Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Fütuhat-ı Mekkiyye 5

Muhyiddin İbn Arabi

Fütuhat-ı Mekkiyye 5 Gönderileri

Fütuhat-ı Mekkiyye 5 kitaplarını, Fütuhat-ı Mekkiyye 5 sözleri ve alıntılarını, Fütuhat-ı Mekkiyye 5 yazarlarını, Fütuhat-ı Mekkiyye 5 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Binek, bedenin kendisidir. Çünkü beden, ruhun bineğidir. Bu ruh, nefse üflenmiş insan hakikatidir. Ruhtan bu beden vasıtasıyla namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek, kötülüğü ortadan kaldırmak ve zikretmek gibi Allah’a ve ebedi mutuluğa ulaştıran kimi ameller ortaya çıkar. Beden bunlara girişen, ruh ise beden vasıtasıyla onları yapandır.
462 syf.
10/10 puan verdi
Muhyiddin İbn Arabi
Muhyiddin İbn Arabi
hazretleri Şeyh-ül Ekber lakabıyla anılan büyük bir İslam alimidir. Keşif ilmine sahiptir. Eseri adından da anlaşılacağı gibi Mekke de yazmıştır. 18 ciltlik dev bir eserin bu cildinde ağırlıklı olarak Zekat ve Hac konusunu işlemiş; yine bu konular içinde bizlere birçok meselelerden çok derin manalar açıklamıştır.
Fütuhat-ı Mekkiyye 5
Fütuhat-ı Mekkiyye 5Muhyiddin İbn Arabi · Litera Yayıncılık · 200715 okunma
Reklam
İnsan bedeni ve güçleri, onun şehri, bölgesi ve tebaasıdır. Sen, Hakkın şeriatında senin adına belirlediği şekilde, o güçlerde tasarruf yapmakla yükümlüsün. Sen, başkasından değil, o güçlerden sorumlu bir çobansın. Çünkü Allah, herkesi kendi haline ve imkanına göre yükümlü tutmuştur, kimseyi başkasının dururmundan yükümlü tutmamıştır. Öyleyse ‘Herkes kendi yaptığının rehinidir.’ Ve ‘Herkes kendi adına mücadele eder.’ Her insanın yükümlülüğü boynuna asılmıştır.
içimizden her birinin Hz. Peygamberden bir payı vardır. Bu ise, insanın bâtınında bulunan surettir. Başka bir ifadeyle her insanın bâtınında Peygamberden bir parça vardır. Peygamber, her nefste o şahsın kendisi hakkındaki inancına göre bulunur. Bu nedenle herkes, zikredilen duayla Peygambere dua eder. Ondaki Muhammedi suret ise, yapılan o duayla ve salavat ile dua edilen hali elde eder. Bu yönden Hz. Peygamber ancak her nefsin duasından sonra dostluğu elde edebilir. Allah ehli, keşflerinde bunu böyle bulmuştur, bunu bilmelisin!
Allah sürekli tecelli eder ve onun tecellisini vakider sınırlamaz. Perdeler sadece bizim gözümüzden kalkar. Allah Teala şöy- le buyurur: ‘Senin gözünden örtüyü kaldırdık: 313 Başka bir ayette ise ‘Biz ona sizden yakınız, fakat siz görmezsiniz’314 buyurur. Burada kastedilen, can çekişen insandır. Halil İbrahim Peygamber şöyle buyurur: ‘Ben ba- tanları sevmem.’315 Hiç kuşkusuz o Allah’ı seviyordu ve O, yok olan ve batan değildir. Allah’ın tecellisi sürekli, yakınlığı zorunludur. Şu veya bunun arasmda olan ise, senin bugün uyuyan olmandır. Dolayısıyla Hakkı müşahede eden kimseye hiçbir engel yoktur. Bu nedenle bu es- nada Allah’ı zikretmek yasaklanmamış, namazı beldemek ve dua etmek için bu ikisinin arasmda oturmak engellenmemiştir. Yasaklanan şey, özellikle secde etmektir. Kâfirler bu esnada güneşe secde ederler.
Gördüğün şeyi iyice incelediğinde, gördüğün şeyin orada bulunduğunu anlarsın. Böylece aklın algısı, akledilir durumları bu şekilde üçlü şekilli olarak ortaya koyar. Bunlar, amacı ortaya çıkartmak için üç şeyden oluşmuş öncüldür. Aynı şey, duyuda geçerlidir. Duyu, duyulur ve duyunun duyulara ilişmesi. Duyunun duyulara mı iliştiği, yoksa duyulurun duyuya mı yansıdığı ise bilinmez. Akıl -yemin olsun ki- bu konuda eksik kalmış, düşünce körelmiş, vehim şaşırmış anlayış ise çıkmaza girmiştir. Öyleyse iş büyük, yükümlülük ağırdır. Şeriat ise inmiştir. Akıl kabul eder, emir uygulanır. Hadiseler meydana gelir. Güçler ayaktadır. Teraziler konulmuştur. Kelimeler tükenmez. Varlıklar uzaklaşmaz. « Bu farldı bilinenle birlikte hiçbir şey yoktur, hakikat tektir, iş birdir. Hayret, kendisiyle şaşıran olmazsa, kendiliğinde hayrete düşer. Şu halde âlemin kendisiyle nitelenmiş olduğu zannedilen hayret, zannedildiği gibi değildir. Bilakis o hayretin hayretidir. Şu halde ancak o ve hayret vardır. Allah’a yemin olsun ki diller kalplerin bildiği şeyi iade etmekten perdelenmiştir. Allah’a yemin olsun ki, kalpler işi bulunduğu hal üzere anlamaktan perdelenmiştir. Şu halde onlarm şaşırıp şaşırmadığını bilemezsin. Hayret vardır ve yeri bilinemez. Ayrıca hayretin kim adına var olduğu, hükmünün kimde ortaya çıktığı da bilinmez. Allah’tan başkası yoktur.
Reklam
Nispeder değişse bile hakikatine tek olduğunu gören kimse, fesih bulunsa bile ortada bir fesih olmadığını düşünür. Buna örnek olarak ‘Attığında sen atmadın’273 ayetini verebiliriz. Burada Allah olumsuzlamış, sonra olumlamıştır. Aynı şey, burada da geçerlidir: Sen niyetini değiştirdiğinde onu değiştiren sen değilsin!
Hasreti, ancak onu çeken bilir Özlemin acısını yaşayan bilebilir
Öyleyse, işlerin hakikatlerinden habersiz kalma! Çünkü onlar, kendiliklerinde değil, hükümlerine bakanların hükmüne göre iç içe girer. Hakikaderin durumundan bihaber kalan kimse, bilgisizlik çukuruna düşer ve Allah’m Peygamberine ziyadesini istemesini emrettiği bilgi derecesinden mahrum kalır! Bilgiden daha değerli bir şey olmadığı gibi Allah da diğer niteliklerin fazlasını istenilmesini emretmedi. Çünkü bilgi niteliği, bütün nitelik ve nitelenenleri kuşatan genel bir niteliktir.
Binek, bedenin kendisidir. Çünkü beden, ruhun bineğidir. Bu ruh, nefse üflenmiş insan hakikatidir. Ruhtan bu beden vasıtasıyla namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek, kötülüğü ortadan kaldırmak ve zikretmek gibi Allah’a ve ebedi muduluğa ulaştıran kimi ameller ortaya çıkar. Beden bunlara girişen, ruh ise beden vasıtasıyla onları yapandır. Öyleyse bu şekildeki özel bir amelde bineğin şart koşulması bir gerekliliktir.
Reklam
Eşyayı yerli yerine koyan kişi, hiç kuşkusuz, onların hak ettiği şeyleri kedilerine vermiş demektir. Böyle bir insan vaktinin hakimidir. Hikmet, her şeyi yerli yerine koymayı gerektirir. Allah alim ve hakimdir!
Peygambere ‘Allah’ın velileri kimlerdir?’ diye sorulduğunda ‘Görüldüklerinde Allah’ı hatırlatanlardır’ demişti. Yani onlar, Allah ile tahakkuk etmiş ve O’nun vasıtasıyla kendilerinden ve yaratıkların gözlerinden gizlenmişlerdir. İnsanlar onları görünce, Allah’tan başkası görülmez. Böylelikle görülmeleri bile, Allah’ı hatırlatır. Bu durumda onlar, hatırlatıcı ayetlere benzer. İşte bu, bir duasında Peygamberin ‘beni nur yap’ diye istediği makamdır. Allah da, onun duasına olumlu karşılık vererek peygamberini insanlara müjdeleyici, korkutucu -kendi izniyle- insanları Allah’a davet eden aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdiğini bildirdi. Böylece onu tıpkı istediği gibi nur yaptı. Hz. Peygamberin ‘Rabbine beni nur yap’ demiş olması, zatımla en-Nur ismi olayım demektir. Hale bir insanın görmesi, duyması, dili, eli ve ayağı olursa,, o artık arzusundan konuşmaz. Böyle bir durumda (bu kul için) ‘o O'dur’ (deriz). Gördüğü her şeyi Allah olarak görür. Gören kişi, bunu bilse de bilmese de, durum birdir. Allah’ı bilenler, O’nu böyle müşahede eder.
Mizanımızın kefelerinde senin için bir ibret var Düşünürsen, sen ondaki bir dilsin. Onlardan biri ağır basarsa diğeri aşağı iner Sen onda bulunan şey için eğilir ve alçalırsın
kıyamet günü, herkes için ‘pişmanlık ’ günüdür. Bu bağlamda mutlu şöyle der: ‘Yazık bize! Keşke daha çoğunu yapsaydım.’ Bedbaht ise şöyle der: ‘İhmal ettiğim işler nedeniyle yazık bana!’ Bu nedenle de ‘hasret (pişmanlık) günü’ diye isimlendirildi. Çünkü kıyamet günü böyle bir pişmanlığı ortaya çıkartır. Hasret kelimesi, ‘hasertü es-sevbe anni (elbiseyi kendimden çıkardım) ifadesinden gelir. Böylelikle altındaki ortaya çıkar.
Ömür, ölüm diye isimlendirilmiş eceldir. Kul günahkâr ölürse, el- Mürid ismi kendisini teslim alır. Ölüm esnasında tövbe ederse, el- Muntakim ismi kendisinden büsbütün arda kalır ve er-Rahim ve arkadaşları kendisini teslim alır.
89 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.