Joseph Roth'un okuduğum ilk kitabı oldu. Beğendiğimi ve tavsiye ettiğimi söyleyerek başlayayım. Anselm Eibenschütz karısının isteği üzerine askerlikten ayrılarak yeni bir bölgede zabıta müdürü olarak işe başlayan bir adam. Dönemin sivil hayatını, evliliklerini, devletin memurla ilişkisini, zayıflayan devlet otoritesini, bir hayli bozulmuş düzeni Eibenschütz'ün üzerinden anlatan bir kitap. 95 sayfalık bir kitapta yazar bu adamı o kadar iyi anlatıyor ki kitap bittiğinde sanki birkaç cilt okumuş gibi hissedebiliyorsunuz. Eibenschütz'ün pişmanlığını, yalnızlığını, sorgulayışlarını, kendini kaybedeceğini hissedebiliyorsunuz. Sadece bu karakteri değil yazar şehirde kışın gelmesiyle donan ve baharın gelmesiyle çatlayan ırmağı bile şahit olmuşsunuz gibi hissettiriyor. Betimlemeleri çok akıcı ve güzel. Dili sürükleyici. Ama kitapta Eibenschütz ve şehrin kendisi hariç herkes silik birer sahne gibi. Karısı, sevgilisi hatta ölümünü hazırlayan insanlar bile. Çünkü kendisini çok yalnız hisseden bir adam o zaten. Kitapta da geçtiği gibi: " Büyük yalnızlığında tanıdığı birkaç insan, buz gibi bir çölde kaybolmuş sinekleri andırıyorlardı. Zabıta müdürü Eibenschütz çok mutsuzdu. Artık insan da aramıyordu. Kendi çölünde kendisini iyi hissediyordu." Şehir onun çölüydü. Sadece Eibenschütz ve şehir var. Bu şehirde başlayan pişmanlığı, bu şehirde uğradığı ihaneti, burda bulduğu aşkı, onu sarmalayan öfkesi, kendini tanıyamaz hale gelmesi ve yine bu şehirde ölümü düşünmeye başlaması var.
"… çeyrek hayatı boyunca inşa ettiği kabuğunu terke zorlanan bir salyangoz gibi (s.8)."
Anselm'in bir 'kırlangıç alıkoymak' için evlenmesiyle birlikte, sevdiği askeri hayatı da karısının zorlamasıyla terk eder. Artık yeni yaşamı vardır ve o yeni yaşamdaki işi de memurluktur. Zabıta müdürü olarak yeni görevine başlar.
Hikaye de bir kasaba içinde geçiyor. Artık esnafın tartılarını kontrol etmekle görevli memur olmasının dışında, evinde yaşadığı sorunlar ve onları unutmak için….diye devam eden bir hikaye. Kendi içinde çatışmalar yaşayan ana karakterin serzenişleriyle dolu hayatına yüzeysel odaklanma haricinde kasaba içinden de kesitler sunuluyor.
İçinde yaşadığı fırtınaya gem vurmak için görünürde 'tartı' fiziki olarak anlatılsa da arka planda o 'denge' ye muhalif bir durumun iç yolculuğuna çıkılıyor.
Sıkmadan, kasmadan okunabilecek bir kitap. Tavsiye ederim. Okuduğum kitap Palet yayınları 2014 tarihli olup tercüme eden ise Selçuk Ünlü'dür. Bu kitabı 24 Eylül 2020 tarihinde okudum. İnceleme yazısı ise 29 Eylül 2020 tarihinde 1000Kitap sitesine eklendi.
Kolera da bir gecede kesildi. Hastalar iyileşti, iyi olanlar da artık hastalanmadı. Ölüler -her zaman olduğu gibi- unutuldu. Onlar gömülür. Onlara ağlanır, sonunda onlar unutulur.
Zabıta müdürü onun, her basamakta, zarif, yumuşak bir teker çarpıyor gibi ses çıkaran pileli eteğinin ve eteğin altında görülen ince zarif ayakkabılarının arkasından bakakaldı.
Fakat hayatında "günah" denen şey hakkında en küçük bir fikri yoktu, fakat şimdi günahın nasıl göründüğünü biliyordu. Günah, işte böyle, Jadlowkerin metresi Euphemia Nikitsch gibi görünüyordu.
On iki sene koyu kahverengi topçu üniformasının içinde yaşadıktan sonra, alışılmadık sivil elbisenin içinde kendisini vatansız ve yabancı hissediyordu.