"İnsanoğlu, her adımını mezardan uzaklaşmak için atar. Yine de her adımda mezara biraz daha yaklaşır. Her nefesini ömrü uzatmak için alır fakat yine de her nefes alışta ömründen bir nefes eksilir."
Şane ger kâkülünün bir teline verse zarar,
Çüb-t simşad biten yerleri sûzân ederim.
(Tarağın, saçının bir teline zarar verse,
O tarağın yapıldığı ağacın yetiştiği yerleri yakarım.)
Utanma ve aşırı isteme arasında gidip geliyordu. İki mıknatıs arasında kalmış bir metal parçası gibiydi... Bu ızdıraptan bir an önce kurtulmak istiyordu.
(Hatta kendilerini insan zanneden, ama gerçek araştırılınca bitkilerden farkları, sadece kendi istekleriyle yer değiştirebilmekten ibaret bulunan birtakım beylerimiz de ötede beride rastladıkları hanımlara yeşillenmeye çalışırlar.)
İnsanoğlu, uygar dünyanın rahatlık ve lezzetlerine ne kadar alışırsa alışsın, yine arada sırada ilkel insanlar gibi, kırlarda oturmak isteğini bütün bütün unutamıyor.
Yumuşak başlılığı ve şefkati sayesinde, yaradılışında da zaten var olan saflık ve nezaket o kadar kuvvetlenmişti ki, terbiyesine ve davranışlarına bakanlar kendisini âdeta bir melek zannederlerdi.