Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Harp Mecmuası - Sayı 1

Kolektif

Harp Mecmuası - Sayı 1 Gönderileri

Harp Mecmuası - Sayı 1 kitaplarını, Harp Mecmuası - Sayı 1 sözleri ve alıntılarını, Harp Mecmuası - Sayı 1 yazarlarını, Harp Mecmuası - Sayı 1 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
16 syf.
·
Puan vermedi
·
15 saatte okudu
Harp Mecmuası; Büyük Harp’te(Birinci Dünya savaşı), cephe ve cephedeki asker ile halk arasında bir bağ kurması bakımından çıkartılmış dergi hüviyetindedir. Bu bağlamda osmanlının yıkılma noktasına geldiği, devlet organlarının bir çoğunun layıkıyla çalışmadığı, iletişim araçlarının çok kısıtlı olmasından dolayı halkın bilinçlendirilemediği bir dönemde amaçlanan etkisi açısından önemlidir. Mecmuada zaman zaman Balkan Harbi’nin kaybedilmesine hafiften de olsa dokunulmuş. Bununla birlikte Osmanlı Ordusunun komutanlarına ve onların savaş anılarıyla birlikte cephe fotoğraflarına yer verilmiş. Tarihle arasına mesafe koymuş okuyucular açısından (neden böyle okuyucu varsa onu da anlamış değilim) eğlenceli bir eser olmasa da tarih okuyucucuları ve tarih meraklıları için öncelikle kaynak niteliğinde sayılabilecek ve okurken heyecan uyandıracak bir eserdir… Vatan için toprağa düşmüş her bir ecdad için minnet ve şükranla. Ruhlarınız şad olsun.
Harp Mecmuası - Sayı 1
Harp Mecmuası - Sayı 1Kolektif · 191510 okunma
Meş’um Balkan Muharebesi’ne devletimiz kuvvetiyle değil zâfıyla atılmıştı. O zaman yabancı gazetelerin Avrupa’dan sürülüşümüzü sevinçli tasvirlerle gösteren yazılarını okur ve resimlerine bakarken avuçlarımız ihtiyarsızca alnımıza kapanır, yüreğimizden saklı bir yaranın kanları sızardı.
Reklam
Osmanlı tarihinin bekli de en karanlık zamanı olan Birinci Dünya savaşı esnasında, cephelerde meydana gelen hadiselerden, savaşın seyrinden haber verecek, var olma mücadelesi veren halkın duygularını coşturacak ve moralini yüksek tutacak yayınlara duyulan ihtiyacı karşılamak için birçok mecmua neşredilmiştir. Bunlar arasında içerik ve görsel yönüyle en fazla ilgi uyandıran ve amaca uygun muhtevaya sahip neşriyat; zamanın Harbiye Nezareti tarafından yayımlanan Harp Mecmuası’dır.
Lakin bir gün Tavonk uydu nefsine, Bir ok attı, kıydı kendi cinsine. Bir geyiği avlayarak pişirdi, Kursağını dost kanıyla şişirdi. Pişirirken bir et düştü toprağı, Bu et yerken lezzet verdi damağa. Toprak meğer tuzlu imiş, anladı, Aş tuzlamak oldu onun icadı. » Yorulmuştu daldı derin uykuya, Rüyasında düştü büyük korkuya. Kulağına geldi korkunç, sert bir ses: “Git buradan. Artık sulhden ümit kes. Tekin değil, kıymak ongun canına, Bulaştırdın Türk'ü geyik kanına. Böyle hüküm verdi ceza perisi: Olacaksın devletimin çerisi. Hoşlanmayıp artık ne av, ne aştan, Zevk alacak soyun ancak savaştan...” Tavonk hemen yatağından hopladı, Boru çaldı, oymağını topladı. Ak, gök, sarı, al bayraklar açtılar, Altın yurttan oba oba kaçtılar; Uysun diye bütün dünya yasaya Başladılar yad ellerle kavgaya... Ziya Gökalp
16 syf.
·
Puan vermedi
Kitabı beğenmekle (tarih nasıl beğenilmez) birlikte tamamen tek taraflı olması (gayet normal) yanında sadece "damat" enver paşanın parlatılması (sarıkamış faciasından hiç bahsedilmiyor hatta gazetelere sansür konulması falan zaten yazılamaz) geri kalan başarılı komutanların özellikle Mustafa Kemal in başarılarından hiç bahsedilmemesi, baştan sona harbi hep kazanan hiç yenilmeyen bir orduya sahip olduğumuz propagandasının sonuna kadar hiç terkedilmemiş olması çok ilginç.
Harp Mecmuası - Sayı 1
Harp Mecmuası - Sayı 1Kolektif · 191510 okunma
Reklam
“Bu devri bize açan, başımızı yükselten üzerimizdeki bütün lekeleri kanları ile silerek bizi ümitler ile canlandıran o fedakar, kahraman ordularımıza onları idare eden mahâretli ellere binlerce selam…”
Sayfa 9
Mecmua Neden Çıktı?
“Meş’um Balkan Muharebesi’ne devletimiz kuvvetiyle değil zâfıyla atılmıştı. O zaman yabancı gazetelerin Avrupa’dan sürülüşümüzü sevinçli tasvirlerle gösteren yazılarını okur ve resimlerine bakarken avuçlarımız ihtiyarsızca alnımıza kapanır, yüreğimizden saklı bir yaranın kanları sızardı. Baktığımız çehrelerden çabucak kaçıp ayrılan nazarlarımız daima içimize çevrilip bağrımızdaki derin yarayı yakından görmek, onun kanlarına boyanmak isterdi. Fakat şimdi bu siyah mazinin yanında güneş gibi parlak nurunu istikbale uzatıp yolumuzu gösteren bir bugün var. Şimdi omuzlarımızın üstünde başımız dik ve yüksek duruyor; alnımız bütün dünyaya karşı aklığını teşhir ediyor.”
Sayfa 6