“En ideal cümle en az zihinsel çabayla anlaşılan, en etkin ve etkili iletişimi sağlayan cümledir” ifadesi bu kitap içinde geçerli bence. Çok akıcı ve anlaşılır bir dille yazılmış.
İlk başta karakter isimleri biraz fazla gibi geliyor ve göz korkutuyor gibi hissedilsede kitap ilerledikçe fikriniz değişiyor.
Kitap çok güzel kurgulanmış, 2. Dünya savaşı ortalarında geçen bir macera kitabı olmakla birlikte ilerleyen bölümlerde İda bölgesinin harika coğrafyası ve yöre halkının kültürel ve inançsal farklılıklarına rağmen birbirleri ile barışçılve dostça yaşamlarının içinde buluyorsunuz kendinizi. Hatta o kadar içinde buluyorsunuz ki yorgan dede gibi geri dönmek bile istemeyebiliyorsunuz.
Tam dünyanın merkezi, idanın zirvesi, Zeus’un evi, Tanrı’ların yolu.
Kitap ayrıca okuyucunun ilgisini çekecek; zeytin hasadından mitolojik konulara, Büyük İskender’in ölüleri canlandıran hayat tozundan, Hitlerin de kullandığı sembol olan svastikanın üç temel anlamına, Çanakkale savaşında koca Seyid, Havran’lı Ömer çavuşa kadar birçok konuya değiniyor ve kısa bilgiler vererek bu konulara ilgi çekiyor, bilmediklerimiz hakkında araştırma isteği uyandırıyor.