Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

1918-1956

Gulag Takım Adaları

Aleksandr Soljenitsin

Gulag Takım Adaları Sözleri ve Alıntıları

Gulag Takım Adaları sözleri ve alıntılarını, Gulag Takım Adaları kitap alıntılarını, Gulag Takım Adaları en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
. Halk bilgeliğinin bize öğrettiğine uyarak! kurda karşı lafın varsa, kurttan yana olanı da söyle, diyelim. Bu kurt sürüsünün halkımız arasında işi ne? Köku bizden mi? Kanı bizden mi? Bizdendir. Günahsızlara özgü beyaz cübbelerin eteklerini hızla savurmaktansa, kendi kendimize dönerek şunu soralım: Acaba, kaderim başka türlü olsaydı, ben de, onlar gibi, cellât olamaz mıydım? .
Sayfa 143Kitabı okudu
. Parmaklığın yanındaki o ufak tefek, açıkgöz Fransız, hiç durmadan ne kıpırdanıyor? Onun huzurunu kaçıran nedir? Anlamadığı ne? Ona açıkla! Bu arada soru sormaktan da çekinme: İçeriye nasıl girmiş? Biraz Fransızca bilen birisi çıktı ve öğreniyoruz: Max Santer're, Fransız askeri. Dışarıda, "douce France"da da aynı böyle huzursuz ve meraklıymış. Ona hep "Yerinde kıpırdama, rahat dur!" diye söylerlermiş! Ama nasihat kaç para eder? Sabahtan akşama kadar Vatana iade edilen Rusların toplantı yerlerinde vakit geçirirmiş. Sonunda Ruslar onu içmeye davet etmişler. Belli bir andan sonrasını da hatırlamıyor. Kendine geldiğinde bir uçağın içinde yerde yatıyormuş. Üzerinde ise kızıl ordu pantalonu ve gömleği. Yanında ise nöbetçi dikili. Şimdi ise on yıl kampa mahkûm olduğundan filân söz ediyorlarmış ama bu kötü bir şakadan ibaretmiş, değil mi? Herşey aydınlığa kavuşacakmış... Evet, sevgili dostum, sen bekle! (*) (Böyle şeyler 1945/ 46 yıllarında pek boldu.) (*) Onu kampta bir daha yargıladılar, 25 verdiler. Oserlag'dan 1951'de serbest bırakıldı. .
Sayfa 439Kitabı okudu
Reklam
. Ödev gereğince aydın, kültürlü, geniş görüşlü olmalarına gerek yok. Ve öyle değiller. Ödev gereğince mantıki olmalarına gerek yok. Ve öyle değiller. Görevleri - aldıkları emirleri aynen yerine getirmek ve sanığa karşı merhametli olmamak. İşte bu, yalnız bu var onlarda. Ellerinden geçen bizler, insani görüşlerden tamamen yoksun kişiliklerinin boğucu havasını yakından alıyoruz. .
Sayfa 130Kitabı okudu
. Astronomi alanındaki parlak bilimsel kariyeri tevkif edilmekle kesilen Nikolai Aleksandroviç Kosirev kurtuluş yolunu yalnız sonsuzu ve ölümsüzlüğü düşünmekte, dünya düzenini ve en yüksek düzenleyiciyi, yıldızları, onların iç yapılarını, zamanın gerçekte ne olduğunu, ve akışını düşünmekle buldu. Böylece önünde fiziğin yeni bir alanı
Sayfa 409Kitabı okudu
. Aydınlarımızın onyıllar içindeki tarihi böylesine yazılıyordu – 1920 yılı aforozundan (okuyucumuz hatırlar: "milletin beyni değil, b...", "siyah generallerin müttefiği", "kapitalizmin kiralık ajanı"ndan) sonra, şimdi de 1930'un aforozu. Bundan böyle "aydınlar" sözünün bizde küfür yerini aldığına şaşalım mı? Halka açık davalar işte böyle görülür. Stalin'in araştırıcı zekâsı en sonunda ideale ulaştı. (Eksik döllenme ürününe Hitler ve Göbbels imrensinler, Rayhstağı yaktılar, yüzlerine gözlerine bulaştırdılar). Norm bulundu - uzun yılların ihtiyacını karşılar. Baş Rejisör emrederse, her mevsim tekrarlanır, davalar. Keyifleri geldi, bundan sonraki temsili üç ay sonrası için buyurdular. Provalar için zaman kıt ama zararı yok. Görün ve dinleyin! Yalnız bizim tiyatroda! İlk temsildir. .
Sayfa 336Kitabı okudu
. Cezaevi doktoru - sorgu yargıcı ve cellâdın en kıymetli yardımcısı. Dayaktan sonra kendine gelen ve yerde yatan tutuklu, doktorun ''Nabız normal, devam edilebilir'' dediğini duyuyor. Soğuk hücrede beş gün kalan, yarı donuk vücuda bakan doktor "Devamı mümkün der." Dayak altında ölen için rapor hazır: "Karaciğer sirozu veya kalp enfarktüsünden öldü," der. Koğuşta can çekişen hastaya çağırırlar - hiç de acele etmez. Doktorun başka türlüsü ise, cezaevimizde barınamaz. .
Sayfa 182Kitabı okudu
Reklam
. Allahım, her şey bizim haberimiz dışında mı oldu? Bizler ayağımızla cephenin çamurunu karıştırırken, merminin açtığı çukurda gizlenirken, dürbünlerimiz çamlıklardan yükselirken bir kuşak daha yetişti, yola çıktı bile! Acep, ORAYA mıdır yolu? Bizim cesaret edemediğimiz yere mi? Cesaret edemezdik; gördüğümüz terbiye başkaydı. Bizim neslimiz, göğsümüzdeki madalyaları şıngırdatarak döner, silahları teslim eder, gururla savaş hikayeleri anlatır oysa küçük kardeşlerimiz, sırıtarak: Gidi sizi, beceriksizler!.. derler. Birinci kitabın sonu .
Sayfa 520Kitabı okudu
. Bazı üyeleri eskiden tutuklanmış olan tanıdığım bir ailede, şöyle bir gelenek yerleşmiştir: En büyük katilin öldüğü tarih olan 5 Mart günü aile mensuplarından kurşuna dizilenlerin ve kamplarda ölenlerin bulunabilen birkaç fotoğrafı masalara dizilir. Evin içinde bütün gün bir kilisenin, müzenin neşeli havası hüküm sürer. Ölenleri anmak için cenaze müziği çalınır, dostlar gelir fotoğraflara bakarlar, susarlar, dinlerler, alçak sesle birbirleriyle konuşurlar, veda etmeden giderler. Her yerde böyle olsaydı... Bütün o ölülerden kalbimizde hiç değilse küçük, minicik bir iz kalırdı. Ve o kadar boşuna ölmemiş olurlardı. .
Sayfa 372Kitabı okudu
. Bir tek, ama bir tek ömre sahibiz, o da kısacık. Oysa onu birinin makinalı tüfeği önüne dikeriz, tertemiz canımızı siyasetin pis yığınına atarız. Orada, Altayda, orman kenarında kurulu köyün en karanlık basık tavanlı izbesinde bile seve seve otururdum. Ormana çıkardım mantar veya çalı çırpı toplamak için değil, yalnızca iki ağaç gövdesini kucaklar, "sevgililerim, sizlerden başka bir şey istemem," derdim. .
Sayfa 232Kitabı okudu
İdeoloji
. İdeoloji! İşte o'dur, işlenen cürümü haklı gösteren, caninin bileğine kolay tükenmez kuvvet kazandıran nesne. Caniyi kendi gözünde ve başkalarının karşısında temize çıkaran ve topluma mal olan bir teori. Sayesinde, yaptıklarına karşılık serzeniş, beddualar değil de, övme ve şan kazanılır. Engizisyoncular hıristiyanlıkla, fatihler - yurtlarını yükseltmekle, kolonizatörler - uygarlıkla, Naziler - ırkçılıkla, jakobenler (ilk ve sonrakiler) - eşitlik, kardeşlik ve gelecek kuşakların mutluluğuyla kendilerini desteklerlerdi. İ D E O L O J İ sayesindedir ki, Yirminci Yüzyılda milyonlara karşı işlenen cürmü gördük. .
Sayfa 154Kitabı okudu
Reklam
. İzlerini kaybettirmeye çalışan bütün eski devlet memurları da aranıyor ve tutuklanıyordu. Maskelenmekte ustaydılar. O ara Cumhuriyette henüz pasaport ve tek tip iş cüzdanları sistemi kurulmadığından, kolaylıkla Sovyet müesseselerine girebiliyorlardı. Burada dil sürçmelerinin, rastlantıların, komşusunun yaptığı ihbarın faydası dokunurdu. (Arada sırada tesadüfler de olurdu: Mova adında biri, yalnız intizam severliğinden, vilayetteki eski hukukçuların listesini saklamış. Liste ele geçmiş, içindekilerin hepsi kurşuna dizilmiş.) Soyunu saklamaktan, eski mevkiini saklamaktan hüküm giyenlerin seli akar dururdu. Bu deyimin yorumu geniş tutulurdu. Asilzadeler ve aileleri dahil edilirdi. Sonraları, işin gerçeği araştırılmadan, bilmem hangi tarihte üniversiteyi bitirerek, asalet ünvanına kavuşanlar götürüldü. Fakat - alındıktan sonra geriye dönüş olamaz! Devrimin nöbetçisi aldanmaz. . .
. Ölüm korkusuyla adam olmak meziyetten sayılmaz. Onun gibi çocuk sevgisi de iyiliğin ispatı yerine geçmez ("ailesine çok bağlıdır" – namussuzlar hakkında sıkça tekrarlanan sözlerdendir). .
Sayfa 153Kitabı okudu
. Kalp yaşadıkça bölücü çizgi hep yer değiştirir, kâh kabaran kötü duyguların, kâh genişleyerek parlayan iyiliğin etkisinde kalır. Aynı kimse değişik çağlarda, değişmiş pozisyonlarda büsbütün başkalaşmış niteliklerle karşımıza çıkar. Kimi zaman şeytana yaklaşır, kimi zaman azizliğe. Oysa, adı değişmez ve biz gördüğümüzü o ad'a yükleriz.. Sokrat'tan bir öğüt bize miras kaldı: K e n d i n i b i l ! Ve bizler, bize eziyet edenler için hazırladığımız çukur önünde, afallar, duraklarız: Cellâd rolünde bizlerin değil, onların bulunuşu nihayet bir rastlantıdır, diye düşünürüz. .
Sayfa 150Kitabı okudu
. Çoğunlukla gençlikteki hatıralarımdan kimisi aklıma geldiği zaman kızardığım olur. (Eğer orada değilse gençliğimi nerede geçirmiş sayılırım?) Dayak yemekle akıllanır insan. Subay apoletlerimin omuzumda sadece iki yıl kaldığı süre içinde, zehirli altın toz kaburga kemiği arasındaki boşluğu doldurmuş meğer. O nehir iskelesi de bir kamptı ve etrafında nöbetçi kuleleri bulunurdu. Bizler tesadüfen oraya gelmiş geçici insan gücü sayılırdık, bütün cezamızı orada tamamlayacağımız söz konusu değildi. Ama asker gibi dizilerek nöbetçi aramızdan geçici çavuş seçtiği zaman değersiz kalbim adeta üniformanın altından ona doğru sıçramak, "Beni! Beni seç!" diye bağırmak isterdi. Seçilmedim. Zaten neden istemiştim ki? Nasıl olsa daha çok ayıbı silinmez hata yapardım. Ah, iktidardan vazgeçmek ne zor!.. Bunu herkes anlamalı. .
Sayfa 473Kitabı okudu
280 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.