Her siyasi nizam ve idare felsefesinin, her iktisadi fikrin aynı zamanda bir itikadi umde olduğunu çoktan unuttuk. Akide ve fıkıhta koca bir bahis olan İmamet-i Kübra'yı bilmiyoruz, bilsek de dile getirmiyoruz, bildirmiyoruz ve talep etmiyoruz. Tabi İslami bir mevzuyu tam manasıyla kavrayabilmek için onun fıkıh içindeki yerine, sair hangi kavramlarla alakası olduğuna dair de bilgileri asgari seviyede öğrenmek gerekiyor. Mücerred bir mefhumu, lazımlarından hariç öğrenmek bazen hiç öğrenmemekten daha kötü neticeler doğurur.
O halde bu risalede sırasıyla, İslam'da fıkhın yeri, fıkıhta siyasetin yeri, siyasette hilafetin yeri, hilafetin melzumu olan cemaat, beyat, emirlik ve kadılık mefhumlarını hep birlikte öğrenip, muhkem bir bilgi kalesi inşa etmiş olacağız.
Muhkem bir kalenin en mühim vasfı nedir? Burçlarının yerli yerinde olup, her burcun merkeze sağlam bir metotla bağlanmış olmasıdır.