Büyük şehir insanının huyuydu bu. Köyünü bırakıp büyük şehre ekmek için düşmüş yaban bakışlı, bozuk üst başlı, şivesi bozuklarla alay ederler , onların büyük şehre yakışmayan taraflarından dolayı tefe alırlardı.
Ne zaman bulgur pilavının kokusunu alsa , aklına babasının, çoklukla da anasının evi gelirdi. İkisini de tanımıyordu esasta ama , kim bilir , ona mı öyle geliyordu ?
İçini çekti. Çocuklar, ah çocuklar . Ne severdi çocukları. Bir evin gülü, çimeni, buzdolabı , elektriğiydi çocuklar. Çocuğun olmamış da buzdolabın, çamaşır makinen, radyon olmuş kaç para ?
Halkımıza kahve verme, şeker verme, gaz verme, hatta ekmek verme zararı yok...
Yeter ki ibadethanelerini onar , radyolarından mevlüdünü, ardından da gümrah sesli duhanlarının kalplerini dalgalandıran seslerini eksik etme !