Öne Çıkan Filiz Hiç Üzülmesin kitaplarını, öne çıkan Filiz Hiç Üzülmesin sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Filiz Hiç Üzülmesin yazarlarını, öne çıkan Filiz Hiç Üzülmesin yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İstanbul’da evlenip Ankara’daki ilk yuvalarına taşındıklarında annemi en çok şaşırtan şey, iki odalı evin bir odasının tümüyle kitaplara ayrılması olmuş. Kitaplar hep çok önemli…
Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer. Bir gün Almanların pabucunu yalayan ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika’ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik. Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. O da cefakeş milletimizdir meğer ne büyük günah işlemişiz! Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük. Bugünün itibarlı kişileri gibi kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık, iç ve dış bankalara para yatırmadık, han, apartman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik yalnız ve yalnız bu yurdun bütün yükünü omuzlarında taşıyan milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmak istedik. Bu ne affedilmez suçmuş meğer!
Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: “ Görüyor musun şu haini! İlle de namuslu kalmak istiyor ve ahengimizi bozuyor...”
Çalmadan çırpmadan bizi ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamayı istemek bu kadar güç bu kadar mihnetli hatta bu kadar tehlikeli mi olmalıydı.
Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer!
Bereket zora katlanmasını bilen bu millet de namuslu.
"Sabahattin Ali sanki canilerin onu mezarsız bırakacaklarını çok önceden sezmiş gibi evrendeki mekanını belirlemişti çoktan ve demişti ki:
Bir gün kadrim bilinirse
İsmim ağza alınırsa,
Yerim soran bulunursa;
Benim meskenim dağlardır."
Türk Edebiyatında adını duyurmuş, geniş okur kitlesine sahip olan Sabahattin Ali...
Biricik
Cesedi Kırklareli’nin Istranca Dağları’nda bir çatakta bulunan Sabahattin Ali’nin kafa karıştıran faili meçhul bir cinayete kurban gittiğini yazıyordu gazeteler...
Derin ve kapalı kapılar ardında imzalanmıştı ölüm fermanı... Bu sebeple, insanın kanını donduran bu cinayet bir türlü aydınlatılamıyordu.
Sonraları cinayetin failinin Ali Ertekin
Sabahattin Ali'nin suçu ne idi? Sabahattin Ali kendi suçunu itiraf ediyor aslında öldürülmeden bir yıl önce:
"Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer. Bir gün Almanların pabucunu yalayan ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika'ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik. Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. O da cefakeş milletimizdir. Meğer ne büyük günah işlemişiz! Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük. Bugünün itibarlı kişileri gibi kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık. İç ve dış bankalara para yatırmadık, han, apartman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız bu yurdun bütün yükünü omuzlarında taşıyan milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmak istedik. Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: 'Görüyor musun şu haini! İlle de namuslu kalmak istiyor ve ahengi bizi bozuyor...' Çalmadan, çırpmadan, bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalıydı. Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! Bereket, zora katlanmasını bilen bu millet de namuslu."
Sayfa 153 - Ali Baba,1. Sayı, 25 Kasım 1947Kitabı okudu
Babam Edirne’ye peynir yüklemeye gidiyor hesapta, ancak yanına şoför muavini olarak Ali Ertekin diye birini alıyor. Ali Ertekin Yugoslav göçmeni ordudan silah kaçırdığı gerekçesiyle Assubaylıktan atılmış biri. Bulgaristan’a adam kaçırdığı hatta emniyetle ilişkisi olduğu sonradan ortaya çıkan bilgiler arasında. Ali ertekin olay ortaya çıktıktan sonra sorgu yargıçlığında verdiği ifadede şöyle diyor:
Sabahattin Ali’nin Markopaşa gazetesinin sahibi olduğunu Bulgaristan’a geçerek oradan da Moskova gideceğini öğrendiğini...
Bu durumda milli hislerinin galeyana geldiğini birden bire iradesini kaybettiğini ve elindeki sopayla kitap okumakta olan Sabahattin Ali’nin kafasının sol tarafından yüzüne doğru şiddetle vurduğunu itiraf ediyor. İfadesine, “... suratı gözlüğü, kulağı kan içinde kalmıştı arkasından aynı şiddette bir daha vurdum bu iki darbeden sonra Sabahattin Ali sol tarafına doğru yere yığıldı. Ağzından burnundan kanlar boşandı. Dikkat ettim. Hafif hafif nefes alıyordu. Bu defa üçüncü bir darbeyi bir ensesine vurunca nefesi tamamen kesildi. Ölmüştü.”
Ne zaman Sabahattin Ali'nin hayatını okusam bir mucize olsun isterim
Sonu farkli bitsin isterim.
Fakat hep aynı hazin son. Bu kadar iyi niyetli bu kadar ahlaklı ve insani vasıflara sahip birine bu sonu nasıl ve hangi vicdanla layık gördüler aklim asla almıyor.
Bu kitapta da sevgili Filiz Ali gözünden baba rolundeki Sabahattin Ali yi okuyorsunuz. Ama bir uyarıda bulunmak gerekirse, bu sefer küçük bir kızın gözünden okuduğunuz icin daha fazla yürek parçalıyor.