Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Belene Kampı

Golgota'dan Dönenler

Mürvet Altınel

En Yeni Golgota'dan Dönenler Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Golgota'dan Dönenler sözleri ve alıntılarını, en yeni Golgota'dan Dönenler kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bulgaristan’ın istisnasız tüm Türk yoğun bölgelerinden tutuklananlar mevcuttu. Bunları ayrı ayrı cezaevlerine koydular. Gecelerce süren sorgulamalar pek tatmin edici netice vermeyince hileye başvurdular. Vaatler verildi, itirafa zorlandılar. Vaatlere inanıp itiraf metnini imzalayanlardan Rusçuk grubuna dâhil iki Türk’ü suçlu buldular ve onları
Sayfa 125Kitabı okudu
Türklerin bu adaya getirilişi ayrı bir çalışmanın neticesidir. O dönemde Rusları rahatsız eden iki engel tespit edildi. Birincisi, Türkiye’nin sınır devlet konumu ve burada yaşayan Türk azınlığın üzerindeki moral yükseltici etkisiydi. İkinci rahatsızlığa sebebiyet ise nüfusun yüzde ellinin üzerindeki kısmının, yani çoğunluğun azınlık statüsüne
Sayfa 124Kitabı okudu
Reklam
Zorlukların, insanoğlunu mucit yaptıgını orada öğrendiler Çamurda açtıkları çukurların su birikintisine dönüştüklerini gördüler. Birikintide patateslerin çamurunu ovmanın işlerini hızlandıracağını keşfettiler. Böylece suyun temizleyici gücünden yararlandılar. Maaş artışı bekleyen gardiyanlar bu buluştan hiç hoşnut kalmadılar. Ekstra kazançlarını yitirebilirlerdi, ama diğer yandan toplanan ürün miktarındaki artış da iyi bir şeydi ve avantaja dönebilirdi. “Denemeye değer.” dediler. Bakarsın ek kazanç fırsatına dönüşebilir. Kazanç konu olunca, mahkümların yeni yöntemini görmezden geldiler. Nasılsa söz sahibi kendileriydi. Sayısız günler, sayısız fırsatlar doğururdu. Onlar, fırsat yaratma ustasıydılar. Öldür birisini ve al sana çift maaş! Öldürmeden çektir, dilimlere doğra, her gün kazan... Bu faşistler var oldukça cebi para görmeyenin burada işi olmazdı. Gardiyanların inisiyatifine teslim edilmiş mukadderat! İşte, Belene’yi Golgota yapan gerçek buydu! Naziler toplu tutuklama, toplu imha uygularken, burada bireysellik revaçtaydı. Tek tek tutuklama ve dilim dilim imha etme kuralı uygulanmaktaydı. Bir diğer fark da üniforma ve şapka rengindeydi. Bu “Naziler” kırmızıya tapıyorlardı!
Sayfa 120Kitabı okudu
İdeolojileri ve sermayedarlık hırsları arasındaki zıtlık, Belene’de hiç sezilmedi, sezdirilmedi. Buradaki ideolojik varlık, parti temsilcisi sıfatıyla kamp şefinin yardımcısı pozisyonunda bulunan binbaşı figürüydü. Sermaye ise cepleri şişirmekle meşgul kirli kazançlardı. Proleter diktatörlüğün perdesi ardında nice kızıl sermayedar ölü insanları sağ göstererek cesetlerini yıllarca Tuna’ya, daha sonraları Eşek adasına gönderdiler. Onlar için yapılmış sözde harcamaları ise ceplerine indirdiler. Yok edilenlerin sayısı sırra kadem basıp gitti; kirli gelirin miktarı çoktan yenilenmiş ceplere aktarıldı. Bu iki rakamı belirlemek veya belgelemek imkânsızdır. 2 bin 600 kalori gıdanın yarısını çaldılar ve tüketilmiş gösterdiler. Aradaki maddi fark ceplere girdi ve kayboldu. O kadar çok değer kayboldu ki, çalanlar canı gönülden kendi avenelerini kendi elleriyle beslediler, himayelerine alıp savundular! Belgeler yakıldı, suçlular öldü, ardından rejimin kendisi de...
Sayfa 114Kitabı okudu
Sağ dönmeyi başaranlara 'mahküm' denilmesi yüreğime dokunuyor ve nahoş anılar uyandırıyor hafızamda. Sanki cehennemi hak etmişler de zebanilerin inine atılmaları hakkaniyetmiş gibi... Mahküm kelimesi, gerçeği tam yansıtmayan silik bir tanım gibi sırıtıyor tozlu ve sararmış dosyaların içinden. Onları tanıtmanın en isabetli yolu galiba “Dilim dilim insancıklar” deyimidir, çünkü onları her hususta böldüler, parçaladılar, dilimlere doğradılar. Yalnız isnat edilen suçlara göre değil, dahası vardı: Karakterlerine, bıraktıkları izlenimlere, yaltaklanma becerilerine, sadakat gösterme kabiliyetlerine, dini birikimlerine, gelecek vaadi sezdirişlerine göre ve daha bir o kadar ayrışım unsuru soktular aralarına. Onlara ayrışımı sezdirmediler, yüzlerine ayrışımı haykırmadılar. İkiyüzlülük içinde yaptıkları bu ayırım, gizli evraklara, kilit altındaki sarı dosyalara işlendi. Onlar dövülürken de öldürülürken de eşit muameleye tabi tutuldular. Eşitlik ilkesine sadık olarak hep aynı şekilde prangalarla sürüklendiler, kelepçelerle dolaştırıldılar. Mahkümiyetleri bile beş, on, yirmi ve müebbet (idam hariç) gibi süreçleri kapsıyordu. Mahkümları bu kadar çok dilime bölmenin nedenini bölenler de izah edemezdi. Ancak tüm bunları yaşamalarının en Önemli ortak nedeni, faşist kimlik taşımaları, kırmızı çizginin ötesinde bırakılmaları ve belki de öldürülmeye layık görülmeleriydi.
Sayfa 115Kitabı okudu
Golgota’dan sağ dönemlerle yaptığım sohbetlerden hatırlıyorum, pür dikkat dinlediklerini, sessizliğe gömüldüklerini, ciddiyetin bir an olsun yüzlerinden silinmediğini, beyinlerinin derinliklerinde sır gibi saklanan cevapların gün ışığına çıkarılmadığmı, sorularımın yarıdan fazlasının cevapsız geçiştirildiğini... Sessizliğin sebebini düşündüğümde kusuru kendimde aradım. Olumlu bir cevaba ulaşamadığım zamanlar yine onlara, o kanlı doruğun çarmıhında yıllarca asılı kalanlara yöneldim. Acı bir tebessüm, bir el savruluşu ve “Sen ne anlarsın!” sitemi yerleşik dudaklarla ya da “Canlı yaralara tuz basmasan iyi edersin.” uyarısına benzer rahatsızlık belirtileriyle karşılaştım. Zamanla merakımı dizginledim. Çilekeşlerin acıklı mazi yüküne dert ortağı olamayacağımı anladım. Onlar, vahşetin sessiz çığlığı alınlarına sözlerle değil, kan ve gözyaşlarıyla yazılmış olan zulüm gören zamanın bahtsız çoculdarıydılar. Onlar, çarmıhta yalnızlığın ve Tanrı tarafından unutulmuşluğun acısıyla sınanmış masumlardı. Onları hep Öyle hatırlarım...
Sayfa 113Kitabı okudu
Reklam
Topu topu bir günde yirmi dört saat! Su gibi akıp gider.” diyebilir misin? Denir denmesine, ama yirmi yılın yirmi dörtlük dilimleri dağlar oluştururlar. Aşılması imkânsız yalman, sarp dağlar dikilir önüne. Silahların, copların, ustalaşmış cellâtların, elektrik yüklü dikenli tellerin, pislik dolu varillerin sarmaladığı dağların doruğunda ise Golgota -cefa ve çile mekânı- bulunur. Mahküm doruktadır! Püfür püfür esen yeliyle serinleten, kuş cıvıltısıyla dolup taşan, güneşin okşadığı doruk yirmi yıllığına onundur! Orada görünmez bir haça çivilenmiştir! Topu topu yirmi yıllığına! “Eh, sayılı yıllar. Geçip giderler. Bir gün biterler.” diyebilir misin? Bu kadar edebi bir gerçekçilikle, bu kadar masumane bir açıklıkla tanıtıldıktan sonra Belene için farklı söylemlere inanmak zordur. Hatta imkânsız denilebilir. Burada bazen en ince teferruatına varıncaya dek planlanmış yalan haberler devreye sokulur, doruğa çivilenmişlerin nefesi kesilir. Konuşamazlar, yaşam anlamını yitirir. Neden ve nasıl halen ayakta durabildiklerine şaşarlar. Gerçekler masal gibi gelir onlara. Bazen çarmıhtakilerin kalplerine süküt ve sessizlik çöker. Boğulurlar adeta! Belki bir hüzünlü şarkı mırıldanmak çare ve kurtuluş olabilir. Fakat şarkı söylemek akıllarından bile geçmez. Golgota'da şarkı okuma yasağı yoktur, çünkü okuyan da yoktur. Okunmayacağı bilinir. Burada şarkı okumak delilik emaresidir. Belene’de içten ağlanır, gizlice dua edilir. Umutlar doğurulur ve öldürülür!
Sayfa 112Kitabı okudu
Günleri saymak sanıldığı kadar kolay değildir. Burada günlerini öyle berbat etme hünerine sahip olan pislikler vardır ki, anlatılması bile günahtır. Oturturlar mahkümu yere, korlar önüne kurumuş insan pisliklerini ve “Ye!” derler; yemezsen öldüresiye döverler. Kanınla kıpkırmızı olmuş kızılcık sopasını hiç düşünmeden indirirler bedenine. Çaresizsin, yersin. Sonra sana “Sosyalist devletim bana helva göndermiş. Ne kadar da lezizmiş! Biraz daha verin!” dedirtirler. Yine dövülürsün, çünkü seni hazırcılıkla, halkın gıda hakkını gasp etmekle suçlarlar. Maksat seni dövmektir, ufalamak ve yok etmektir.
Sayfa 111Kitabı okudu
Eğer Necip dört adını doğru hatırlasaydı, onun için hala bir şans olabilirdi. Hiç olmasa direnç kazanırdı. Belene'de dört ismi ezberletmek için yapmadıkları yoktu. Burada ise unutturmak için neredeyse canımızı alacaklar. Temerküz kampında yıllarca uğraşarak elde edilen başarı klinikte hatalı sayılıp özenle siliniyor. Tezadı çözmek mümkün değil.
Sayfa 108Kitabı okudu
Belene’de “Emek, maymunu insanlaştırmıştır” teorisi uygulanırken, kliniklerde “İnsanı yeniden maymunlaştırma” yöntemleri denenmekteydi. Uygulamanin amacı, demokrasi havarilerinin istekleri doğrultusunda kaba kuvvete başvurmadan mahkümu beyaz çarşaflar içinde ve karanlık deneyler neticesinde imha etmekti. Bir başka değişiklik ise defin işindeydi. Defin işini Maymunka ve onun domuzları yerine artık mahkümun akrabaları yapıyordu. Kısaca devlet gider faturalarını halka ödetiyordu. Parti borazanlan, ideolojilerinin önemli oklarından birisi olan hümanizmden, insan severlilikten, vicdan azabı çekmeksizin konuşabilirlerdi. Sovyet Zehir Endüstrisi, komünizmin zaferi adına ve muhaliflerin yok edilmesi uğruna geceli gündüzlü envai türden öldürücü konvansiyonel silah ve zehirli gazlar üretiyordu, doktorun bunu öğrenme şansı yoktu. Kobaydan istenilen “Hastaymışım. İyileşmek için benden istenileni yapmalıyım." inancını beslemesi ve deneylere rıza göstermesiydi.
Sayfa 101Kitabı okudu
40 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.