Örnek vermek gerekirse: müselles-i mütesaviyül adla’yı hangi öğrenciye anlatacaksınız da öğrenci bunu zihninde kavrayacaktı. Sadece kalıp olarak ezbere dayalı bir yöntem gelişmişti. Oysa, Atatürk’ün bu tanımın yerine bulduğu kelime sadece “eşkenar üçgendi”. Yeni kelime tamamen anadil öğelerinden türetilmişti. Bu muazzam bir sıçrayıştı.Yüzyılların kalıbından çıkılmış, harf devriminin ardından dil devrimi yapılıyordu.