Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İmam-ı Rabbani

Necdet Tosun

En Yeni İmam-ı Rabbani Sözleri ve Alıntıları

En Yeni İmam-ı Rabbani sözleri ve alıntılarını, en yeni İmam-ı Rabbani kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ölmek felaket değildir. Öldükten sonra başına gelecekleri bilmemek felakettir.
Allah sevdiği kulunu rastgele birine sevdirmez ...
Reklam
Çünkü içinde sırrında gizli olanı ıslah edersin.
Günahkârın boynunu bükmesi, ibadet edenin göğsünü kabartmasından daha iyidir.
Tam olarak aynı şeyi düşüyorum.
*** İmâm-ı Rabbânî’nin eserlerini okumaya başlamadan önce, onun fikirlerini özetle ve sistematik olarak işleyen bir eserin okunması faydalı olacaktır. Elinizdeki bu eserin sağlayacağı en önemli katkılardan biri de budur.
“Gavs-ı A‘zam (rahmetullahi aleyh) Fütûhu’l-gayb’ıyla bana bir üstad ve tabip ve mürşid olduğu gibi, İmam-ı Rabbânî de (rahmetullahi aleyh) Mektûbât’ıyla bir enîs (dost), bir müşfik, bir hoca hükmüne geçti.” Bediüzzaman Said Nursi (k.s)
Reklam
İki güzel :)
*** Ahmed Sirhindî, Ekber Şâh’ın Dîn-i İlâhî adındaki gayr-i İslâmî akımıyla, Bedîuzzamân da çağın ateizmiyle mücâdele etmiş, her ikisi de insanları Kur’ân ve sünnete çağırmışlardır.
Ve daha niceleri
Kafkaslarda Ruslara karşı yürütülen millî mücadelenin önderliğini yapan Şeyh Şâmil’in de Müceddidiyye’nin kolu olan Hâlidiyye’ye mensup olduğu bilinmektedir. Cezâyir’de Fransızlara karşı yürütülen millî mücadelenin komutanı Emîr Abdülkâdir el-Cezâirî (ö. 1883) 18 yaşlarında iken Müceddidiyye’nin Hâlidiyye kolunu kuran Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’ye intisap etmiştir. Öte yandan Afganistan’ın Rus işgali döneminde kurulan millî mücadele kurumlarından Cebhe-yi Necât-ı Millî’nin başında Ahmed Sirhindî’nin neslinden Sıbgatullah Müceddidî bulunmuştur.
Müceddid-i Elf-i Sânî
*** “Yüzyılın müceddidi başka şeydir, bin yılın müceddidi başka. Bunların arasındaki fark, yüz ile bin arasındaki kadar, hatta daha büyüktür.”
“Ey oğul! Bu öyle bir zamandır ki, eski ümmetlerde böyle zulmet dolu bir vakitte ülü’l-azm (büyük) bir peygamber gönderilir, o da yeni bir dini ihyâ ederdi. Bu ümmette ise, -ki ümmetlerin sonuncusudur, peygamberi de son peygamberdir ve âlimleri İsrâiloğulları’nın peygamberleri mertebesindedir- âlimlerin varlığı peygamberlerin varlığı yerine geçer. Bu sebeple her yüzyılın başında şeriatı ihyâ etmek için bu ümmetin âlimlerinden bir müceddid (yenileyici) tâyin edilir. Özellikle eski ümmetlerde ülü’l-azm peygamberin vakti olan böyle bir zamanda tam mârifet sahibi bir âlim lâzımdır ki eski ümmetlerin ülü’l-azm peygamberinin yerine geçsin.”
Reklam
Sirhindî’ye göre, âlimlerin âleme aslî vücûd (gerçek varlık) nisbet etmeleri, varlık konusunda mümkin olan âlemi, vâcib olan Allah’a ortak etmek olacağı için doğru değildir. Öte yandan sonraki döneme ait (müteahhirîn) birçok sûfînin mümkini (âlemi), vâcibin (Allah’ın) aynı bilmesi de doğru değildir. Sirhindî bu iki görüşü, iki ayrı uç olarak telâkki etmekte, kendisini ise bunların ortasında görmektedir. Zira o, âlimler gibi âleme aslî vücûd değil zıllî (gölge) varlık nisbet etmektedir. Yine o, bazı sûfîler gibi âlem ile Allah’ı bir görmediği gibi, âlemin hayal ürünü olduğunu da kabul etmemekte, haricî varlığı bulunduğunu söylemektedir.Sirhindî, varlık konusunda âlimler ile sûfîler arasında bulunduğu, bu iki grubun ihtilâf hâlinde görünen fikirlerini lafza indirgeyip birbirine yakınlaştırdığı, böylece bu iki grup arasında bir “köprü” olduğu düşüncesiyle kendisini “Sıla” (köprü, irtibât) olarak adlandırmıştır. Bazı Müceddidîler “sıla” kelimesinin “Benim ümmetim içinde, kendisine sıla denen bir kişi gelecektir. Onun irşâd ve şefâatiyle birçok insan cennete girecektir.” hadisinden mülhem olduğunu ifade etmişlerdir.
Sirhindî’ye göre âlimler ile sûfîler arasındaki ihtilâfların hepsi bu şekildedir; yani hakîkî değil lafzîdir, birbirinin terminolojisini yanlış anlamaktan kaynaklanır.
Derin sorular.
İmâm-ı Rabbânî Ahmed Sirhindî’nin vahdet-i vücûd ehlinden ve bu düşünceden ayrıldığı temel konu şudur: Vahdet-i vücûd ehline göre âlem Allah’ın isim ve sıfatlarının gölgesidir, ancak bu gölge asıldan farklı değildir. Ahmed Sirhindî’ye göre de âlem gölgedir. Ancak bu gölge, asıldan farklıdır. Bir şeyin gölgesi onun aslı olamaz. Âlem gölge olmakla birlikte gerçek bir varlığı bulunmaktadır, hayal ürünü değildir. Bir başka ifadeyle, vahdet-i vücûd ehli, âlem (evren) için dört sıfat zikrederler. Onlara göre âlem; “vehim”, “hayal”, “aynadaki yansımalar” veya “gölgeler”dir. Nitekim Abdurrahman Câmî bir şiirinde bunu şöyle ifade etmiştir: “Kâinâttaki her şey vehim veya hayal veya aynalardaki akisler veya gölgelerdir.” İmâm-ı Rabbânî bu sıfatlardan son ikisini (akis ve gölge) kabul eder. Ancak, ilk ikisinin (vehim ve hayâl) kullanılmasına gönlü razı olmaz. Bunların yanlış anlamaya müsâit olduğunu düşünür. Çünkü halk, “hayal” kavramını hiçbir gerçekliği olmayan ve zihnin ürettiği bir şey olarak algılar. “Eğer âlem ve insanlar, zihnin ürettiği bir şey ise âhiretteki mükâfat ve ceza kime olacaktır?” sorusu cevapsız kalacaktır.
Ahmed Sirhindî’ye göre cehrî zikir ruhsat, hafî zikir ise azîmettir. Nakşbendîler azîmet yolunu tercih ettikleri için hafî zikri esas almışlardır.
Allah Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmak yolundaki her şey zikre dahildir. Şartlarına uyularak yapılan alışveriş de zikirdir... Ancak Allah Teâlâ’nın bizzat ismi ile yapılan zikir daha süratli tesir eder, O’nun sevgisini doğurur ve çabuk kavuşturur.
50 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.