Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hz. Mevlana: Bir Muhammedi Aşık

Ömer Tuğrul İnançer

Hz. Mevlana: Bir Muhammedi Aşık Gönderileri

Hz. Mevlana: Bir Muhammedi Aşık kitaplarını, Hz. Mevlana: Bir Muhammedi Aşık sözleri ve alıntılarını, Hz. Mevlana: Bir Muhammedi Aşık yazarlarını, Hz. Mevlana: Bir Muhammedi Aşık yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Öyle bir hayat sür ki, gittiğin zaman sen gül, ayrılığında da kalanlar ağlasın, ölüm korkusu aynen dersine çalışmamış talebenin imtihan korkusu gibidir. Dersine çalışmış olan talebe imtihanını, "Bir an önce olsun, iyi notu alayım, hocamın takdirine ulaşayım" diye bekler, dersine çalışmayan ise sınavı hep tehir ettirmek ister.
Sayfa 161
Türk ismi nereden geliyor?
Büyük İskender, tâ Hindistan'a kadar gitti. O günün şartlarıyla; hatta bugünün şartlarıyla olsun yapılacak bir iş değil. Orada, Hindistan'ın biraz kuzeydoğusunda, birtakım insanlarla karşılaştı. Ama daha evvel Türkleri duymuş, Çin'e duman attıran bir kavim var, diye. O zaman Makedonca mı konuşuyordu, Eski Yunanca mı konuşuyordu, o da kesin olmamakla beraber, "O ismini duyduğu adamlar gibi" mânâsına, "Türkogomi" diye bir laf söylemiş. Bir rivayete göre, İskender'in bu sözünden sonra bizim kavmimiz "Türk" ismini almış. Bir başka rivayet ise şöyle: İranlılar çok ciddi kültürlü, yerleşik bir medeniyete sahiptirler. Devlet tecrübeleri iki bin beş yüz seneliktir. Ve sabit topraklar üzerinde bulunmuşlardır. Bugünkü İran sınırlarını nazar-ı itibare almayın. Bugünkü İran sınırlarının kuzeydoğusu Türkmenistan'dır, kuzeybatısı Azerbeycan'dır. Basra Körfezi'nin doğu tarafındaki çizgi, Hazar Denizi'nin biraz güneyi; esas İran bölgesi orasıdır, Fars bölgesi yani. Bunların doğusunda, dehşetli ata binen, cevval ok ve yay kullanan göçebe bir kavim var. Bunlar İranlılar tarafından "tir," yani "ok" ile "keman," yani "yay" kelimelerinden türeyen "Tirkemâni," yani "ok ve yaycı" ismini almışlar. Daha sonra bu isim zamanla değişerek olmuş "Türkmen;" "men"i de kalkmış, olmuş "Türk." Bu da bir rivayet. Türkçe lisanının fonetik yapısında ve etimolojisinde dört ses, tek hece yoktur; ama bizzat Türk kelimesi dört ses ve tek hecedir. Türk kelimesi bile etimolojik açıdan Türkçe değildir.
Sayfa 150
Reklam
herkes bizi "maymun çocuğu" yapmaya çalışıyor. Kusura bakmasınlar, ben peygamberzâdeyim, ben insanoğluyum, onlar "maymunoğlu" ise güle güle kullansınlar.
Sayfa 149
Araplara para kaptırmak diye bir lakırdı söz konusu olamaz. "Hacca gitme, zaten namaz mübtedílerin işi. Oruç ne gerek biz zaten perhiz yapıyoruz." diyorlar. Perhiz, şişko göbekleri indirmeye yarar. Oruç, Allah'a ulaştırmaya yarar. İkisini aynı şey mi zannediyorsun!
Sayfa 141
evliyâ olmak için tasavvuf yoluna girmek lazımdır. Çünkü veliler toplumun projektörleri gibidirler. Yol aydınlatıcılarıdırlar. Onların aydınlattığı yollardan, doğru hedeflere ve doğru şekilde gidilir.
Sayfa 134
"Ne olursan ol yine gel"
Şimdi gelelim tercümeye, Bir kere "gel, gel" diye tercüme edilmiş, o "gel, gel"den de İngilizce'ye "come again, come again..." Yanlış, Ben, Almanca bilmiyorum ama bir parça İngilizce mürekkep yalamışlığım var. Orada duran bir arkadaşıma yanıma gelmesi için İngilizce "come" derim, Arapçada "teal" derim, Farsçada "Biya" derim, Türkçede "gel" derim, Ama az önce yanımda olan arkadaşım giderken, ona bir şey daha söylemem icab etse ve onu tekrar yanıma çağırmak istesem, Türkçede başka kelime yok; "Gel, gel!" derim. Ama İngilizce'de "return veya come back" derim. Arapçada "irci" derim; "rücû et". Ve Farsçada "baza" derim. Bu rubat "biya" diye başlamıyor, "gel" diye başlamıyor. "Baza" diye, yani "dön gel" diye başlıyor. İncelik bir kere burada başladı. Ayrıca şimdi İzmir Üniversitesi'nde hocalık yapan Pakistan asıllı, daha once Konya Üniversitesi'nde hocalık yapan bir zatın özel araştırmasıyla ve bir makalesiyle ortaya konmuştur ki, "baza" kelimesi eski Farsçada "pişmanlıktan dönme" deyimidir; "bir şeye pişman olup bir daha onu yapmama" yani bir nevt "tövbe." Hz. Mevlana veya bu şiir "Ne olursan ol, kafayı çek, her türlü haltı et, kokunla gel burayı da kokut" demiyor. "Tövbeye gel!" diyor. Senin günahın, ne kadar olursa olsun; putperest de olsan, tövbe etmiş tövbeni bozmuş da olsan, ne kadar günahkar olursan ol, Allah'ın rahmetinden büyük değildir.
Sayfa 129
Reklam
"Ana rahminden çıktık pazara, bir kefen aldık döndük mezara."
Sayfa 161
Hiçbir insan yavrusu dünyaya gülerek gelmez. İlk nefesi aldığında ciğerdeki loblar dolunca o bir can acısı yapar ve anadan ayrılmanın gayr- şuûri acısı ile insan önce ağlar. İşte ağlayarak geldiğimiz dünyadan gülerek ayrılma sanatı, tasavvuftur.
Sayfa 161
Allah'ın azabı, engizisyon papazının azabına benzemez. Allah'ın ikramı, arkadaşının piknik ikramına benzemez. Cennet ne mesiredir, ne kebapçı dükkânıdır; ne de cehennem engizisyon mahkemesidir. Yok dilini ensenden çekecekmiş, yok kulağını ensene yapıştıracakmış... Ne kadar maddi farkında mısınız? Halbuki Allah'ın ne azabı ne de ikramı böyle bir maddeye sığıştırılacak küçüklüktedir. Bunları doğru anlamak lazımdır.
Sayfa 163
"Efendimiz, peygamber olduktan sonra" ifadesi yanlıştır
"Efendimiz, peygamberliğini ilan ettikten sonra" tarzında söylemek lazımdır. Muhammed Mustafa 40 yaşında peygamber olmamıştır, İlk "Ol" emri verildiği anda peygamber olmuştur. "Kün!" emri verildiğinde peygamberdir. Dünyaya geldikten sonra bunu ilan edişi 40 yaşında olmuştur. Onun için "peygamber olduktan sonra değil... (Bu 40 yaş da ay senesine göredir. Güneş yılı hesabına göre 39 yaşındadır, Slogan bilgilere paydos!)
Sayfa 176
252 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.