Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Belene Kampı

Golgota'dan Dönenler

Mürvet Altınel

En Eski Golgota'dan Dönenler Sözleri ve Alıntıları

En Eski Golgota'dan Dönenler sözleri ve alıntılarını, en eski Golgota'dan Dönenler kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Belene, temerküz kampı olarak anıldı, fakat yürütülen sözde eğitim amaçlı vahşetten pek söz eden çıkmadı. Uygulanan program bir kıyımdı aslında. Tek hedefi içeri yıkılan insanları değişik yöntemlerle yok etmekti...
Son bir geçiş, arkaya son bir bakış ve içten okunan bir dua: "Tanrım, kaderimde buraya dönmek varsa, sil!" Margarets adasına uğurlananlar yer küresi üzerindeki açık hava sergisine alındıklarını bilmezlerdi.
Reklam
Onu yaşamadan Stalin’in gaddarlığı idrak edilemezdi. Anlatılanlar klişe sözlerdi. Belene'den dönebilenlerin ağzını bıçak açmazdı. Sırlarını mezara gömmeyi tercih ettiler...
Belene, "Ölüm, kurtuluş yolu değildir!" kuralının işlediği bir cehennemdi.
Burada açlık, sefaletin kız kardeşi sayılırdı. Hırsızlıkla akrabalık bağı oluşturmuştu. Gıdasızlıktan çökmüş beden ısrarcıdır, ister, bedenini kurtarmak için her yatağa girer. Dahası, bu sıska beden yalnız mahkuma ait değildir. Kampın bölünmez bir parçası olmuştur, adeta bir demirbaştır. Onu imha eden gardiyan terfi edilir, maaş artışı hakkı kazanırdı. Bedenin ölüsü bile işe yarardı.Belene, 'Ölüm, kurtuluş yolu değildir!” kuralının işlediği bir cehennemdi.
Belene manzarası, tel örgülerden, barakalardan, yüksekte keskin nişancılardan, ortalarda silahlı, kırbaçlı, sopalı gardiyanlardan, dipte ise sorgu dairelerinden, tabutluklardan oluşmaktaydı Barakalara gelince, onlar öldürülme sırasını bekleyen altı bin mahkumun barınağıydılar.
Reklam
T.V.O.'da eziyetin, ezmenin, küçültmenin sınırı yoktu. İnsanı ve onun düşünme isteğini yok etmek zamana bırakılmıştı. Epey canabarlaşmış gardiyanlar vardı. Bir mahkum dövmeden, hatta döverek öldürmeden gözüne uyku girmeyen cellatlardı bunlar. Burada mahkumu öldürmek icraattı, uzun yaşatmak ise suçtu.
Gardiyan işin alayındaydı ve ötesini düşünmezdi. Oysa analarına alenen küfür etmekteydi. Burada insani değerlere, onura ve şerefe yer yoktu. Mahkumları içeriye alırken o insani değerlerini çamaşırlarıyla birlikte üzerlerinden ve ruhlarından soymuşlar ve bitlenmeyi önleme bahanesiyle kapının önünde ateşe vermişlerdi. Belene’de şerefe ve onura yer olmadığı gibi çok defa nefes alma hakkından bile mahrum bırakılırdınız. Hele tabutluk dedikleri deliklere tıkıldıysanız ve orada günleri, saatleri sayamadan geçirdiyseniz idrar ve dışkı kokusuna katlanma mecburiyetinin acısını ve anısını asla unutamazdınız. Oradan sağ çıkmak, bir mevtanın kefenini ve toprağı açıp dış dünyaya yeniden kavuşması kadar zordu.
Genelde uyarılar dipçik vuruşu eşliğinde yapılırdı, fakat görüşme öncesi vurmaya kalkışırsa fatura ona kesilecekti. Şimdilik mahkümu tartaklamaya değmezdi, Tartaklama işi ertelenir, bekler, zamanı kollanırdı. Ziyaretçisi her kim olursa olsun, mahküm zinde, sağlıklı ve mutluluk saçan birisi olarak görünmeliydi.
Görüşme sorumlusu bir sandalye çekip kadının karşısına oturdu. Masa dardı, polisin ürkütücü yakınlığı kadının düşüncelerini altüst etti. Önceden bin defa tekrarlamış olsa da konuşacaklarını, kocası içeriye alınınca panikledi ve diyeceklerini unuttu. Mahkümu polisin soluna, iki adım arkaya oturttular. Onun normal insanlarla aynı hizada oturmaya hakkı yoktu. O insan değildi!
Reklam
Gece sayımları eziyetten başka bir şey değildi. Onlar yattıktan sonra kapılar kapatılmadan önce iki nöbetçi gardiyan barakayı kolaçan edecekler, boş yatakları sayacaklar ve sonucu deftere not edeceklerdi. Boş yatakların sayısı mahkümlardan daha önemliydi. Yeni mahkümların getirileceğine dair ipucuydu. Sonra kapılar kilitlenecek ve sabah içtimasına kadar dışarı çıkma yasağı uygulanacaktı. Gece alınmalarının haricinde kimsenin dışarıya çıkmasına imkân yoktu. Ölüleri bile sabaha kadar barakada bekletirlerdi!
Katamaranlar kampa dönerken bastiran karanlığın perdesine bir mahkümun silueti yansıdı. Yer değiştirme bahanesiyle hedeflediği birisinin yanına sokuldu. Belli ki fırsat kollamıştı. Tomruklara sırtlarını verip oturan diğer mahkümlardan hiç birinin dikkatini çekmedi. Gelen, Embiya’nın epey yakınına oturdu. Oturur oturmaz fısıltı ile:   “Bize Türk tarihinden alıntılar aktarmalısın. Fırsat buldukça yazılı ilet. Güvenin tam olsun. Buraya kırda çiçek toplarken getirilmedik. Aramızda tarih bilgileri eksik olanlar var. Ajitasyonla örtülen boşluğun ötesindeki bilgilere ulaşmak istiyoruz. Umudumuz sizlersiniz - mektepliler.” dedi.
Belki de Golgota’nın gölgesinde var olma savaşı veren Türklük ilk defa organize olma yolundaydı! Bunun düşüncesi bile sevindiriciydi. Katılmamak elde değildi. Aksi takdirde Belene’de bulunmak anlamını yitirirdi. Golgota’da çarmıha gerilmeleri ve çekilen bunca eziyet boşuna sayılırdı. Kendisinin ve sayıları bini aşan Türk evladının duaları heba olur, öldürülenlerin ruhları incinirdi. Avukat teke tek savaş için moral hazırlığını sürdürürken Türk asıllı mahkümlar ortak aydınlanma yoluna düşmek üzereydiler.
Burası Golgotaydı! Oyun ve eğlence sahası değildi. Belene'den ya sürünürdün ya da ölürdün! Acı gerçeğini yaşayarak öğrendiler.
Belene’de mezarlık yoktu. Batılı devletlerin ada üzerinde balon uçurtarak elde ettikleri fotoğraf belgelerle ispatlanan eksiklik zamanla baskıya dönüştü. Baskılar neticesinde “Belene’de demokrasi ve insan haklarının” olacağına dair sözler verildi. Magarets (Eşek) adası kâğıt üzerinde de olsa mezarlık olarak ilan edildi. Birkaç ay sonra yeni mezarlığın açılışı ilk naaşın defniyle gerçekleşti. İlk mezar dedikleri çukur daha önceleri birkaç defa kullanılmış sığ bir oyuktu. Eşek adasında sıra dışı bir şeylerin cereyan ettiği muhakkaktı. Mezarlık, söylenenin aksine pek de yeni sayılmazdı. Burası da galiba büyük adanın batısındaki Çekirge adası gibi gizli ve kirli emellere alet edilmişti. Oysa koyunların satışından sonra buranın ıssız kaldığına inanılmıştı.
40 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.