Hiç rüyanızda bir canavardan kaçmaya çalışırken ne kadar koşsanız da bir türlü ilerleyemediğinizi gördünüz mü? Yaşamın kökenini anlama arayışının da bundan bir farkı yoktur.
"Bazı bilim adamlarının gönülsüz olmalarının sebebi" dedim "onlara göre 'akıllı tasarım'ın yanlışlanabilir olmaması". Bunu söylerken pek çok felsefecinin ve bilim adamının savundukları bir kavrama atıf yapıyordum. Buna göre bir teorinin bilimsel kabul edilmesi için, onun deneyler veya farklı metotlarla yanlış olduğunu gösterecek potansiyel yolların mevcut bulunması gerekir.
Penfield, şuurlu hastalarına, onların proper motor cortexlerini elektriksel olarak uyaracak kadar akım verecek ama onları bir ellerini hareket ettirmemeye zorlayacaktır. Hasta bir eliyle diğerini sıkıca kavrayarak elini sabit tutmak için kendini zorlar. Böylece bir el elektrik akımının kontrolünde, diğer el ise hastanın zihninin kontrolünde; birbirleriyle savaşırlar. Penfield, bu deneyle, hastanın yalnızca olayla uyarılan maddi bir beyni olmadığı, aynı zamanda beyinle etkileşim içerisinde bulunan gayr-ı maddi bir hakikatin de var olduğu açıklamasına açık kapı bırakmıştır.
Ruh, benliktir, 'ben'dir ya da 'kendi'dir ve bu şuurumuzu kapsar. Bedene can verir. İşte bu yüzden ruh, bedeni terk ettiğinde beden, cesetten ibaret kalır. Ruh, madde değildir ve bedenden ayrıdır.