Foucault için esas olan özneleşme süreçlerinin analizi değil, öznel deneyimlerin iktidar ilişkileri tarafından nasıl kurgulandığının ifşa edilmesidir. Bu nedenle Foucault, iktidar teorilerini üst anlatıların gölgesinden çıkararak iktidarın aygıtlarını/tertibatlarını (dispositifleri) mikrokozmoslar dahilinde inceler. Dolayısıyla
İktidarın, bir bireyin öteki bireyler üzerindeki veya bir grubun öteki gruplar üzerindeki homojen egemenliği olarak ele alınması günümüz iktidar sistemiyle uyuşmamaktadır. Marxist açıdan yaklaşarak, iktidarı, egemen sınıfın elinde bulunan ve dolayısıyla onun inisiyatifinde olan bir nesne olarak algılandığımız da iktidar, giderek somutlaşarak hakkında söz edilebilir bir olgu haline dönüşür; ve nihayetinde Devlet ile özdeşleşen bir forma bürünür. Foucault ise iktidarı, himaye altına alınabilen yahut icra edilebilen bir olgu olarak görmeyi reddederek devletin de iktidarın hakimiyet alanı olarak yorumlanmasını, iktidarı maskeleyen talihsiz bir kavrayış olarak niteler.