Gecelerin En Güzeli kitaplarını, Gecelerin En Güzeli sözleri ve alıntılarını, Gecelerin En Güzeli yazarlarını, Gecelerin En Güzeli yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Niceliğin gereksiz bir ağırlıktan başka bir anlamı yoktu. Çokluk, yalnızca sersemlerin kendilerini iyi hissetmelerini sağlar, o kadar! Kişioğlu için tek bir tecrübe yeterlidir.
Bu evde diğer pek çok ev gibi ölüm, en son hatırlanmak istenen, sadece başka talihsizlerin başına gelebilen bir son. Bu bilmekle değil inanmakla ilgili.
Uzun zaman sırlı kalacak olan bir yaradan, daha henüz böylesine tazeyken bir psikiyatri makalesi çıkaramazsınız. Yara kendi kendine biraz daha işleyip derinleşmeli, başka yaşanmışlıklarla pekişmeli. Darbe henüz çok yüzeyde.
Bir ölünün fotoğraf albümü büsbütün üzücü bir duygu bırakır insanda. Geçip giden bir yaşamın izleri. Bu izlere bakarken geçiciliğin büyük gerçeği bir kez daha gözler önüne seriliverir. Bir gün birileri de bizim fotoğraf albümümüzü ne yapacağını bilemeyecektir. Hem görülmek istenmeyen hem de atılamayan bir hatıra olarak kalacaktır. Onları çöpe gönderivermek bir ömrün son kalıntılarını da toprağa vermek gibi bir duygu yaratır insanda.
İçeride, ölen kadının odasında hummalı bir faaliyet var. Hemen tutulan iki kadın odayı temizliyor, eşyaları atıyor, odayı ölünün kokusundan ve eski canlının ter kokusundan arındırmaya çabalıyorlar. Bir hastanede, sadece bir yatakla sınırlı alanda çok kısa sürecek çaba burada bu evde epey zaman alıyor. Ölü kokusu alışılmadık bir şey ve hemen unutulanlar arasına karışması gerekiyor. Bu evde diğer pek çok ev gibi ölüm, en son hatırlanmak istenen, sadece başka talihsizlerin başına gelebilen bir son. Bu bilmekle değil inanmakla ilgili. O yüzden de talihsizliğin bütün izleri hızla ortadan yok edilmeli, tek bir iz bile bırakılmamalı, kimse ölüme inanmamalı.
Başka zaman olsa derin bir yeise kapılıverirdi. Oysa şimdi umutsuzluğa kapılamayacak kadar bitkin hissediyor kendini. Umutsuzluk bile bir sağlık işaretidir. İçinde bir şeylerin kurtarılabileceği beklentisini barındırır yine de umutsuzluk. Hâlâ canlılık ve hâlâ hayat barındırır. Çısınmaa umutsuz bile değil şimdi.
Ama şimdi gökyüzü kapalı ve yıldızlar bulutların ardına çekilip kendi dünyalarına dalmış. Karanlığa baktı. Görünmeyen ağaçların ürkütücü tümenleri kendisini izliyor gibi geldi. Ağaçların izlediğini düşünmek kadar tedirgin edici bir şey yok. Yüzyıldan fazla yaşamış ve her şeyi bilen tek bir ağaç bile, kişiyi sağlamlığıyla ezebilecekken, bir ormanın gözleri önünde olmak. Hem de birazdan fısıldaşmaya başlayacak bir ormanın önünde oturmak. Oturarak karşılıklı bakışmak. Bir ağaç kimseyi sevmez. Umurunda olmayan dünyaların duygularına yabancıdır ağaç. Diğer ağaçlara bile yabancıdır. Dünyayla ilişkisi kök saldığı toprağın titreşimleri ve ulaşmaya çalıştığı gökyüzünün katlarından ibaret. Orman ilişkisizlikler bütünüdür. Bir ağaç yapraklarının, dallarının başka bir ağaca değmesinden de hiç hoşlanmaz. Dokunmayı istediği tek yer gökyüzüdür. Çaresiz bir aşkla yılları sayıp durur. Kışın ölü sanılan bir ağaç gelecek bahara göğe biraz daha yaklaşacağını hayal etmektedir. Mevsimlerin zoraki döngüsünün yarattığı durgunluk, doğanın dayattığı kaçınılmaz bir duraklamadan ibarettir. O yüzden yaslı ve kırıktır ağaç. Bir kere daha duraklamıştır ve yeni mevsimi beklemektedir. Bu uzun gecede duyan kulakları sağır eden fısıldaşmalar bahara en uzak oldukları, kışın başladığı geceye yakılan bir ağıttır. Ruhlar yeryüzüne değmekte, onlarsa bir yere kıpırdayamayan ve yükselemeyen gövdeleriyle her yıl olduğu gibi kışın yasını tutmaktalar. Kendisini izleyen ağaçlar acaba ne düşünüyorlardı?
“Bunun ismini hatırlıyor musun?”
“Kimin?”
Kürşat dokuz kişilik solgun fotoğrafta arkadan üçüncüyü işaret ediyordu. Resmin arkasında hiçbir yazı yok. Arşivcilik bile bir gelecek fikrine sahip olmayı bekler kişiden. Yani geleceğin somut bir şey olduğu fikrini. Oysa biz tamamen bugünde yaşarız. Geleceği, kendi eylemlerimizden bağımsız bir şey olarak bekleriz. Tam da bu nedenle aslında geçmişi de unuturuz. Hafızasızlık geçmişi de olaylar yığını olarak çürüyüşe iter. Gerçekliğin anlaşılmazlığı kaynağını şimdide yaşamada ve hafızasızlıkta bulur. Yine de an içinde sıkışıp kalmakta dayanıklılığı arttıran bir şeyler bulunması şaşırtıcı. Anda yaşamak anlık fikirlere inatla sarılmak anlamına da gelir. Kimse bir fikrin geçmişini ve sonucunu sorgulamaz. Yani herhangi bir fikrin fazla ciddiye alınmaması tamamen ruhumuza uygundur. Geçmişsiz ve geleceksiz an, ruhumuzun kalıbına tam oturur.
Ardından yine suskunluk. Korkulu ve yasaklanmış bir bahçeye adım atmış olmanın verdiği ürküntü ve heyecan. Bu taş duvar aşıldıktan sonra havadan sudan konuşmak, sıcak bir gevezelik zor. Ne bir adım ileri gidebilecek cesaretleri var ne de geri dönmeye istekleri. Kafedeki gürültüye rağmen suskunlukları gitgide daha rahatsız edici olmaya başlıyor.
“Ben unuttuysam, sen de unutacak mısın yine!”
Benan hafifçe gülümsüyor. Önce şarap kadehindeki yoğun kırmızıya, sonra başını kaldırıp Cemal’in gözlerine bakıyor. Ne cevap vereceğini hesaplıyor. Bir cümlenin veya susuşun bir ilişki demek olduğu anlardan birisi bu. Bir cümle ve artık başlayıvermiştir. Kaçamak bir adımın mümkün olmadığı bir an. Karşılıklı adım saymaca gibi iki kişiden birinin, ötekinin ayağına basmak zorunda olduğu an. Yarım adım atarsanız, karşınızdaki sizin ayağınıza basacak, tam adım atarsanız siz basacaksınız. Kimsenin kaçması mümkün değil.
“Bir kere unuttuysam, artık hep unutmam gerekmez mi?”