Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Belene Kampı

Golgota'dan Dönenler

Mürvet Altınel

Golgota'dan Dönenler Sözleri ve Alıntıları

Golgota'dan Dönenler sözleri ve alıntılarını, Golgota'dan Dönenler kitap alıntılarını, Golgota'dan Dönenler en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Belene’de mezarlık henüz yokken ölenlerin, öldürülenlerin akıbeti belliydi. Koyarlardı cesedi torbaya, onun yanına bir taş...  Yallah Tuna’ya! Adı dillere destan olmuş Mavi Tuna kaç yıl ağladı, kaç yıl feryat etti? Duyan olmadı. Başlar eğildi, eğilmeyenler kesildi!Kader denildi. Vahşet denildi. Akıbetin sırrı ve acısı sineye gömüldü. Tuna’ya
Uygulamaya soktukları psikoterapi metodu henüz yeniydi. Sovyetlerin psikiyatri uzmanları tarafından yönlendirilen bir sırdı ve derin bir gizlilikle uygulanıyordu. Mahkümlara gelince, onlar ucuz ve sigortasız kobaydılar. Maymunlaştırılmaya karşı direnemeyen, iki ayaklı çaresiz beyaz farelerdi. Farelerin sayısı binleri geçmişti. Sibirya’dan Balaton Gölü’ne kadar olan topraklarda, sayısız kliniklerde sayısız uzman doktor neyi ve niçin uyguladıklannı tam olarak bilmeden programa dâhil edildiler. Uzman doktorlar tıpkı sıradan vatandaşlar gibi Sovyetlerin hedefinden habersizdiler.
Reklam
Zorlukların, insanoğlunu mucit yaptıgını orada öğrendiler Çamurda açtıkları çukurların su birikintisine dönüştüklerini gördüler. Birikintide patateslerin çamurunu ovmanın işlerini hızlandıracağını keşfettiler. Böylece suyun temizleyici gücünden yararlandılar. Maaş artışı bekleyen gardiyanlar bu buluştan hiç hoşnut kalmadılar. Ekstra kazançlarını yitirebilirlerdi, ama diğer yandan toplanan ürün miktarındaki artış da iyi bir şeydi ve avantaja dönebilirdi. “Denemeye değer.” dediler. Bakarsın ek kazanç fırsatına dönüşebilir. Kazanç konu olunca, mahkümların yeni yöntemini görmezden geldiler. Nasılsa söz sahibi kendileriydi. Sayısız günler, sayısız fırsatlar doğururdu. Onlar, fırsat yaratma ustasıydılar. Öldür birisini ve al sana çift maaş! Öldürmeden çektir, dilimlere doğra, her gün kazan... Bu faşistler var oldukça cebi para görmeyenin burada işi olmazdı. Gardiyanların inisiyatifine teslim edilmiş mukadderat! İşte, Belene’yi Golgota yapan gerçek buydu! Naziler toplu tutuklama, toplu imha uygularken, burada bireysellik revaçtaydı. Tek tek tutuklama ve dilim dilim imha etme kuralı uygulanmaktaydı. Bir diğer fark da üniforma ve şapka rengindeydi. Bu “Naziler” kırmızıya tapıyorlardı!
Sayfa 120Kitabı okudu
Nöbetçi gardiyan kıdemli başçavuş Yonko, mahkümların yokluğunu fırsat bilip barakaları kolaçan etmeye yeltendi. Niyeti, kusur sayılacak bir eksik bulmak ve bunu bahane gösterip suçlu bulunanı safların önünde dövmekti. Bu işi sürekli yapıyordu. Sadistti. Kan dökmeden ruhu huzura kavuşmuyordu. Şimdi ise yeni gelen emre göre hareket ediyordu. Emrin içeriği, sürekli bahaneler üretilmesi ve mahkümların her gün dövülmesi idi. Suç itham edilsin, ceza yasal görünsün. Ruhları kırılsın, ezilsin. Diriliş ve mukavemet güçleri bitirilsin! Ülkeyi saran ılımlı hava adaya sızdırılmasın!
Belene’de günümüzün yeniliği saydığımız mesajlaşma, haberleşme gibi yöntemler bilinmiyordu. Yapraklar gizlilik içinde el değiştiriyordu. Değişim, sırayı bozmadan yapıldığından bazen sekteye uğruyordu. Bu aksaklıklar polisten kaynaklanıyordu. Ummadığın bir ceza mahkümu ahkoyuyordu. Teslimat bazen bu sebepten gecikiyordu. Sonuncu okuyucu, yazılı yaprakları imha etmesi gerektiğini biliyordu. Ölümcül tehlikesine ve zorluklarına rağmen bu faaliyet uzun sayılacak bir süre yaşatıldı. Yapraklar kazasız ve hatasız bir şekilde el değiştirdiler. Azrail ile kovalamaca oyununun bilgilenmekten ziyade moral yükseltici yanı önemliydi. Dilimler arasındaki kaynaşma fiziki mukavemet hedeflemiyordu. Böyle bir niyetleri yoktu. Onları kendiliğinden faaliyete sürükleyen tek arzu, maneviyatı ayakta tutmaktı. O şartlarda bile varlık göstermenin, bir şeyler yapmayı denemenin, “Halen varız! Halen ayaktayız!”in sessiz haykırışıydı. O öpülesi eller neler neler yazmadılar! Yazarken kalpleri nasıl da göğsü delercesine çarptı! Yaprakların hazırlanışı, Rus ruletini andıran bir girişimdı. Tetiğe her dokunuşta bir defa ölünüyordu. Kaç defa öldüler, kaç defa görev çağrısıyla yeniden doğdular, farkında değillerdi. Ta ki bir gün... Asla yazılmayacak o kitabın savrulmuş bir sayfası gorillerin eline geçinceye dek sesiz haykırışlarına devam ettiler...
Sayfa 128Kitabı okudu
Belki de Golgota’nın gölgesinde var olma savaşı veren Türklük ilk defa organize olma yolundaydı! Bunun düşüncesi bile sevindiriciydi. Katılmamak elde değildi. Aksi takdirde Belene’de bulunmak anlamını yitirirdi. Golgota’da çarmıha gerilmeleri ve çekilen bunca eziyet boşuna sayılırdı. Kendisinin ve sayıları bini aşan Türk evladının duaları heba olur, öldürülenlerin ruhları incinirdi. Avukat teke tek savaş için moral hazırlığını sürdürürken Türk asıllı mahkümlar ortak aydınlanma yoluna düşmek üzereydiler.
Reklam
Katamaranlar kampa dönerken bastiran karanlığın perdesine bir mahkümun silueti yansıdı. Yer değiştirme bahanesiyle hedeflediği birisinin yanına sokuldu. Belli ki fırsat kollamıştı. Tomruklara sırtlarını verip oturan diğer mahkümlardan hiç birinin dikkatini çekmedi. Gelen, Embiya’nın epey yakınına oturdu. Oturur oturmaz fısıltı ile:   “Bize Türk tarihinden alıntılar aktarmalısın. Fırsat buldukça yazılı ilet. Güvenin tam olsun. Buraya kırda çiçek toplarken getirilmedik. Aramızda tarih bilgileri eksik olanlar var. Ajitasyonla örtülen boşluğun ötesindeki bilgilere ulaşmak istiyoruz. Umudumuz sizlersiniz - mektepliler.” dedi.
Gece sayımları eziyetten başka bir şey değildi. Onlar yattıktan sonra kapılar kapatılmadan önce iki nöbetçi gardiyan barakayı kolaçan edecekler, boş yatakları sayacaklar ve sonucu deftere not edeceklerdi. Boş yatakların sayısı mahkümlardan daha önemliydi. Yeni mahkümların getirileceğine dair ipucuydu. Sonra kapılar kilitlenecek ve sabah içtimasına kadar dışarı çıkma yasağı uygulanacaktı. Gece alınmalarının haricinde kimsenin dışarıya çıkmasına imkân yoktu. Ölüleri bile sabaha kadar barakada bekletirlerdi!
Son bir geçiş, arkaya son bir bakış ve içten okunan bir dua: "Tanrım, kaderimde buraya dönmek varsa, sil!" Margarets adasına uğurlananlar yer küresi üzerindeki açık hava sergisine alındıklarını bilmezlerdi.
Yapmacık insan sevgisiyle kucakladıkları bazı sevilmeyen vatandaşlarını hastanelerde 'Kurtaramadık' teranesine kurban ettiklerini bilemezdi. Bu gerçeği öldürülenlerin yakınları da bilmiyordu. En alaycı tutum devlet garantisi tantanasına rağmen yakınlarının otopsi isteme hakkının olmayışıydı. Şüpheniz belirtmek komünizme hakarettir. Belirtenler, delilik teşhisiyle doktorun yatak komşusu olma ihtimaline karşı durabilecek güce sahip değillerdi. Böyle birisi, Golgota’nın çarmıhında unutulmuş ve dünya olaylarının dışına atılmış sayılırdı.
Sayfa 100Kitabı okudu
Reklam
Genelde uyarılar dipçik vuruşu eşliğinde yapılırdı, fakat görüşme öncesi vurmaya kalkışırsa fatura ona kesilecekti. Şimdilik mahkümu tartaklamaya değmezdi, Tartaklama işi ertelenir, bekler, zamanı kollanırdı. Ziyaretçisi her kim olursa olsun, mahküm zinde, sağlıklı ve mutluluk saçan birisi olarak görünmeliydi.
Günlerden pazardı. Kapıları açık bırakmışlardı. Yataklarına uzanmışlar, eski günlerin hatırına havadan sudan muhabbete dalmışlardı. General muhabbetin akışına yön verme arzusu içinde, sözü yirmili yıllara taşıdı. Bir anısını aktardı. "Albay, Size bizim Batı'ya karşı olan minnettarlığımızın bir örneğini sunmak isterim. Biliyorsunuz, iki defa 1913 ve 1918' de ulusal yenilgi ve hezimet yaşadık. Neticede Türkiye, Yunanistan ve Makedonya'dan iki yüz elli bin ırkdaşımız topraklarımıza sığındılar. Bu göç dalgası bizim için üçüncü ulusal felaket oldu. Neyse ki aciliyet ve vahamet B.M. Teşkilatı tarafından zamanında fark edildi ve mösyö Rene Sharon başkanlığında bir komisyon kuruldu. Bu komisyon ülkemizi ziyaret etti. Durumu yerinde değerlendirdi. Onun önerisiyle bize 2 milyon 250 bin İngiliz altını yardım verildi. Bu para ile iskan sorunlarımızı çözecektik. Aslında yardım düşük faizli borçtu. Şimdi sıkı durun! Komiteye ve başkanına karşı sevgi ve minnet göstermeliydik. Bunu severek yaptık. Halkımız yeni açtığımız yerleşim yerlerine değil yeni doğan köpek yavrularına Sharon'un adını verdi. Bulgaristan o günden sonra dört ayaklı Şaronların havlamasıyla uyandırıldı. Hoşumuza giden birisi olsaydı bu ismi burada da kullanırdık. Tavsiyem olur.”
Sayfa 175Kitabı okudu
Yatak sorunu hep olmuştu. Cezaevleri Koordinasyon Merkezi'nden idareye telefon ederler ve hazırlanması gereken yatak sayısını bildirirlerdi. Mahkumların kalacağı kampın sınıfı belirtilir, geliş süresi dikte edilirdi. O tarihe kadar yataklar hazırlanırdı. Ölenler vardı, tahliye olacakları da hesaba katarak, halen yatak sayısı yetersiz ise birkaç kişiyi öbür dünyaya uğurlarlar, işi hallederlerdi.
Sayfa 140Kitabı okudu
İdeolojileri ve sermayedarlık hırsları arasındaki zıtlık, Belene’de hiç sezilmedi, sezdirilmedi. Buradaki ideolojik varlık, parti temsilcisi sıfatıyla kamp şefinin yardımcısı pozisyonunda bulunan binbaşı figürüydü. Sermaye ise cepleri şişirmekle meşgul kirli kazançlardı. Proleter diktatörlüğün perdesi ardında nice kızıl sermayedar ölü insanları sağ göstererek cesetlerini yıllarca Tuna’ya, daha sonraları Eşek adasına gönderdiler. Onlar için yapılmış sözde harcamaları ise ceplerine indirdiler. Yok edilenlerin sayısı sırra kadem basıp gitti; kirli gelirin miktarı çoktan yenilenmiş ceplere aktarıldı. Bu iki rakamı belirlemek veya belgelemek imkânsızdır. 2 bin 600 kalori gıdanın yarısını çaldılar ve tüketilmiş gösterdiler. Aradaki maddi fark ceplere girdi ve kayboldu. O kadar çok değer kayboldu ki, çalanlar canı gönülden kendi avenelerini kendi elleriyle beslediler, himayelerine alıp savundular! Belgeler yakıldı, suçlular öldü, ardından rejimin kendisi de...
Sayfa 114Kitabı okudu
Sağ dönmeyi başaranlara 'mahküm' denilmesi yüreğime dokunuyor ve nahoş anılar uyandırıyor hafızamda. Sanki cehennemi hak etmişler de zebanilerin inine atılmaları hakkaniyetmiş gibi... Mahküm kelimesi, gerçeği tam yansıtmayan silik bir tanım gibi sırıtıyor tozlu ve sararmış dosyaların içinden. Onları tanıtmanın en isabetli yolu galiba “Dilim dilim insancıklar” deyimidir, çünkü onları her hususta böldüler, parçaladılar, dilimlere doğradılar. Yalnız isnat edilen suçlara göre değil, dahası vardı: Karakterlerine, bıraktıkları izlenimlere, yaltaklanma becerilerine, sadakat gösterme kabiliyetlerine, dini birikimlerine, gelecek vaadi sezdirişlerine göre ve daha bir o kadar ayrışım unsuru soktular aralarına. Onlara ayrışımı sezdirmediler, yüzlerine ayrışımı haykırmadılar. İkiyüzlülük içinde yaptıkları bu ayırım, gizli evraklara, kilit altındaki sarı dosyalara işlendi. Onlar dövülürken de öldürülürken de eşit muameleye tabi tutuldular. Eşitlik ilkesine sadık olarak hep aynı şekilde prangalarla sürüklendiler, kelepçelerle dolaştırıldılar. Mahkümiyetleri bile beş, on, yirmi ve müebbet (idam hariç) gibi süreçleri kapsıyordu. Mahkümları bu kadar çok dilime bölmenin nedenini bölenler de izah edemezdi. Ancak tüm bunları yaşamalarının en Önemli ortak nedeni, faşist kimlik taşımaları, kırmızı çizginin ötesinde bırakılmaları ve belki de öldürülmeye layık görülmeleriydi.
Sayfa 115Kitabı okudu
40 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.