Gitme Zamanı kitaplarını, Gitme Zamanı sözleri ve alıntılarını, Gitme Zamanı yazarlarını, Gitme Zamanı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Belki de tek başınalıktı insana yakışan… En doğru seçimdi belki de… Tek başınalıktan kaçtığımız için bir şeylere sığınıyorduk. Varoluşumuzun ağırlığı altında ezilirken acımızı hafifletecek, tutunacak bir şeyler arıyorduk. Avunuyor, boşlukları dolduruyor, anlamsızlığı anlamlandırmak için çırpınıyorduk. Her şey yine karmakarışık…
Bardağını doldurmaya giderken bir deprem olsa, acaba insanlar enkazda kalanlara da dillerine, dinlerine, unvanlarına, o’cu, şu’cu, bu’cu olmalarına bakarak mı yardım edeceklerdi, diye düşündü. Ne de olsa insanlık bu hale gelmişti.
İnsanlar o kadar mutsuz, o kadar aidiyetsizdi ki, trafikte birbirlerini öldürebilecek haldeydiler. Farklı düşündükleri için birbirlerini boğazlayabilecek durumdaydılar. Birileri birilerinin bir aylık maaşını bir sofrada harcarken, birileri o bir aylık maaş için boyun eğiyor, dışlanmışlığı sineye çekiyor, sabahın ayazında, gecenin karanlığında ekmek parasının peşinden koşuyordu.
Cehennem ve cennet sanıldığı gibi yukarılarda değil, burada bizim yanı başımızdadır. Dünyada birkaç yıl süren davranışların ebedi bir cezayı hak etmesi anlamsızdır. Sonu olan bir nedenin, sonsuz bir sonucu olamaz. Bu durum en başta değişmez doğa ve evren kanunlarına aykırıdır.
Karma, ceza kavramıyla çoğu kez karıştırılmaktadır. Karma ceza değil, sadece harekettir. Hareket birçok şekillerde olabilir. Doğuştan, iyi, kötü ya da iyiyle kötü arasında geçiş olarak hizmet veren nötr hareket olabilir.
Yaşadıklarımızdan çok yaşayamadıklarımızın yorduğu bu hayatta, hiçbir yaşanan, yapılan, ‘’Acaba yaşasaydım, yapsaydım nasıl olurdu?’’ sorusu kadar ağır değildi.
Gitme zamanı geldiğinde gitmek gerekir. Gitme zamanı bir kez değil birçok kez gelir. Gitmen gerektiğinde gidemediklerin, bırakman gereken zamanda bırakamadıkların seni yolculuğundan, kendinden, hatta insan olmaktan uzaklaştırır. Bir ihtimal rüya görmek için uyanık kaldığımız, uyumak için yaşadığımız gibi, başımıza gelenler, yaşadıklarımızın hepsi gitme zamanları içindir.
Engellilerden travestilere, yaşlılardan sokak meczuplarına, çoğunluğa benzemeyip her farklılık taşıyana onların farklı olduklarını yüzlerine vururcasına bazen acıyarak, bazen dışlayarak hissettiriyordu toplum. Oysa yaşamlarıyla, bedenleriyle ve ruhlarıyla farklı olanların ilk beklentileri, farklı olduklarının altı çizilmeden toplumun bir parçası olabilmekti.
Hafta sonları eğer varsa bir protesto yürüyüşüne katılırdı ki uzun zamandır fırsat bulduğu her cumartesi, çocuklarını faili meçhul cinayetlerde yitirmiş annelerin eylemine gidiyordu. Sistem o yaşlı annelerden bile korkuyordu… Ali buna bir türlü anlam veremiyordu. Sokakta yürüyüp slogan atan, kendince tepkisini dile getiren gençlerden korktuğu gibi korkuyordu annelerden de. Dünya paranoyak bir endişe yaşıyordu. Yarattıkları canavarın kendilerini yutmasından korkanlar panikliyordu.