Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Osmanlıdan Cumhuriyete Balkanların Makus Talihi Göç

Göç

H. Yıldırım Ağanoğlu

Göç Sözleri ve Alıntıları

Göç sözleri ve alıntılarını, Göç kitap alıntılarını, Göç en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Dini zorlamalar
Bulgarlar, aldıkları birçok yerlerde Bulgar asıllı Müslüman Türkleri (Pomakları) din değiştirmeye zorluyorlardı. Bu sadece cami minarelerini yıkarak çan kulesi ekleyip, kiliseye dönüştürmek demek değildi. Din değiştiren bir Müslüman ailesinden kalan mirası alamamaktaydı. Ayrıca vaftiz edilmekse sonsuza dek lanetlenmeyi kabul etmek demekti. Hıristiyanlığı kabul etmemekte direnenlerin tırnakları, dişlerini sökmüşler, ağız ve burunlarını kesip, akıl almaz işkencelerle öldürmüşlerdi. Bulgar papazlardan oluşan ekipler Müslüman köylerine gidiyor, insanları sıraya soktuktan sonra onlara Bulgar isimleri veriyor, her bir Müslümanın alnına kutsal suyu sürüp vaftiz ettikten sonra ise, elindeki domuz etinden yapılma sucuktan yemeye zorluyorlardı. Sonra bu kişi ‘Hıristiyan olmuştur’, diye verilen vaftiz belgesiyle merasim sona eriyordu. Bundan sonra erkeklerin fes giymesi, kadınların tesettürü yasaklanıyordu. Nerede fesli biri yakalanırsa, fesine haç resmi çizilerek taciz edilip, şapka giymeye zorlanıyorlardı. İslam ahaliden kiliseye dönüştürülen camiilerde her Pazar Hıristiyan ayinleri olur, bunlara gitmezler ise her seferde 15 altın lira para cezasına çarptırılmakla, bu hususta ısrar edenler gizlice idam edilmekteydiler.”
Koca Bozgun
“Osmanlı Devleti’nin Rumeli’de karşılaştığı en büyük yenilgi, 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi neticesindendir. Rumi 1293 senesinde olması sebebiyle tarihlerimize ‘93 Harbi’ olarak geçen bu savaş, büyük çapta bir Müslüman kıyımına sebep olmuş, çoğu katledilmiş ya da sürgünler esnasında ölmüştü (halk arasında bu yüzden ‘Koca Bozgun’ diye anılırdı). İşgal altına giren bölgelerin halkından birçok insanın da (1.253.000 kişi) ‘Muhacir’ konumuna düşmesiyle neticelenmiştir…”
Reklam
Üsküp Muhacirleri
Rumeli’den İlk Göçler; “Devam eden Osmanlı-Avusturya savaşları neticesinde, Balkanlardaki önemli şehir merkezleri zarar görmüş ve buradaki halk muhacir konumuna düşmüştü. Bu merkezlerden en önemlisi zamanında 60.000 nüfuslu Edirne’den sonra Müslümanların 2. önemli merkezi olan Üsküp şehridir. Avusturyalı General Piccolomini’nin 1689’da Üsküp’ü yakmasıyla, şehrin nüfusunun büyük bir kısmı muhacir konumuna düştü. İstanbul’a ulaşabilen bir kısım muhacirler burada Üsküp Mahallesini kurdular.”
Çeşitli göçmen kavimlerin adları
“Bulgarca konuşan Bulgar asıllı Müslümanlara ‘Pomak’ denmektedir. Slav asıllı Sırpça-Hırvatça dilini konuşan Bosna-Hersek Müslümanlarına ‘Boşnak’; Makedon asıllı Müslümanlara ‘Torbeş’, Kosova’da yaşayan Sırpça konuşan Müslümanlara ise ‘Goran’ adı verilmektedir. Fakat esas ilgi çeken, Osmanlı’dan sonra İslamiyeti seçen bu kavimlerin kesinlikle kendilerini Türk olarak kabul etmeleridir…”
Rumlar Türkçe, Türkler Rumca konuşuyordu!
“Rumlar Yunanistan’a gittiklerinde Türkçe’den başka bir dil konuşmuyorlardı. Bu durum onların Yunanistan’da büyük sıkıntı çekmelerine sebebiyet veriyordu. Bir Rum göçmen olan Nevşehirli Aleko: ‘Biz hep Türkçe konuşurduk. Ama Yunanistan’a gittiğimizde buradaki hükümet bize Zeybek Türkülerini ve saz çalmayı yasak etti.’ Bir Yunan iskân memurunun söyledikleri de ilginçtir: ‘Bu nasıl iştir! Rumca bilmeyen ve sadece Türkçe konuşan insanlar Yunanistan’a gelmiş. Türkçe bilmeyen insanlar da Türkiye’ye gidiyor!’ Yunan devleti bunlara ulusal bilinci ve dili kazandırabilmek için epey uğraşmıştı. Hatta bu insanlara Türk asıllı Hıristiyan bile denilirdi.”
Sayfa 300Kitabı okudu
Dil sorunu yaşamış Giritli atalarıma ithafen
“Girit’ten gelen Müslümanların büyük bir çoğunluğu da Türkçe bilmiyordu. Bir Girit göçmeninin hatıralarında bu durum bütün açıklığıyla dile getirilmiştir: ‘Anadilimiz olması gereken Türkçe’yi bilemeyişimizden bir burukluk duymuşumdur hep. Bizi buralara serpmişler, fakat dilimizi, geleceğimizi hesaba katmamışlardı. En kabadayımızın elli kadar Türkçe sözcük bildiğimizi söylersem sakın ayıplamayın beni. Hele okuryazar olanlarımız o kadar az ki, iki elin parmaklarını geçmezdi.’ Ayrıca Girit göçmenlerine Rumca konuşmaları dolayısıyla para cezası kesildiği, olayları yaşayanlar tarafından da aktarılmaktadır.”
Sayfa 294Kitabı okudu
Reklam
Adaletsiz savaşlar sonrası kayıplarımız
“Yunanlılara karşı ilk büyük savaşlar ‘Serfice’ ve ‘Yenice-Vardar’ Savaşlarıdır. Yunanlılar bu savaşları kazandıktan sonra önlerinde ciddi bir engel kalmamış ve Selanik şehri tek bir kurşun bile atılmadan Tahsin Paşa tarafından Yunanlılara teslim edilmişti (9 Kasım 1912). Ayrıca Yunanlılar herhangi bir askeri destekten yoksun Sakız, Midilli, Limni, Bozcaada gibi Ege Adalarını da asker çıkararak işgal ettiler. Her cephede yenilgiye uğrayan Osmanlı Ordusu ile Balkanlı müttefikler arasında 3 Aralık 1912’de ateşkes ilan edildi. Ateşkes’in şartları bile adaletsizdi; Mesela, Türkler kuşatma altındaki Edirne’ye demiryolundan yardım götüremeyecek, fakat Bulgarlar Edirne içinden geçen demiryolunu kullanarak kendi birliklerine yardım götürebileceklerdi…”
Mübadelenin diğer yüzü: Yunanistan’a dönen Rumlar
“Anadolu’da bulunan Rumlar Türkiye’den ayrılmak hiç istememişler, ancak mecbur oldukları için göç etmek durumunda kalınca da buraları hiçbir zaman unutamamışlardır. Rumlar, örf, adet ve geleneklerini yaşatmaya çalışıp farklılıklarını sürdürmüşler ve daimi surette sıla hasreti yaşamışlardır. Yunanistan’a ilk gittiklerinde, Türk tohumu diyerek dışlanmışlardı. Mesela Türkiye’den giden Rumların ‘çay içme alışkınlıkları’, Yunanlılarda yoktur, onların sadece hastalandıklarında çay içtikleri söylenmektedir. Rumlar Yunanistan’a gittiklerinde çok eziyet de çekmişler, en kötü ve pis işlerde çalıştırılmışlar. Çadırlarda kötü hayat şartlarında yaşamışlar. Zengin Rumların çoğu buna dayanamayıp intihar etmişler. Birçok çocuk da sağlıksız ortamlarda hastalıklara yakalanıp ölmüşlerdi…”
Sayfa 299Kitabı okudu
Devletin muhacirlere uyguladığı politikalar
“Devletin karşılaştığı problemlerden birisi, muhacirlere verilen hayvanlar ve arazilerin onlar tarafından elden çıkarılmakta olmasıdır. 28 Mart 1915 tarihli bir genel bildiride, bunun zaruretten yapıldığı, ancak bu durumdan Hazine’nin zarar gördüğü belirtilmektedir. Bu malların satışının engellenmesi için bu genelgede, büyükbaş hayvanların muhacir kelimesinin baş harfi olan M ile damgalanması, küçükbaş hayvanların ise boynuz ya da kulaklarından işaretlenmesi, bu hayvanları satın alanların elinden bunların derhal geri alınması, hayvanları elden çıkaran kişilere de bir daha hayvan verilmemesi, gibi maddeler vardı. Muhacirlere karşılıksız verilen arazinin kendilerine tesliminden itibaren 10 sene boyunca bunların satılması yasak ve cezaya tabi olması da en önde gelen maddelerindendi. Bu zorlayıcı tedbirler ile Devlet, muhacirleri iskân ettirdiği bölgelerde sabitlemek istemiştir.”
Sayfa 140Kitabı okudu
Girit Göçmenleri
“Balkan Harbi öncesindeki göçlerin önemli bir bölümü ise Girit Adasından gerçekleşmiştir. 18 Aralık 1897’de Batılı devletlerin baskılarıyla Girit’in özerk bir eyalet haline getirilmesi ve Yunan Prensi Yorgi’nin Vali olarak atanmasıyla, güvenliği kalmayan Müslümanlar Girit’ten göç etmeye başladılar. 1898’de Girit’ten İzmir’e önce 3000 civarında göçmen geldi. 1899’da İzmir’e gelen göçmen sayısı 20.000’i aşmıştı. Farklı kaynaklardan 1878-1898 yılları arasında Girit Adası’ndan 175.900 kişinin Osmanlı Vilayetlerine göç ettiği belirtilmektedir. 1913 Balkan Harbi’nden sonra Yunanistan ile yapılan anlaşma ile Osmanlı Devleti ada üzerindeki hükümranlık hakkını kaybetmiş ve Girit Yunanistan’a ilhak edilmiştir…”
274 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.