Gecelerin En Güzeli

Ömer F. Oyal

Gecelerin En Güzeli Gönderileri

Gecelerin En Güzeli kitaplarını, Gecelerin En Güzeli sözleri ve alıntılarını, Gecelerin En Güzeli yazarlarını, Gecelerin En Güzeli yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kök Mazılık’ta erkenden inen kış akşamları sık sık kayboluvermişlik hissi yaratır insanda. Bütün Sibirya kaybolmuşluktan ve unutulmuşluktan ibarettir. Çorak tepeler ve ilerideki dağ sıraları dahi olanca ağırlıklarına ve ebediliklerine rağmen akşama dönen puslu saatlerde hepten kayıp görünür. İnsan tarafından unutulan ya da bilinmeyen bir dağ gerçekten de bir varlık sayılır mı? Başka bir şekilde söylersek dünyamızda var olan her şey ancak kişioğlunun şahitliğiyle mi varlıklar mertebesine yükseliverir? Bunlara ne cevap verilirse verilsin, kayboluşun daha ziyade körleştirici bir beyazlıkta kendi rengini bulduğu muhakkak. Oldukça yakın tarihli bir yerleşim olarak planlı biçimde oluşturulan sokakları ve meydanıyla Kök Mazılık aslında ferah bir kasaba. Sibirya ferah ve kayıptır. Değil bu uykulu kasabada, başkent Kızıl’da bile unutulmuş bir çizgide belli belirsiz bir varoluşa sahip olduğunuzu düşünmeden edemezsiniz. Buralarda yaşayanlar hiç de unutulduklarını düşünmez. Onlara kalırsa yerin ve göğün ruhları veya Buda’nın gözleri her daim üstlerindedir. Lamacı manastırlar ve karla kaplanmış taşlık dağ yollarında gözünüze çarpan oovlar kişiye kaybolmak diye bir şey olmadığını anlatmaya çalışıp durur. Yer yer karın altında kalabilirler ama her birinin yeri bellidir. İşaretler insanı korurken, insan da işaretleri korur.
Sayfa 83 - Üçüncü Gün 16 AralıkKitabı okudu
“Çok teşekkürler, hem yoruldunuz, hem üşüdünüz. Gelin bir kahve için biraz ısınırsınız.” Osman bu kez açıkça homurdandı. “Çok teşekkür ederim. Ben artık gideyim, hem geç oldu.” Kadından uzaklaşıp yalnız başına kaldığında durakladı. “Yoksa çıksa mıydım? Ne olacak çıkınca? Yatacak mıyız? Yatsak ne olacak? Gerilmiş ve ciddileşmiş suratlar. Nefes nefese kalışlar. Ter ve sıvılarla kirlenme. Kadın sıvılarında soluksuz kalmak.” Öpüşme sırasında kadının tükürüğünü yutmuş olduğunu hayal etti. Tiksinme. Sıvılardan tiksinme ve terden. Eve gidip duş almak istedi birden ve ağzını yıkamak. “Yatmanın ardından aynı tuhaf sessizlik. Sessizliğin ardından oluşan sıkıcı beklenti duygusu.” Düşünceyi kafasından uzaklaştırıp daha anlamlı konulara yöneldi. “Bozkırdaki tek bir ağaca atfedilen kutsallık, bir zamanlar kuzeyde yaşayanların, orman tapınmasının bir kalıntısı veya hatırası mıdır, yoksa başlı başına başka bir anlam olarak mı düşünülmeli? Hem Çinlileşmiş eski Türklerde, hem Sien-pi’lerde hem de Hunlarda yer tanrısının mekânı ağaçlık yerken; neden acaba Tuykuların Böd-tengri’si çorak veya kuraktı? İbn Asir’in dediği gibi Türkler 900’lü yıllarda bile yaz dönümünde dağdaki ormanları, özel bazı yapıları ve bazı hayvanları toptan ateşe veriyorlarsa bundan bütün ormanları yok ettikleri sonucu çıkarılabilir mi!”
Sayfa 82 - Üçüncü Gün 16 AralıkKitabı okudu
Reklam
Bu düşüncelerle konferansın yapılacağı Tünel civarındaki ihtişamlı binaya ulaştı. Parlak mermer sütunlar, halı kaplı merdivenler, temizlik ve şıklık. Şıklık hiçbir zaman başlıca meziyetlerimizden birisi olmamıştır ama yine de bunun bu derece yüze vurulması da bir nevi terbiyesizlik sayılırdı. Osman’ın Türk tarihi dışında her türlü etkinliği düşmanın oyunun bir parçası olarak gördüğünü tahmin etmek zor değil. Yine de Hititler gibi ince bir uygarlık kaybolmuştu ve bizler bütün uyumsuz ve umursamaz karakterimizle yaşamayı beceriyorduk. Osman bu düşünceler üzerine derinleşeceğine etraftakilere bakınarak beyaz şarap içmeyi daha eğlenceli buldu. “Şippilulima görse ne sevinirdi!” Çoktandır sönüp yok olmuş birçok uygarlığa ve devlete karşı bin beş yüz yılı aşan husumetini sürdürüyorsa da Hititler onun düşmanlık alanına bile giremeyen bir halk. Zerrin’i gördü sonunda.
Sayfa 76 - Üçüncü Gün 16 AralıkKitabı okudu
Öğrenciler sınıfı boşalttığında dışarıda kararan havaya baktı. Cuma akşamı yazılacak bir makale ve çevrilmesi gereken bir metin kendisini bekliyor. Hafta sonu etkinlikleri gibi bir kavramdan çok uzun zamandır uzaklaşmıştı zaten. Hafta sonu, daha çok, öğrenciler ve başka öğretim görevlileri tarafından meşgul edilmeden kesintisiz, uzun ve huzurlu çalışma saatleri demekti. Kâğıtlara gömülmek, onlarda eskimiş, yok olmuş bir zamanın içinde kaybolabilmek. Evi örten sessizliğin içinde kelimelerin, bazen sadece bir kelimenin esrarengiz hikâyesinin peşinden koşturmak bir sürü gereksiz sosyal etkinlikten çok daha heyecan vericiydi. Kâh Selenge’de, kâh İdil kıyılarında, kâh Tarım havzasında saatler, geceler boyu dolaşıp gezinip durur, bazen gerçekten de o dönemlerden birinin içinde kayboluverdiği zannına kapılırdı. Ama dönüş yolunu bulabilmek için hiç telaşa kapılmazdı. Keşke dönüş yolunu bulamayıp hep o zamanlarda hapsolup kalsa. Cumartesi gününü kesintiye uğratacak bir çalışma fikri içini sıktı. Eski metinlerin üzerine kapanıp kaybolmayı çalışma değil yaşamanın özü olarak görüyor Osman. Bunun dışındaki her şey geçmişi bölmeye çalışan arsızlıklardan ibaret.
Sayfa 75 - Üçüncü Gün 16 AralıkKitabı okudu
Cemal’in randevu talebi Osman için de sürprizdi. Tarihöncesinden kalma hayaletle telefon görüşmesi yapmanın ve üzerine bir de randevu kesmenin şaşkınlığı. Üniversite yıllarındaki kavgalarını ve Cemal’in nasıl birisi olduğunu zamanın bulutları arasından hatırlamayı denedi. Hafıza kireçleşmiş yargılardan başka ne taşıyabilir ki. Her defasında aynı
Sayfa 73 - Üçüncü Gün 16 AralıkKitabı okudu
Hafıza kireçleşmiş yargılardan başka ne taşıyabilir ki. Her defasında aynı malzemeyi önümüze yığıverir.
Sayfa 73 - Üçüncü Gün 16 AralıkKitabı okudu
Reklam
Puslu geçmişin efsanesi ile gelecek günlerin hayali arasındaki fark önemli. İlki insanı tutucu, melankolik ve bağnaz kılarken, ikincisi deneylere açık kılıyordu. Yaşlılık da böyle bir şey. Bugünden ve yarından değil dünden lezzet çıkarmak. Tabii şimdi düşündüğünde geçmişe özlemin uzak geleceğe dair umutlardan daha kalıcı, daha avutucu bir şey olduğunu kabullenmek zorunda Cemal.
Sayfa 71 - Üçüncü Gün 16 AralıkKitabı okudu
Telefonu kapatıp masanın üzerine bıraktı. “Yirmi beş yıl önce Hasan’ın tekstil zengini olacağı kimin aklına gelirdi ki!” Onunla şimdi ortak bir şeyleri kalmasa da arada görüşürlerdi. Eski zamanlardı işte. Üstelik yurtta da aynı odaya düşmeyi başarmışlar bir nevi askerlik anısı sayılabilecek bir sürü anı biriktirmişlerdi. Hasan çok daha fazla anı
Sayfa 71 - Üçüncü Gün 16 AralıkKitabı okudu
Barak kendilerinin durmamakla cezalandırılmış bir soy olduklarını düşünürdü sık sık. “Yerleşen soy boy olamıyor, göçüp duran toy olamıyor” diye düşündü. Göçüp durmak her zaman özgürlük anlamına gelmez, çoğunlukla açlık, çaresizlik ve yorgunluk demektir.
Sayfa 66 - Horasan, 1164Kitabı okudu
Çısınmaa iki gündür bir işaret arıyordu ve dünya baştan başa işaret arayanların mezarlarıyla doludur.
Sayfa 59 - İkinci Gün 15 AralıkKitabı okudu
182 öğeden 101 ile 110 arasındakiler gösteriliyor.