İnsan ve Sembolleri kitaplarını, İnsan ve Sembolleri sözleri ve alıntılarını, İnsan ve Sembolleri yazarlarını, İnsan ve Sembolleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kendi yaşamının daha derin bir anlamı olduğu duygusu insanı, yalnızca almak, vermek durumunun üstüne yükseltir. Bu duygu yoksa insan zavallı ve yitiktir.
İnsan, bir anlamı olduğuna kani olduğu zaman dayanılmaz acılara katlanabilir; ancak bütün şanssızlıkların doruğundayken "aptalın birinin uydurduğu bir masal" içinde yer aldığım kabul etmek zorunda kalırsa yıkılır.
Bir yerlerde, varoluşun en dibinde, nereye gidilmesi, ne yapılması gerektiği sorularının yanıtı aslında durur. Ama çoğunlukla, bizim “ben” adını verdiğimiz soytarı öyle bir gürültü çıkarır ki içimizdeki sesi duyamayız.
İnsan, bir anlamı olduğuna kani olduğu zaman dayanılmaz acılara katlanabilir; ancak bütün şanssızlıkların doruğundayken “aptalın birinin uydurduğu bir masal” içinde yer aldığını kabul etmek zorunda kalırsa yıkılır.
Komünist dünyanın elinde büyük bir mit bulunuyor. Bu mit her şeyin bolluk, bereket halinde olduğu, büyük, adaletli ve akıllı bir sahibin herkesi bir çocuk yuvasındaki gibi yönettiği bir altın çağ ya da cennet hakkındaki arketipsel düştür. Bu kudretli arketip infantil bir bir biçimde ele alınmıştır ama sırf bizim daha üstün olan durumumuzla karşı karşıya kaldı diye ortadan kaybolmaz. Hatta biz onu kendi çocuksuluğumuzla destekliyoruz bile. Çünkü bizim batı dünyamız da aynı mitolojinin elinde bulunuyor. Farkında olmadan biz de bir refah devletine, dünya barışına, insanların eşitliğine, insan haklarına, adalete, gerçeğe ve -bunu isterseniz pek yüksek sesle söylemeyelim-yeryüzündeki tanrının egemenliğine inanıp duruyoruz.
Acıklı gerçek ise insanların yaşamının gece ve gündüz, doğum ve ölüm, mutluluk ve sefalet, iyi ve kötü gibi uzlaşmaz karşıtların karmaşık bir kompleksinden ibaret olduğudur. Üstelik bunlardan herhangi birinin günün birinde karşıtına galip gelip gelmeyeceğini de bilemiyoruz. İyinin kötüye, sevincin acıya galip geleceğinden emin değiliz. Yaşam bir savaş alanıdır, öyle de kalacaktır; öyle olmasaydı hiçbir şey varlığını sürdürmezdi.
İspat edilemeyen düşünceleri gene de beslemek zorundayız. Yani bunlar faydalı olduklarını göstermişlerdir. İnsan, yaşamına bir anlam sağlayan, evrende kendisine bir yer bulmasına yardımcı olan varsayımlara ve inançlara mutlaka muhtaçtır. İnsan, bir anlamı olduğuna kani olduğu zaman dayanılmaz acılara katlanabilir; ancak bütün şanssızlıkların doruğundayken "aptalın birinin uydurduğu bir masal" içinde yer aldığını kabul etmek zorunda kalırsa yıkılır.
Zamanımızda her türlü dine güvenini yitirmiş milyonlarca insan bulunmaktadır. Bu insanlar dinlerini artık hiç anlayamıyorlar. Yaşam din olmadan da hiç bozulmadan sürüp gittiğinden, bu kayıp hemen hiç fark edilmeden kalıyor. Ne ki acılarla karşılaşıldığında durum değişiyor. O zaman insan bir çıkış aramaya, yaşamın anlamı ile şaşırtıcı ve acı deneyimleri üzerinde düşünmeye başlıyor.
Çok eski zamanlardan beri insanların bir yüce varlığa (bir ya da birkaç) ve ölümden sonraki bir dünyaya ilişkin düşünceleri vardı. Ancak bugün bu tür düşünceler olmadan da yaşayabileceklerini düşünüyorlar. Tanrının gizli tahtını bir radyo teleskopla keşfedemediğimiz, sevgili ebeveynimizin az çok bedensel biçimleriyle hâlâ yakınlarımızda bulunduklarına inanmadığımız için, insanlar böyle varsayımların saçma olduğunu düşünüyorlar. Oysa bu tür kavramlar ilk çağlardan beri insanların yaşamlarına yoldaşlık etmişlerdir. Bugün bile her fırsatta bilincimizi zorlamaktadırlar