"Ah zenginler - insan acıyor onlara. Paralarını nasıl harcayacakları konusunda en ufak bir fikirleri yok: Ya tümden zevksiz oluyorlar, ya da,
zevkleri varsa eğer, kabristana kapanır gibi içine kapanıyorlar."
"Biri bana gelip de doğmak isteyip istemediğimi sormuş olsaydı, sanırım 'Hayır' diye cevap verirdim. Eminim, 'Hayır' derdim. Ama kimse bana sormadı. Burada kendi iradem sonucu bulunmuyorum. Hayatta başıma gelen şeylerin çoğunluğu da benim iradem dışında gerçekleşiyor. Öyleyse, kendime sık sık tekrarlıyorum ki, 'Sen dünyaya gelmeyi istemedin, dünyanın böyle olmasına sebep olan da sen değilsin, kendi kendini de sen yapmadın. O zaman ne diye kendine eziyet edeceksin? Hayatı olduğu gibi kabul et, gitsin. Bunu yapmaya hakkın var ... hayatı olduğu gibi kabul edip elinizden geldiğince mutlu olmaya hakkınız var.' "
"İnsanlar bir mutlu yaşam özlemidir tutturmuşlar.
Oysa, asıl mutlu yaşama, ölsem de bir, yaşasam da dediğinizde kavuşuyorsunuz. Uzun bir süre sonra, nice bahtsızlıklarla didiştikten sonra varıyorsunuz o yere.
Ve, sanıyormusunuz ki, insanlar sizi orada rahat bırakıyorlar? Hiçbir zaman.
Bu kayıtsızlık cennetine vardığınız anda, sizi oradan çekip çıkarıyorlar. Ulaştığınız cennetten çıkıp yeniden cehenneme dönmek zorunda kalıyorsunuz. Tam dünyayı yok saydığınızda, o dünya gelip sizi kurtarıyor - en azından alay konusu yapmak için."
"Kurtuldum, kurtarıldım, yarı boğulmuş olarak derinliklerinde süründüğüm karanlık ırmaktan çıkarıldım... Kimse bilemez o sudan çıktığımı.
...
Karanlık sokakları, karanlık ırmakları, acıyı, mücadeleyi ve boğulmayı unuttum artık... Mücadele dedimse, insanın güçlü olduğu, iyi yüzme bildiği, kıyıda onu seven, en ufak bir tehlike belirtisi görüldüğünde sudan çekip çıkarmaya hazır bekleyen bir dolu dostu bulunduğu bir konumda verilen mücadele değil söz konusu olan. Hayır, benim dediğim gerçek boğulma. Çevrenizde yardıma hazır ve hevesli dostlar olmadan atıyorsunuz kendinizi suya ve battığınızda, yüksek perdeden kahkahalar eşliğinde batıyorsunuz.