1938 yılında Naziler Viyana şehrini kuşatınca Sigmun Freud' a çıkış vizesi ve yanında götüreceği kişilerin listesini yapma şansı verilir. Tabii bizim meşhur Freud karısını,kızlarını,doktorunu,baldizini, hizmetcilerini hatta köpeğini listeye ekler fakat kız kardeşlerini arkasında bırakır. Kız Kardeşler Terezin' deki toplama kampına götürülür.
Olaylar Freud’u adeta taparcasına seven kız kardeşi Adolfina'in ağzından anlatılıyor.
Kitabın ilk 30 sayfasında kız kardeşlerin Viyana' da tek kaldıkları ve toplama kampına goturuldukleri süreci anlatılıyor. Sonrasında Adolfina çocukluğuna dönüyor. Abisi,annesi ile yaşadıkları. Annesinin kendisine düşmanlığı, ilk aşkı, ilk ozlemi, akıl hastahanesinde arkadaşı Klara ile yaşadıklarını anlatıyor.
Kitaptaki önemli noktalardan biri her dönemde olduğu gibi o dönemde de kadinlarin varolma mücadelesini vermeye çalıştığıdır. Bunu da Klara çok güzel yürütüyor fakat karşılaştığı şiddet onun sonunda akıl hastahanesine gitmesine neden oluyor.
Bu noktada Klara'nın şu sözleri kadınların nasıl bir mücadele ruhuna sahip olduğunu gösteriyor.
" Belli ki biz kadınlar, bu zamanın ve dünyanın bize vermek istemediği şeyi, kendimiz almak zorundayız. "
Kitap akıcı ve güzeldi. Fakat sanki eksik kalan bir şeyler vardı. Mesela toplama kampından sonraki süreçte kız kardeşlere ne oldu? Bu konu açıklığa kavusturulabilirdi. Bir de annesinin neden aniden ona düşmanca davrandığını da kavrayamiyorsunuz.