Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Kadın Gözüyle Batı Avrupa'da

Fahişeliğin Tarihi

Jess Wells

Fahişeliğin Tarihi Gönderileri

Fahişeliğin Tarihi kitaplarını, Fahişeliğin Tarihi sözleri ve alıntılarını, Fahişeliğin Tarihi yazarlarını, Fahişeliğin Tarihi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
vay anam vay =D
Yüzyıllar boyunca, genelevler bulundukları kentleri zenginleştirdi, dini otoriteler kâr payı konusunda birbirlerine düştüler; 1533'te Fransa'nın Lausanne kenti sakinleri, ruhban sınıfının kentteki genelev yüzünden rekabete girişmelerinden şikayetçi oldular. Tüm bu işlerden paralar yağarken engizisyon da bir cadı avı başlatıyor, genelevlere dokunmazken bağımsız kadınlarıdiri diri yakıyordu.
Sayfa 31 - Pencere Yayınları, Cağaloğlu, İstanbul, 1997.Kitabı okudu
krallık yetmemiş pezevenkliğe başlamış =D
Gelgelelim, kral bu alanın çok kârlı bir kaynak olduğunu hemen farketmişti. Onun başpikoposları kandırıp sayısız papazdan para alarak kapatmalarını tutmalarına izin verdiğini okumak pek şaşırtıcı olmasa gerek. "4 14. ve 15. yüzyıllara kadar kapatma tutmak için papazlara verilen izin belgeleriyle yine onlardan alınan vergiler inanılmaz bir para sızdırma düzenini oluşturmuştur. 1. Henry'nin varisleri de bu izin sis temini korumuş, 6. Henry işi daha da ileri götürerek papazların kadınlarını kaçırtıp fahiş meblağlarla yeniden onlar satmaya vardırmıştır. "Bu zorbalık zaman içinde kurumlaştı ve öylesine gelir getirir oldu ki, pek çok piskopos durumu görmezden gelmeye başladı."Fransız ve Alman piskoposlar ister bir kadın olsun ister olmasın tüm papazlardan vergi topladılar. Bu zorba sistem 1500'lere dek sürdü.
Sayfa 30 - Pencere Yayınları, Cağaloğlu, İstanbul, 1997.Kitabı okudu
Reklam
Hıristiyanlığın kadın bedeninden tiksinmesi, tanrısını alçakça bir ölüme mahkum edip ardından doğumun tiksinçliğinden arıtmak için ölümsüzlük payesi vermesine benzer. Kurtuluş kavramından bir iş alanı yaratmak için, günahkarların daha fazla, daha fazla kurtuluşlarını sağlamak üzere cinsel ilişki gibi temel ve sürekliliği olan bir günah ortaya atmalıydılar. Kısacası, hem fahişelik karşıtı bir söylem geliştirdi, hem de günahkarlar olmazsa günah da olmaz tezinden yola çıkıp "yasak arzu uyandırır" görüşüyle alttan alta özendirdi. Eğer kilise beden ve ruh arasındaki çatlağı kapatarak fahişeliği bertaraf etseydi kendisini de yok etmiş olurdu. Yani fahişelik ve katolik kilisesi arasındaki ilişkiler, ikiyüzlülüğün az bulunur örneklerinden değildir; daha yüksek idealler için çabalayan insanoğlu hatalar da yapabilir. Fahişelik, kadını baskı altında tutmayı öngören ideolojisinin bir parçası olarak kiliseye göbekten bağlıdır.
Sayfa 29 - Pencere Yayınları, Cağaloğlu, İstanbul, 1997.Kitabı okudu
siyasal hıristiyanlık da bu zannımca
Günahkarlar ve azizler. Onlar, Hıristiyanlığın başlangıcından çok uzun zaman önce bizleri iyi kadınlar ve kötü kadınlar olarak nitelediler. Biz Papalardan ve kiliselerden önce de satın alınan ve satın alınmış olanlardık, ama Batı dünyasında cinselliği bir din haline getiren Hıristiyanlıktı. Fahişeliği doğuran sebeplerin dinini yaratan da yine oydu. Hıristiyanlık, kadınlara doğuştan İkinci sınıf oldukları öğreten bir zihinsel-fiziksel hiyerarşi kurarak ruh ve beden arasındaki çatlağı tanrılaştırdı. Her şey yaşamın getirdiği fiziksel süreçlerden ve kendi bedenlerinden uzaklaştıkları oranda onur kazanan erkeklerin hizmet ettiği saf ruhlu bir erkek tanrı tarafından yönetim altına alındı. Papalar patriyarkal bir toplum miras alıp onun işlerliğini bir dine bağladılar, kadını aşağılayan bir kült yarattılar. Akıl ve beden ayrı ayrı şeylerdir ve beden değersizdir, kadın da değersizdir. Simone de Beauvoir şunları yazar: "Tüm Hıristiyan edebiyatı erkeğin kadına duyabileceği tiksintiyi körüklemeye çalışmıştır. Tertullian kadını "lağımın üzerine kurulmuş bir tapınak" olarak tanımlar. St. Augustine neredeyse terör estirerek dikkatleri cinsel ve salgı çıkaran organların iğrenç kaynaşmasına çeker. "Bizler dışkı ve sidiğin arasından doğuyoruz," der.
Sayfa 27 - Pencere Yayınları, Cağaloğlu, İstanbul, 1997.Kitabı okudu
Ne yazık ki..
Kadının iffeti erkeğin en iyi uydurmacasıdır.
Sayfa 18 - Pencere Yayınları, Cağaloğlu, İstanbul, 1997.Kitabı okudu
Genelev, hükümet ve sosyolojik yaşam
Genelevin kapısı her zaman açıktı, ama asıl hareket öğ- leden sonra 4'ten önce başlamazdı; "böylece genç erkeklerin işlerinden uzaklaşmamaları sağlanırdı. Bu arada kadınlar da tek omuzu örten eşarplardan oluşan giysileri ve ağır ağdalı makyajlarıyla ya sıralarda oturup oyunlar oynar ya da duvar boyunca tembelce uzanırlardı. Geneleve giren bir adam polisten, alacaklılarından ve karısından yana güvende demekti, ama deikteriades'ler birer mahkumdu; iş devlet adına inanılmaz derecede tatlı kârlar getiriyordu. Hükümetin gemileri ve silahları bu paralarla alınıyor, bu gelirin sağlama bağlanması için, kentten ayrılmak isteyen genelev çalışanı her kadın, dönüşü için uygun garantiler sunmak zorunda bırakılıyordu.
Sayfa 12 - Pencere Yayınları, Cağaloğlu, İstanbul, 1997.Kitabı okudu
Reklam
Genelev ve devlet paydası
Ticari fuhuşun -cinsel alışveriş -kökleri, Yunan ordusunun yapılanmasına parasal katkı sağlamak için devletçe işletilen bir kurum olarak yaklaşık İ. Ö. 504 Atina'sına uzanır. Atina'daki ilk genelevde çalıştırılanlar Asyalı köleler, savaş mahkumları ve ailelerinden kaçırılmış ya da köle tacirlerince satın alınmış kadınlardı. Bunlar, denizciler ve tacirler için fuhuş cenneti olan kentlere, limanlara, Korent'e ve Atina'ya gönderilirlerdi. Deikteriades diye adlandırılan kölelerin hiçbirinin gündüz vakti caddelerde dolaşmasına, törenlere katılıp tapınaklara girmesine izin verilmezdi, hepsinin kanun koyucu Solon'un kararıyla çok renkli özel bir elbise giymeleri ve 'kanun koruyucuları'nın ayırt edebilmesi için saçlarını sarıya boyamaları zorunlu kılınmıştı. Genelev açılış öncesi hükümetten izin belgesi alan bir pronobosceion tarafından işletiliyordu. Pronobosceion bir yurttaş olarak tüm haklarını yitirir, ama bol kazançlı bir iş ve kendi adına kayıtlı bir sürü genelev sahibi olurdu. Girişte alınan küçük bir ücret, göbekleri rüşvet ve bolluktan yağ bağlamış çeşitli vergi memurları aracılığıyla devlete giderdi.
Sayfa 11 - Pencere Yayınları, Cağaloğlu, İstanbul, 1997.Kitabı okudu
"İş jigololara gelince her şey ananın ak sütü gibi helal. Bu adamlar da orospuluk yapıyor ama polis onların peşine düşmüyor. Erkek egemenliği söz konusu. İlerde evlenip -onların gözünde- namuslu bir hayat kurabilir. Kadının orospuluğu gibi değil. Oysa erkek genelevleri de olmalı. Orada da erkekler çalışsın, kadınlar keyif çatsın."
"Din ve evlilik kadının gücünü yok etmek için birleşmişlerdir. Pek çok ülkede bir kadının evlilik öncesinde bakire olması ve evlendikten sonra da yalnızca kocasıyla cinsel ilişkide bulunması beklenir. (...) Klitorisin kesilmesi anlamına gelen kadının sünnet edilmesi olayı bekareti ve sadakati garantiye almanın en dehşet verici biçimidir. Ama daha pek çok yöntem -suç, onur, utanç gibi- kadının evlilik akdine sıkı sıkıya yapışması için erkek kontrolündeki din unsurunu besler. Kadının sünnet edilmesinde başlıca iki yöntem kullanılır. Birincisi, klitorisin tümünün ya da bir kısmının ve hatta vajinal iç dudakların alınması. İkincisi, daha köktenci olanı, tüm dış genital organların temizlenip vajinal dış dudakların dikilerek kapatılmasıyla yalnızca idrarın ve adet kanamasının geçebileceği incecik bir açıklık bırakılması. Mali'de, Sudan'da ve Somali'de kadınların büyük bölümü bu operasyondan geçer. Aslında yalnızca Afrika'da en azından 74 milyon kadın ve kız çocuğu sünnet edilmiştir. Bu işlemin İslam diniyle yakın ilişkisi olmasına karşın, kadının sünnet edilmesi, İslamın doğuşundan önceye, 2000 yıl gerilere dayanır. Ve pek çok İslam ülkesinde (örneğin Pakistan, İran, Suudi Arabistan) bu uygulama hemen hemen bilinmemektedir. Aslında kadının sünneti dünyanın her bölümünde zaman zaman uygulanmış, bazen de tamamen dinsel bir kural olarak gerçekleştirilmiştir."
"Yüzyıllar boyunca, genelevler bulundukları kentleri zenginleştirdi, dini otoriteler kâr payı konusunda birbirlerine düştüler (...) Tüm bu işlerden paralar yağarken engizisyon da bir cadı avı başlatıyor, genelevlere dokunmazken bağımsız kadınları diri diri yakıyordu. Ve bu arada ruhban sınıfı kadını şeytanla özdeşleştiren, tehlikeli doğasından söz eden zehir zemberek yazılar döşenmeye başlamıştı."
Reklam
"Kadınlar yabancılarla görünmek korkusuyla, pencerelerden ve kapılardan uzakta kendilerine ayrılan bölümde tutuluyorlar, konuklar geldiğinde odadan çıkartılıyorlar, kendi evlerinde bile konuşmalara katılmalarına izin verilmiyordu. Kadınların 'çok gerekli olanın dışında soru sormasına, görmesine, duymasına izin verilemezdi.' Yunanlı için kadın, kelimenin tam anlamıyla 'çocuk taşıyıcısı' anlamına geliyordu; devletin tek ilgi odağı genç savaşçılar ve erkek çocuklardı; bu yüzden pek çok kız çocuk hastalıklara, sakat doğanlar da toprak küplerde başkalarının acıma duygularına ya da ölüme terkedilmek üzere Taygetus Dağı eteklerine bırakılıyorlardı. Atinalı bir kıza yalnızca örgü örmek, dikiş dikmek, yemek pişirmek öğretilirdi; bakım giderleri için ayrılan drahomasıyla babasının seçtiği bir adamla evlenir, böylece babadan kocaya geçerdi. Eğer bu kızcağız 'iffetsiz' bulunursa babası ya da erkek kardeşi onu bir geneleve satabilir, eğer kısırsa, kocası onu bir arkadaşına devredebilirdi. Kocası öldüğünde baba evine döner, miras kocasının erkek akrabalarına kalırdı. İşte bu kadın sırasıyla babasının, kocasının ve oğlunun vasiyeti altında yaşamı boyunca hep önemsiz bir nesne olarak kaldı."
"Kadının iffeti erkeğin en iyi uydurmacasıdır."
283 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.