Otlara uzanmışım gölgesinde
Yaşlı güzel bir ıhlamur ağacının
Ve bütün otları çayırın gün ışığında
Eğiliyorlar sessizce rüzgârda.
Uzandığım yerden sevinçle dinliyorum
Yapraklar öyle tuhaf hışırdıyor ki
Sanki anlatıyor gibiler
Eski savaşları ve muhteşem zaferleri
Ve cesur yiğitleri.
Yaprakların arasındaki sevinçli halkalar
Neşeli bir kemanın sesleri.
Zaman zaman hayata karşı olan içgüdümün zayıf olduğunu düşünüyorum, sanki sadece nehirde olduğum için yüzüyorum. Yani yavaş yavaş suya batıyorum gibi. Ama bu esnada çok şey görüyorum.
Yıldızları bırakan ve yeryüzünü ağzından tüküren
Vazgeçmiyor o
O acı tattan
Geride kalan.
Ve insan "hiçbir şey "için ölemez, ama bir şey içinde ölemez , zira insan öldükten sonra bu yine hiçbir şey haline gelir ve insan vazgeçmenin büyük şehveti uğruna telef olmuş olur .
Ve sonra karanlık ve solgun
Bir yer buldu ağaçta kendine
Çürük bir iple — — — — —
Ve ölürken korkunç küfürler yine!
Böyle anlattı yapraklar ve korkuyla hışırdadı
Sonra söylemeye devam ettiler o eski şarkıyı
Solgun ay, düş kuruyorsun geceleri o uçsuz bucaksız
Gök kubbede, ah söyle bana, bu asla avunmayana
Kaç zamandır kuruyorsun bu düşleri — sonsuzluktur?
Ah, solgun ay, anlat bana bu alevler içinde koşana
Ne zamandır duruyorsun dağların ve ormanların ve ırmakların üstünde
Solgun ve sessiz ve yalnız bir kule olarak yukarda
Yukarda, en yükseklerde, fasılsız bir sabır içinde?
Geceleri birçok korkunç, yüzüne ölüm solgunluğu vurmuş yıldız görmedin mi
Düşünceler içinde yitip giden, acaba şimdi yaşayabilir miyiz diye
Beyinleri şaraba bulanmış ayyaşlar görmedin mi
Hâlâ inci gibi parlayan hayat içkisini yudumlayan?
Ay, biliyorsun sen vaktiyle nasıldı
Geçmiş zamanlarda
Ay, hattâ sanıyorum ki ben
Sen ağlıyorsun!