Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Film Yönetmek Üzerine

David Mamet

Film Yönetmek Üzerine Sözleri ve Alıntıları

Film Yönetmek Üzerine sözleri ve alıntılarını, Film Yönetmek Üzerine kitap alıntılarını, Film Yönetmek Üzerine en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Mutlu İnsan Öyküleri
Mr. Trollope'nin dediği gibi "Asıl mutlu insanlar anlatacak öyküsü olmayanlardır."
Sayfa 56 - Mamet'in anlatımını iyi noktaladığı yerdeKitabı okudu
Jesus Factor, "kağıt üzerinde gayet doğru gibi görünüp; bir nedenle uygulamada istenen sonucu vermeyen" anlamına gelen teknik bir terimdir.
Reklam
Nereye gittiğimizi ve kimlerle gittiğimizi biliyoruz. Kimi sevdiğimizi biliyoruz; ama kiminle evleneceğimizi Tanrı bilir. Haydi bakalım, rasgele!
Sayfa 45 - Hil YayınKitabı okudu
Yapımcılar
Bu ülkede neredeyse hiç kimse nasıl senaryo yazılacağını bilmez. Senaryoların hemen hepsi filme çekilemeyecek öğeler içerir. "Nick, otuzlarında, olağanüstü bir sezgi gücü olan, genç bir adam." Bunu filmleştiremezsiniz. Nasıl filmleştirebilirsiniz ki? "Jodie, otuz saattir bankta oturan girgin bir hipster." Bunu nasıl çekeceksiniz? Bunları, görsel ya da söze anlatıya girmeden çekemezsiniz. Görsel: Jodie saate bakar. Görüntü kaybolur. Şimdi otuz saat sonradır. Sözel: "Benim gibi hipster'in son 30 saatini bir bank üzerinde geçirmiş olması tam bir felaket." Eğer herhangi bir konunun anlatıma kaymadan aktarılması imkansız görünüyorsa, o konu kesinlikle öykü için, yani izleyici için önemli değildir. İzleyici bilgi değil, drama ister (dramatik biçimin yararlı olduğu tek konu, öykü anlatmadır). Öyleyse bu bilgiye kim gereksinim duyar? Öyleyse bu bilgiye, neredeyse tüm Amerikan senaryolarına gölge düşüren, bu çok zahmetli anlatıya ne gerek var? Çoğu film senaryosu, stüdyo yöneticilerinden oluşan bir izleyici topluluğu için yazılmıştır. Stüdyo yöneticileri, film senaryosunun nasıl okunması gerektiğini bilmezler. Bir kişi, bir teki bile bilmez nasıl okunması gerektiğini. Bir senaryoyu okumak ve bir filmi "görmek" için sinema eğitimi almış olmak ya da naiflik gerekir; bu özellikler ise stüdyo yöneticilerinde bulunmaz.
Jesus Factor, "kağıt üzerinde gayet doğru gibi görünüp, bir nedenle uygulamada istenen sonucu vermeyen" anlamına gelen teknik bir terimdir. O zaman şu sözü hatırlamak gerekir: "Bir şiir asla bitmez, ancak terk edilir."
Film dünyası, yozlaşma çemberi içinde sıkışmış durumda; çünkü pusulası olmayan insanlar, bu dünyayı yönetmekte. Bu baskıya karşı yapabileceğiniz tek şey ise doğruyu söylemektir. Doğruyu söyleyip muhalif kuvvet oluşturan birileri her zaman bulunur.
Reklam
Jesus Factor
Çekimler bittikten sonra film üstünde biraz daha çalışma ihtiyacı duyabiliriz. Bu olaya bilim adamları Jesus Factor diyorlar. Jesus Factor, "kağıt üzerinde gayet doğru gibi görünüp, bir nedenle uygulamada istenen sonucu vermeyen" anlamına gelen teknik bir terimdir. O zaman şu sözü hatırlamak gerekir: "Bir şiir asla bitmez, ancak terk edilir."
Teknoloji
Stedikam (elde tutulan kamera), diğer teknolojik mucizeler gibi pek çok zarara yol açtı. Amerikan filmlerine zarar verdi. Kahramanın etrafında gezinmeyi o kadar kolaylaştırdı ki, artık kimse "çekim nedir?" ya da "kamerayı nereye koymam gerekiyor?" diye düşünmüyor. Bunların yerine sinemacılar "hepsini sabah çekebilirim" diye düşünüyor; ama böyle yaptığınızda, o sabah yapılmış çekimlerin günlük gösterimlerinden hoşnut kalsanız da, montaj odasında bunlardan nefret edersiniz. Çünkü günlük gösterimlerin amacı sizi mutlu etmek değildir; çekimleriniz 'küçük piyesler'e dönüşmemelidir. Bunların, işin sonunda öyküyü anlatmak üzere birbirine bağlanabilecek, müdahale edilmemiş çekimler olması gerekir.
Diyalog
Oyunculukla diyaloğun sorunları aynıdır. Oyunculuğunki gibi, diyaloğun amacı da çekim listesindeki zayıf noktaları toparlamak değildir. Diyaloğun amacı "karakter" hakkında bilgi vermek değildir. İnsanların konuşma nedeni, sadece istediklerini elde edebilmektir. Filmlerde ya da sokakta kendini anlatan insanlar size yalan söylemektedirler. Fark şudur: Kötü bir filmde adam "Selam Joe, bu akşam senin evine geleceğim; çünkü benden borç olarak aldığın paraya ihtiyacım var" der. İyi filmde ise "dün hangi cehennemdeydin?" der. Erkek kıza "ne kadar güzel bir elbise!" der. Hiçbir zaman "altı haftadır kimseyle yatmadım" demez.
Sessiz Filmlerin Oyunculara Mirası
Eğer yönetmen için filmin özü bu ise, aktör için de öyledir. Büyük aktörler bunu bilir. Humphrey Bogart, şu öyküyü anlatmış: Casablanca'yı çekerken, S.Z. (Cuddles) Sakall ya da başka biri, Bogart'ın yanına gelip şöyle der: "Marseillaise'yi çalmamızı istiyorlar. Naziler burada, Marseillaise'yi çalmamız hiç iyi olmaz. Ne yapacağız?" Humphrey Bogart yalnızca başıyla müzisyenlere işaret verir; orkestraya kesilir ve "da-da-da!" müzik başlar. Bu sahne çalışmasını bu kadar güzel kılanın ne olduğunu soran birine, Bogart şöyle demiş: "Bir gün beni çağırdılar, yönetmen Michael Curtiz, "şuradaki balkonda dur, ben 'Başla!" dediğimde başını salla" dedi. Bogart da öyle yaptı. İşte büyük oyunculuk budur. Neden? Daha başka ne yapılabilirdi ki? İzleyiciler, onun bu kadar duygusal bir sahnede duygularını göstermeyişine bayıldılar.
Reklam
Entropi
Entropi, mantığın en basite, en düzenli duruma doğru mantıksal ilerleyişidir. Drama da böyledir. Entropi, yani drama, karmaşık durum dinginliğe kavuşuncaya dek sürer. Her şey karmakarışık olmuştur ve dinginlik durumuna dönmelidir.
Bilgi Eksiltmek
Filmlerde, televizyonda yapıldığı gibi bir karakter ya da bir mekan yaratılmaz. Önemli olan "öykünün nerede geçeceği" değil, "ne hakkında olduğu"dur. Bu, bir filmi diğerinden farklı kılan şeydir. İzleyicinin ilgisini nasıl sürekli kılabiliriz? Tabii ki, fazla bilgi vererek değil, tam tersine bilgi vermeyerek; eksikliği, öykünün ilerleyişi bakımından engel oluşturmayacak tüm bilgiyi saklayarak. Hitchcock, Amerikan filmlerine çamur atıp, onların "konuşan insan görüntüleri" olduğunu söylemişti gerçekten de çoğu öyledir.
Sessiz Filmlerin Yönetmene Mirası
Diyalogla anlatma zorunluluğunuz, görüntü ve oyunculukla anlatma zorunluluğunuzdan fazla değildir. Ne kadar az anlatırsanız, o kadar çok izleyiciye "vay be!" dedirtirsiniz. "Burada neler oluyor? Peki sonra ne olacak?" Öyküyü görüntülerle anlatıyorsanız, diyalog, dondurma üstündeki küçük çikolata kırıntılarına benzer. Olan bitenin üstüne atılmış ciladır. Öyküyü çekimler taşır. Aslında iyi bir filmde diyalog olmaz. Bu nedenle her zaman sessiz film yapmaya çalışmalısınız (Charlie Chaplin'in de savunusu bu yöndedir). Yoksa Amerikan film endüstrisinin başına gelen, sizin de başınıza gelir. Çekim listesi hazırlamak yerine, öğrenciyi ayağa kaldırır ve ona "Bu Mr. Smith değil mi? Sanırım ona kararını değiştirteceğim" dedirtirsiniz. Ses, sinemada kullanılmaya başladıktan sonra Amerikan filmlerinde yapılan budur ve o zamandan bu yana Amerikan filmleri beter olmuştur. Öykünüzü çekimlerle anlatmalısınız, çünkü böylece gerek duyulup da en beğendiğiniz diyalog çıkarıldığında -gerçekten de, film seslendirilirken ya da filme altyazı eklenirken bu olabilir- güzel bir film hemen hiç zarar görmeyecektir.
Oyuncuları Yönetme Sanatı
Oyuncu her fiziksel hareketin, "oyundaki" ya da "sahnedeki" anlamı taşımasına ne kadar uğraşırsa, filmi o ölçüde katleder. Oyuncu, kendini müdahale edilmemiş belirli fiziksel hareketlere ne kadar verirse filminiz o kadar iyi olur. Eski film yıldızlarını çok sevmemizin nedeni de budur. Onlar son derece sadeydiler. "Ben bu sahnede ne yapıyorum?" Koridorda yürüyorsun. Nasıl? Oldukça hızlı. Oldukça yavaş. Kararlı. Bu basit belirteçlere kulak verin. Oyuncuları yönetme sanatı, hareketlerin ve belirteçlerin seçiminden oluşur. Çoğu oyuncu filmin ana fikrini canlandırmak için kendi zihinsel yeteneklerini kullanmaya çalışır; ama bu, onların işi değildir. Onların işi, her vurguda yönetmenin ve senaryonun ortaya koyduğu belli hareketleri mümkün olduğunca basit ve başarılı bir şekilde yapmaktır. Provalardaki amaç, her vurguda oyunculara yapmaları gereken hareketleri söylemektir. Sete geçildiğinde, dikkatle not almış iyi oyuncular bu hareketleri sahnelerler. İşi duygusallığa vurmadan, bir şeyler keşfetmeye kalkmadan, yalnızca kendilerine ödenen paranın karşılığını ortaya koyarlar; yani tam olarak provalarda çalışılmış hareketleri, mümkün olduğunca sade biçimde gerçekleştirirler. Oyuncunun görevi duygusal olmak değil, dosdoğru olmaktır.
Jung, analize tabi tutulmuş bir kişinin öykülerine, imgelerine kayıtsız kalınamayacağını yazmıştır. Bunlara nüfuz etmek gerekir.
Sayfa 81 - Hil YayınKitabı okudu
32 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.