Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Atatürk Kavgası

Hayat Ve Hatıratım 3

Rıza Nur

Hayat Ve Hatıratım 3 Gönderileri

Hayat Ve Hatıratım 3 kitaplarını, Hayat Ve Hatıratım 3 sözleri ve alıntılarını, Hayat Ve Hatıratım 3 yazarlarını, Hayat Ve Hatıratım 3 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
M.kemal-Karabekir-Rıza nur
Mustafa Kemâl harp taraflısı değildi. «Orada ordunun zayıf olduğunu, ancak dört bin kişilik olan kuvvetin bu işi yapamıyacağını söylüyordu. Israrımız üzerine bir defa Karabekir'e sorayım.» dedi. Sordu. Cevabı Heyet-i Vekileye okudu. Karabekir: «Ben bu işi başarırım» diyordu. Gıyaben sevdiğim bu adama daha ziyade muhabbet peyda ettim. Hem bunu kat'î ve kahramanca söylüyordu. Mustafa Kemâl bu telgrafı nutukta dercetseydi ya!... Mustafa Kemâl yine harp istemiyor. Biz Karabekir'e tecavüze geçmesi için emir verilmesine karar verdik. Bir hafta on gün geçti, bir şey yok. Mustafa Kemal'e sorduk. Emri tebliğ etme- mis. Sıkılmadan da söyledi. Adam hükümet tanımıyor. Yine kanaat vermez bir şeyler söyledi, durdu. Celse sonunda Mustafa Kemal'i bir köşeye çektim. «Niye emri vermiyorsun?» dedim. «Canım Karabekir sersem bir şeydir, eşeğin biridir. Bu mühim işi becerecek bir iktidarda değildir» dedi. Fakat bu adam Hey'et-i Vekile ile oyuncak gibi oynuyordu. Hükümetin emrini icra etmiyordu. Bu gayri meşru idi. Müstebitlikdi. (M.kemal nutukta karabekiri doğu harekatını basit birşekilde harp olmadan aldığını söylüyordu.Karabekir hatıratında ben doğuyu harp neticesinde aldım diyordu.Rıza nurda son noktayı koymuş)
Sıkışınca efendisini bile satarlar!!
Anlaşılıyor ki, İsmet yaptığı işlerden telâşta. Meclis'ten korkuyor. Benim ağzımı arıyor. Meğerse biz cephede dolaşırken Ankara'daki mebuslar bu hezimetin faili olan İsmet'in Divan-ı Harb'e verilmesini istemişlermiş. Tabiî Mustafa Kemal de müşterek olduğundan mani olmağa çalışmış. Tabiî İsmet haberdar imiş demek. Benimse bunlardan haberim yok. Tamam... Yanımıza gelmiş, beni evine götürmesi, bu mesele. Acaba biz de onun Divan-ı Harbe sevkini mi isteyeceğiz? İçini kurt yiyor. Onu öğrenecek. Açtım ağzımı yumdum gözümü. «Ordu bütün senin aleyhinde. Cahil bir idare ile bu hale geldik. Yoksa mağlûp olmazdık. Alimâne idare isteriz diyorlar. Meclis bana bir şey yapamaz, diyorsun. Ben zannederim ki, seni tutar, Meclisin kapısına asar bile. Bu kahkarî hezimetin mesulü sensin.» dedim. «Ben yalnız de değilim ki, Mustafa Kemal Paşa'nın emirlerini yapıyorum.» dedi. «Onu da asarlar » dedim.
Reklam
İsmet'in beceriksizliği!!!
İsmet'in bu harpteki mesuliyeti pek ağırdır. Yaptığı iş çocukça bir iştir. Böyle bir kumandan başka millette olsaydı, derhal kurşuna dizerlerdi. Bizde mesuliyet yok ki... Hem de ve hatta böylesi Mustafa Kemâl gibi birine kul, dalkavuk olursa bu hatası tedbir ve zafer suretinde bile gösterilir....
Beceriksiz İsmet!! Resmi İdeolojiye göre kahraman..
Mütemâdiyen mağlûp İsmet. son günü büsbütün mağlup olduğunu zannederek, umumî ric' at vermiş. halbuki düşmanda bir haftadır devam eden muvaffakivetine Bize de bir takım mevkilerden püskürtmüş olmasına rağmen tamamivle söktüremeyince zaten yorulmuş, bikmiş imiş, korkmuş, ric'ate başlamıs. Hem İsmet ric'at ediyor, hem Yunanlılar... O esnada bizim ilk hattan bir zabit Yunanlılar'ın ric'atini görüyormuş. Bizim umumî ricat emrini alınca hemen hızla adamlar koşturmuş. Kumandana (İsmet'e): «Aman ric' at emrini geri alın, geri aldığınız kitaati ileri sürün! Zaten düşman çekiliyor.» demiş. Böyle yapılmış, zafer bizde kalmış. Başka bir memlekette olsaydı bu zabitin rütbesini birkaç defa ilerletirler, kendisine para, mükâfat verirler, heykelini yaparlardı. Adı bile kimse tarafından duyulmadı. İsmet ihtimal bu mesele duyulmasın diye, bu zabiti harcamıştır. Bu zabitin hüviyetini tesbit edip hatırasını ihyâ etmelidir.
Enver paşa ve neferinin yaptıkları!!
Yine döndü Mustafa Kemaľe. Görülüyor ki, ona karşı büyük bir hıncı var Dedi ki: Gidince kendisine söyleyiniz! O her gün politika ile uğraşırdı. Daima orduyu fesada verip ayaklandırmak isterdi. Ben kendisini af ederdim. Bir defasında harbin (Harb-i Umumi) ve kızgın zamanında yine orduyu isyana teşvik ediyor, haber aldım. Çağırdım. Sen politikacılıktan hiç vazgeçmiyorsun. Bu askerlikle kabili telif değildir. Şimdi seni tekaüt veya tardedeceğim. Mahvoldun demektir. Yahut bir daha politika ile uğragmayacagına namusun üzerine söz ver, seni yine affedeyim. Yoksa canına almak da elimde. Namusu üzerine söz verdi. Ayağıma kapandı. Affettim. Fakat yine politika ile uğraşıyor. Bak şimdi bana ne yapıyor Bu lütüflarımı unutmuş.
Sağ gösterip sol(bolşevik) vurmak!!
Fakat muhaberelarden hiçbir haberimiz yoktu. Demek Mustafa Kemal Ruslar'ı Bakü'ye sokuyor. Oradan da Türkiye ye sokacakmış. Aman ne müthiş bir tehlike altnda imişiz.. Haikikaten bir defa da Mustafa Kemal Hey'eti Vekilede: Başka çare olmadığına göre, Ruslar'dan bir ordu getirtmek lüzumunu söylemişti Halkta da Rusya'dan yeşil ordu geliyor diye müthiş bir şayia dolanıyordu. Bizde yani hükümet: Rusya bize para ve silah versin. Bir tek Rus neferi hududumuza ayak basamaz. Demek ki, bu mesele, bunlar birbiriyle alâkadar idi. Bu işleri hükümetten sika siki gizlemiştir. Demek Azerbeycan cinayetinin asıl faili Mustafa Kemal'dir. Ve az kaldı Türkiye'yi de beraber öldürüyormuş. Birkaç yıldır deha ve ilhamlarından bahseden ve ettiren, kendisini Peygamberlerden, Bismark gibi meşhur diplomatlardan, Napolyon ve Moltke gibi meşhur kumandanlardan yüksek gören şu adamın işlerine bakınız. Ne kafasız adamdır. Eğer bolşeviklik ilanına mani olmasa idim, Rus askeri Anadolu'ya da girecek, Türkiye de Azerbeycan gibi boğazlanıp mezara konacakmış. Zaten bolşevik olmak, demek, Moskova'ya tâbi olmak de demektir. Bu zaruridir.
Reklam
SARIKAMIŞ MÜDAFAASI
Mustafa Kemâl harp taraflısı değildi. «Orada ordunun zayıf olduğunu, ancak dört bin kişilik olan kuvvetin bu işi yapamıyacağını söylüyordu. Israrımız üzerine bir defa Karabekir'e sorayım.» dedi. Sordu. Cevabı Heyet-i Vekileye okudu. Karabekir: «Ben bu işi başarırım» diyordu. Gıyaben sevdiğim bu adama daha ziyade muhabbet peyda ettim. Hem bunu kat'î ve kahramanca söylüyordu. Mustafa Kemâl bu telgrafı nutukta dercetseydi ya!... Mustafa Kemâl yine harp istemiyor. Biz Karabekir'e tecavüze geçmesi için emir verilmesine karar verdik. Bir hafta on gün geçti, bir şey yok. Mustafa Kemal'e sorduk. Emri tebliğ etme- mis. Sıkılmadan da söyledi. Adam hükümet tanımıyor. Yine kanaat vermez bir şeyler söyledi, durdu. Celse sonunda Mustafa Kemal'i bir köşeye çektim. «Niye emri vermiyorsun?» dedim. «Canım Karabekir sersem bir şeydir, eşeğin biridir. Bu mühim işi becerecek bir iktidarda değildir» dedi. Fakat bu adam Hey'et-i Vekile ile oyuncak gibi oynuyordu. Hükümetin emrini icra etmiyordu. Bu gayri meşru idi. Müstebitlikdi.
Şimdi gel de bunu Ataturkçülere anlat!!
Bu müzakerelerde birşey daha dikkatimi celbetti.Ziraat Mektebi yüksek bir tepede. Ankara'da sert rüzgâar eksik değil. Hele hergün ikindiye doğru bir bora- dr kopuyor, tozu dumana katıyor. Bu arazinin ormansızlığindandır. Rüzgâarla asağida bir kapı pat diye kapanıyor. Mustafa Kemâl, telâş içinde yerinden siçr- yor. «Mitraylöz sesi değil mi» diyor. Bu bir değil birçok defa oluyor. Söylüyoruz. « Kapı rüzgarla vurdu » diyoruz, inanmıyor. Pencerelerden bakıyor. Tahkike adam yolluyor. Ha, bu adam pek (.) bir şey. Asker de..Kapı vurması ile mitralyöz sesini fark edemiyor. Nihayet birgün pilığı pırtyı toplar, kaçmağa teşebbüs eder. Celâl Arif ve daha birçokları önüne durdular da zorla kaldı. Halbuki bu mektebin arka bahçesinde çadır altında muhafız askerleri de vardı.