Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İki Gözüm Türkçe

A. Yağmur Tunalı

İki Gözüm Türkçe Gönderileri

İki Gözüm Türkçe kitaplarını, İki Gözüm Türkçe sözleri ve alıntılarını, İki Gözüm Türkçe yazarlarını, İki Gözüm Türkçe yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ankara'da Kızılay'da Cumhurbaşkanı Elçibeyle bir kalabalık dost grubu yürüyorduk. Ümit Özdağ'ın babası rahmetli Muzaffer Özdağ, Elçibey'e hararetle kuracakları derneği anlatıyordu. Elçibey derneğe koyacakları adı bir daha sordu. Doğru duymuştu: Muzaffer Bey, "Türkiye-Azerbaycan Dostluk Derneği" dedi. Elçibey, "Muzaffer Bey" dedi, "koyduğunuz ismi bir daha düşünün lütfen! Dostluk sonradan olur. Kazanılır, kaybedilir. Azerbaycan Türkiye arasında bir aynılık vardır, doğuştandır, değişmez, kazanılmaz, kaybedilmez. Bunun adı kardeşliktir. Biz aynıyız, bu tabiidir, yaradılıştandır. Siz niçin hemen herkes için kullanılacak bir tâbiri tercih ediyorsunuz?"
Sayfa 304Kitabı okudu
"Ben sizi anlıyorum, siz beni anlıyorsunuz. Başka bir dilde konuşmuyoruz. İkimizin de anadili bu. O zaman neden sizinkine Türkçe diyorsunuz da bana "Âzerice konuş" diyorsunuz? Aynı dili konuşuyor ve anlıyor, anlaşıyorsak ayrı ayrı isim vermenin mantığı var mı? Siz televizyoncusunuz. Ne dediğiniz halkı etkiler. Doğru yayın yapacak ve bölücülük etmeyeceksiniz. Unutmayınız lütfen, bir Türk vardır ve bir Türkçe. Farklı söyleyen gāfildir ve Türk'e göre düşünmemektedir." Elçibey
Sayfa 297Kitabı okudu
Reklam
Bayram dolayısıyle Yahyalı'ya gittim. Kardeşlerimle doğduğum Toroslarda pınar, dağ, koyak, yamaç isimlerini hayranlıkla saydık. Şu kişneyen at gibi suyu kayadan fırlayan Aygır Pınarıydı. Şu süzüle süzüle suyu akan Ağ Pınar'dı. Şu elinizi bir dakika altında tutamayacağınız Dişdöken'di. Şu Kardelen, şu baba yurdu Göğoluk'tu. Şurası gerçekten sanki o anda düşüp yamaca konmuş gibi duran Düşmüşün Taş'tı. Şu çetin yokuş Eşek Yoran'dı. Şu bembeyaz akan Ağsu, şu yüz metre boydan boya yarılmış iki kayanın yüzyüze dimdik bakışı Su Çatı'ydı. Her biri bir sırlı ve şiirli mânâyı duyuran bu isimlendirmeler, Türkçenin dehâsını söyler.
Sayfa 293Kitabı okudu
Dünyâ uyanıkken uyuyan gözdeki perde Korkunç oluyor, üç denizin aktığı yerde. Midhat Cemâl Kuntay
Sayfa 284Kitabı okudu
Çılgın Proje'mizin adı Kanal istanbul. İlk duyduğumda Sayın Cumhurbaşkanı'nın etrafında dil ve kültür hassasiyeti taşıyan birileri var mı diye sorup soruşturdum. Sonra düşündüm: Zâten anlayan olsa böyle bir çılgınlığa evet demezlerdi. Kaldı ki adına îtiraz etsinler. Yine de bana düşeni yerine getirmek için "Bu ad Türkçe değil, biz elin dili ve mantığıyla isim koymamalıyız. Bu kelimeler yer değiştirmeli ve Süveyş Kanalı der gibi, Panama Kanalı der gibi İstanbul Kanalı demeliyiz" dedim. "İnşallah bu çılgınlığı yapmayız ya..." demeyi de ihmal etmedim.
Sayfa 253Kitabı okudu
Örneği yine TRT'den vereyim: Bizim asansörlerde her katta bir anons duyulur: Kat 1, kat 11 gibi. Bunu ilgili dâireye söyledim. "Biz Türkçe'de 1. kat deriz, 11. kat deriz. Bu kelimeleri de ayırmadan söyleriz. Sizin koyduğunuz ses "kat" deyip duruyor, sonra "bir" diyor. Vurgular da yanlış çıkıyor. Kaç türlü hatâ var." dedim, "Firmadan öyle geldi." dediler, aldırmadılar. Israr ettim: "Burası örnek bir kurum, en azından gelen gidene utanmayalım, düzelttirin!" dedimse de çok şey gibi bunu da anlatamadım.
Sayfa 252Kitabı okudu
Reklam
Türkçe'de Tv1 denmez, 1.Kanal veya 1. Tv demek lâzım
Sayfa 251Kitabı okudu
Meselâ, Arapça salat demedik, Farsça namaz dedik. Savm demedik, Farsça'dan rûze'yi oruç şeklinde Türk sesiyle aldık. Peygamber, abdest ve günah gibi daha onlarca kavramı Farsça'dan aldık. Allah-Tanrı karşılığı Hüdâ kelimesini de onlardan aldık.
Sayfa 240Kitabı okudu
Bu gün gibi hatırımda İlk gün, ilk ders, ilk hece Şiirler yazmak için öğrendiğim Güzel Türkçe... Ziyâ Osman Saba
Sayfa 229Kitabı okudu
Ben Türkçenin ezeli bir âşığıyım. Hepimiz öyle değil miyiz? Türkçeyi muhtelif devirlerinde, muhtelif libaslarla, muhtelif şekillerde gördüm ve sevgilimi o şekiller, o libaslar altında kendi cevherinde sevdim. Ben eski Bâbiâlî kâtiplerinden işittiğim süslü dili sevdiğim gibi, Aksaray'da karpuz sergisinde müşteri ayartmak için çığırtkanlık eden Türk delikanlısının türlü zarâfetlerle dolu olan Türkçesini de sevdim. Ben divan edebiyâtının gazelleriyle mest oldum. Fakat sevgili İzmir'imin ismini yâd ettikçe ciğerimi sızlatan sevgili İzmir'in İkiçeşmelik kızının incir işlediği esnada okuduğu Türkçe şarkıyı da mest oldum. Ben, o sevgiliyi, atlas şalvarıyle, başının üzerinde altın işlenmiş takkesi ile gördüm. Ben onu (perişan gönüllü şairin): O gül endam bir al şâle bürünsün yürüsün Ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün yürüsün beytinde olduğu gibi, bir şala sarılıp büründüğünü görerek de sevdim. Sonra üç peşli entârisiyle, canfes terlikleriyle salınırken yine gördüm, yine sevdim. Başında hotozu, belinde kuşağı, sedef kakılı serîri üzerinde uzanmış yâhut Sa'dâbâd'da, Göksu'da seyrâna çıkmış hâliyle gördüm, yine sevdim. Fakat tabiatta her şey tekâmülden, inkılâptan ibâret olduğu için, her devrin zevki de birbirinin aynı olmuyor. Ben son devrin, İpekiş'in kelebek kanadı kadar ince, zarif, dört metrelik kumaşı ile giyinmiş, başında küçücük beresiyle bir rüzgâr gibi kaldırumlar üzerinde seke seke giden ve rüzgâr mı onu götürüyor, o mu rüzgârı götürüyor diye insanı şüpheye düşüren hâliyle de Türkçeyi gördüm ve sevdim. Hâlid Ziya Uşaklıgil
Sayfa 228Kitabı okudu
172 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.