"Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı?" diyordu saçları anlına düşünce bunun ne kadar güzel gözüktüğünü tasvir eden Macide'nin biricik Ömer'i.
Kendimi Macide'ye değil de Ömer'e benzetmem, içinde kendimden parçalar bulduğum o her kusru içindeki şeytana akseden adamın büyük aydınlanmasını kendime itiraf edemediğim taraflarımla yüzyüze getirmesi olduğu sugötürmez bir gerçek.
Sonu kimi mutlu etti bilmiyorum ama Ömer'i düşünmeden edemedim. Kitabı kapatıp göğsüme basıp derin bir nefes aldım.
Sahi nasıl da güzel sevgilerini tasrif ediyorlardı içlerinde. Şuan bir yerimi kesseniz acımaz diyen Ömer... Hem de nasıl seviyorum yarabbi diye Macide...
Olay örgüsü bir yana, ben bu aşkta takılı kalarak hep aynı isimleri zikredecek gibiyim.
İçimizdeki Şeytanı unutacak gibiyim. Bedri ile müdürün yaptığı konuşma, veznedarın Ömer'e yaptığı konuşma, dünyadaki hiçbir insana karşı umudu kalmadığını söylemesi, Ömer'in ona yaptıkları yahu büsbütün içime dert oldu. O hali hazırda hep oralarda bir yerlerde bulunan şeytan kıs kıs gülüyordu halbuki. Fakat azizim ne şeytanı?