştıran genç Lermontov, çok ince bir görüşle, Rousseau'nunkinden çok Goethe'nin romanında 'insanın daha çok insan' olduğunu, çünkü Rousseau'nun gerçek insanlarının değil, yazarın 'ideal'lerinin cisimleştirilmiş olduğunu belirtir."
Sayfa 324Kitabı okudu
Bertrand Russell
"Gerçekte felsefenin değeri, geniş biçimiyle, onun kesinsizliğinde aranmalıdır. Felsefeden hiç pay almayan insan ömrü boyunca, sağduyudan, kendi çağının ve ulusunun alışılmış düşüncelerinden ve kendi özgür usunun katkısı ya da onayı olmadan zihninde yer eden kararlardan türeyen önyargıların tutsağıdır."
yoksulun kaderi : beyin kemiren küçük hesaplar
Akakiy Akakiyeviç, paltoya yama yaptırmak için terziye gider. Terziye göre bu paltoya yama yapılamaz. 130 rubleye yeni palto dikilmesi gerekir. Çok pahalıdır, olanak yoktur buna. Ama kışı nasıl geçirecektir. Uzun uzun çözüm yolu arar. Terzinin 130 değil, paltoyu 80 rubleye dikeceğini düşünür. 40 ruble parası vardır. Öbür 40 rubleyi de gündelik harcamalarını kısarak sağlayacaktır. Akşamları çay içmeyecek, geceleri mum yakmayacak, ayakkabı eskimesin diye yere yavaş basacaktır. O yıl beklenmedik bir olay olur, müdür 60 ruble ikramiye verir. Böylece Akakiy Akayiveç'in yepyeni bir paltosu olur. -Gogol'un Paltosundan-
Sayfa 120 - insancılKitabı okudu
Reklam
Yaşar Kemal'le ilgili şunu söylemem zorunlu. Bir ara Nobel edebiyat ödül için adı geçiyordu. Vermediler. Bu ödülü Orhan Pamuk aldı. Ödül Yaşar Kemale verilmeliydi. Kurgudaki aksaklıklara karşın Yaşar Kemal bu toprakların insanını anlatır. Orhan Pamuk'ta insan yoktur. Kukladır onun karakterleri.
Sayfa 410Kitabı okudu
Romanın araç olduğunu kim söylemiş, roman için "Şu işe yarasın" diyen kim. Şurda burda söyleyen olmuş olsa bile dayanaksızdır bu savlar. Dayanaksız savlara dayanarak görüşü pekiştirmeyi yakışık bulmadım hiçbir zaman. Yazarımız roman için "Aradığı ise kendisidir" diyor. Roman kendisini arıyor... Güzel bir söz belki. Kendini arayan roman, kendini arayan öykü... Gerçekliği yok bu sözlerin... İnsan arar ne ararsa...
Sayfa 167Kitabı okudu
Bakın ne diyor Jean Blot:
"Çıkar apaçık bir olguymuş gibi gösterilemez. Buna kanıt olarak çok yakın bir geçmişte yaşanmış ve günümüzde önemini hâlâ koruyan olaylardan söz edeceğim. Bütün çabalarıma karşın, Birinci Dünya Savaşına neden olan ve savaşta etkin rol oynayan Wilhelm II Almanya'sının ne tür bir çıkar sağlamak isteyebileceği sorusuna yanıt bulamadım. Bununla birlikte, Alman domuzuyla, Sırp domuzu rekabetinin bu konuda rol oynadığını söyleyenler de var. / Bir domuz uğruna veya çok daha domuz satmak için kimsenin ölümü göze alacağını sanmıyorum. Haksız yere horlanan bu hayvanın yerine altın, petrol, yol veya bir ırmak koyabiliriz, ama hiç kuşkusuz sorunun utanç verici niteliğini değiştirmiş olmayız. Yani çıkarı gizlemek, yaşamsal bir gereksinim olarak gösterip, insanların onu savunmak ve elde etmek amacıyla herhangi bir şeyi göze alabilecekleri biçimde sunmak için sözcükleri başarılı bir biçimde maskeleyip, gerçekliği, heyecan, tutku ve hayranlığa dönüştürmek gerekir. Sonuç olarak ozanın ve yazarın sanatından yararlanmak gerekir. / Başlayacak olan her savaşa sözcük taburları öncülük eder. Çatışmanın temelinde yatan çıkar ilişkilerini çözmek yazarların üstesinden gelebileceği bir iş değildir. Ama savaşa öncülük eden, onu maskeleyen, allayıp, pullayan sözcük taburları denetimimiz altındadır, burada sorumluluğumuz birincildir."
Ingeborg Bachmann
"Gerçekliğin karşısına yeni bir dille çıkılması, sanki doğrudan doğruya dil bilgi toplayabilirmiş ve insanın hiç edinmediği deneyimi yaratabilirmiş gibi yalnızca dili yeni baştan oluşturma girişiminde bulunulduğu yerde değil, ahlaka ve bilgiye yönelik bir atılım yapıldığı yerde söz konusu olabilir. Dil, yalnızca yeniymiş gibi görünsün diye onunla oynandığında, öcünü zaman yitirmeksizin alır ve bu davranışın gerçek yüzüntü ortaya vurur."
Sayfa 146Kitabı okudu
Tutunamayanlar Oğuz Atay'ın. Kitabın arka kapağında şöyle deniyor. "Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri." Yine kitabın arka kapağında Berna Moran şöyle demiş, "Oğuz Atay'ın mizah gücü ve duyarlığı ve kullandığı teknik incelikler Tutunamayanlar'ı büyük bir yeteneğin ürünü yapmış, eserdeki bu yetkinlik Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır." Berna Moran'a göre başkaldırıymış Tutunamayanlar. Önce bir iki söz. Burda çeşitli biçim araçlarından örnekler var. Hiçbir biçimi dışlamıyorum. Hiçbir biçime de çağdaş demiyorum. Her "yeni" çağdaş ya da modern olmuyor. Biçimin aracı, yazarın anlatmak istediğini biçimle dışlaştırır. Marks'ın deyişiyle sanat, gizlenmiş olanın örtüsünü kaldırmaktır. Tutunamayanlar biçimiyle, anlatımıyla gizlenmiş olana bir örtü atar, örter gizlenmiş olanı.
Sayfa 172Kitabı okudu
88 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.