Henrik İbsen 'in oyunu Hedda Gabler, okurun yaşamı algılayış biçimine, hazırbulunuşluğuna, içinde yaşadığı toplumun normlarına göre kendince farklı farklı çıkarımlarda bulunabileceği özelliklere sahip bir metin. Oyunun baş karakteri Hedda' yı arayışları, erkek egemen yapıya baş kaldırması, kendine biçilmek istenen yaşama itirazı ile göklere çıkaranlar olabileceği gibi, şehvet düşkünü, hırslı, nevrotik, ahlak düşkünü, bencil vb olarak niteleyip yerin dibine batırmak, lanetlemek isteyenler de olabilir. Çok katmanlı metinler çoklu okumaları da beraberinde getirir çünkü. Okura düşen, doğru sorular üretip Hedda ve çevresindekileri bu sorular üzerinden daha gerçekçi, eşitlikçi, insancıl olarak değerlendirmek, olanı değil olması gerekeni, geleneğin, ahlakın, erkek egemen toplum normlarının tuzağına düşmeden doğru yanıtlara ulaşmaktır. Oyunu okuyup sorularımızı üretelim o halde.
Benden birkaç soru :
1. Hayatımızın hiçbir anı kendi denetimimizde olmasa, onu başkaları ve toplumun genel kabulleri belirlese nasıl bir kişi oluruz?
2. Birinci derecede yakınımızlarımız, üst düzey mevkilerde olan akraba dost ve arkadaşlarımız sevdiklerini değil de birbiri ile ego yarışmayı öncelese, bizi yok saysa, sadece sözde bir sevgi görsek ne yaparız?
3. Burjuva yaşam biçiminin bizlere dayattıklarının dışına çıkmamız engelleniyorsa, varlığımız değer görmüyorsa, "Daha ne istiyorsun, işte istediğin evi sana aldım, eşyaları da dayayıp döşedim, sen bunun içinde mutlu ol, ben dönemin en önemli adamı olma yarışmasında rakipsiz olmalıyım, o nedenle balayında bile sana ayıracak zamanım yok," dense o evde boğulmaz mıyız?
...