Zalimin ve kötü insanların aleyhinde bulunmayı, halkı bu türlü insanların şerlerinden korumak için zorunlu gören Hz. Muhammed, herhangi bir insanı yüzüne karşı dalkavukça övmekte bir hayır görmemiş, her işin başına lâyık olanların getirilmesini emretmiştir.
Onun ahlâk, hukuk ve politika bakımından salık verdiği tedbir ve düşüncelerde, her çağ ve her ulus için faydalı hakikatler saklıdır.
Hainden, zalimden, kinden, cimrilikten, iftiradan, israf ve sefahatten nefret eden Peygamber, insanın her şeyden evvel kendi nefsiyle savaşmasını, yani kendi nefsini ıslah etmesini tavsiye ederken, insanları mutluluğa, dirlik ve barış içinde yaşamaya hizmet edecek olan pratik ahlâkın en yüce faziletlerini telkin etmiştir.
O, hileci, iki yüzlü, paraya kul olan, sövüp sayan, öfkesini yenemeyen, çocukları sevmeyen, hayvanlara eziyet eden, borçluya, zorluk çıkaran, utanma duygusundan yoksun olan, gösteriş ve haramlara düşkünlük eden kişileri türlü hadisleriyle ve pek sert bir dille yermiş, bunların ibadet ve imanlarına değer vermemiştir.
Bağışlamayı, müsamahayı, cömertliği, sosyal münasebetlerde tevazu, incelik, kibarlık ve temizliği, ileri faziletlerden saymış, herkesin ayıplarını, kusurlarını arayıp dedikodu konusu yapan kıskanç, kibirli, yalancı, sözünde durmayan, sabırsız, eline ve diline sahip olmayan kişileri büyük günah işleyenlerden saymıştır.
"İyilik edilmeye lâyık olan ve olmayan herkese iyilik et" emrini vermiş olan Hz. Muhammed, olabildiği kadar kimseden bir şey istememeyi, izzeti nefsimizi korumayı, dargınları barıştırmayı, fakiri, âcizi, hastayı, yetimi, kadını korumayı âdeta Müslümanlığın şartı saymıştır.