Farz olmayan konularda Peygambere uymayla ilgili bir hususu terk eden kişi, terk ettiği şey ölçüsünde Allah’ın sevgisinden yoksun kalır. Ya da o, tam olarak Peygambere uymadığı için Allah’ı sevmek iddiasında kendisini yalanlamış sayılır. Allah yolunun ehline göre bir insan, bütün işlerinde Peygambere uysa ve farz olmayan hususlardan birinde bile peygambere uymamış olsa, gerçekte uymuş sayılmaz. Kendisine uyup uymamanın serbest bırakıldığı hususlarda bile Peygamberin sünnetine uymasa, yine uymuş sayılmaz. Böyle bir insan Peygambere değil, kendi arzusuna uymuştur. Bununla birlikte uyma gerçekleşmediği için zorunlu kılan nedenler de ortadan kalkar. Bu, bizce bir kabuldür.
Allah Teala Hz. Peygambere şöyle buyurur: ‘Ey Muhammed ümmetine de ki: Allah’ı seviyorsanız, bana uyun.’ Burada Allah, uymayı bir kanıt saydı. Halbuki herhangi bir konuda uymayı söylemedi. ‘Allah da sizi sevsin.’ Allah şöyle buyurur: ‘Sizin için Allah’ın peygamberinde en güzel örnek vardır.’ Bu ise, uyma demektir. Başka bir ayette ise ‘Ahdimi yerine getirin’ -ki kast edilen Allah’ı sevmek iddiasıdır- ‘Ben de size olan ahdimi yerine getireyim.’Bu ise, Hakkı sevme iddianıza karşı O’nun da sizi sevmesidir. Allah onların doğru sözlü olmalarının delilini, Allah’ın kendilerini sevmesi saymıştır. Allah’ın onları sevmesi ise, uymanın delilidir. Uymak ne kadar eksikse sevgi de o kadar eksilir. Allah ehline göre peygambere uymak, eksiklik kabul etmez. Özür ise, onu eksiltemez, çünkü özür halinde insan, herhangi bir konuda uymadan Allah tarafından engellenmiştir. Dolayısıyla böyle bir durumda Hak onun yerini alır.
Peygamber de ‘Oruç tutmalısın,
çünkü oruç misilsizdir’ buyurdu. Böylelikle Hz. Peygamber, Allah’ın
kullarına emrettiği ibadetler içinde orucun bir benzerinin olmadığını
belirtti. "
İtikâf mekanının anlam bakımından yorumu, mertebe demektir. Her ilâhı isim, iki ilâhî isim arasında bulunur. Çünkü Hakkın işi, daireseldir ve bu nedenle Allah’ın eşyadaki emri bir sona varmaz. Dairenin başı olmadığı gibi varsayımsal olmanın dışında sonu da yoktur. Bu nedenle, âlem dairesel olarak kendiliğinden bulunduğu tarzda ortaya çıkmıştır ki, şekillerde bile böyledir. Tümel cismi kabul eden ilk şekil, dairesel şekildir ki, o da felektir. İlâhî hikmet, Aziz ve Alim’in takdirine göre bu felekler vesilesiyle Allah’tan meydana gelen şeylerin şekilde O’nun suretine veya buna yakın tarzda olmasını gerektirdi. Öyleyse her hayvan, ağaç, yaprak ya da taş veya cisimde daireselliğe dönük bir meyil vardır ve bu zorunludur. Fakat bu durum, bazı şeylerde latif iken bazı şeylerde apaçıktır. Allah’ın yarattığı dağ, ağaç ve cisimlere baktığında, daireselliğe dönük bir yöneliş görürsün. Bu nedenle küre şekli, şekillerin en üstünüdür.
…sebeplerin etkisi onlardan soyutlanmaktan daha güçlüdür. Sebeplerden soyutlanmak hikmete*, onlara bel bağlamak ise bilgiye aykırıdır.
*Allah’ın istediği amaca ulaşmak.