Morel şöyle der: "her daim dikkat etmişimdir ki taklitin ne kadar güçlü olduğu olağandışı bir suçun anlatılmasından ya da okunmasından kaynaklanan izlenim, tamamen aklı başında olan kişiler arasında benzer bir eyleme neden olacak kadar güçlü değildir."
Öyleyse, evlilik nedir? Cinsel ilişkiyi içeren fiziksel temas yani cinsel birleşmenin bir düzenlemesidir ama fiziksel isteğin temelini oluşturan uygarlığın aşamalı olarak aşıladığı bir çeşit duyguyu içerir. Çünkü bizim için aşk organik bir olgudan ziyade zihinsel bir olgudur. Bir erkeğin bir kadında dikkat ettiği şey yalnızca cinsel bir dürtünün tatmini değildir. Her ne kadar bu doğal meyil tüm cinsel gelişmenin tohumları da olsa, çeşitli ve sayısız olan estetik ve ahlaki olgularla birlikte gitgide daha karmaşık bir hale gelir.
Elbette , katıksız sevincin normal duygu durumu olduğunu düşünmek yanlıştır. Birey eğer tamamen kedere karşı dayanıklı hale gelmezse yaşayamaz. Birçok üzüntü ile sadece kabullenerek başa çıkabilir. Doğal olarak bunlardan kaynaklanan sevinçlerde bir tür melankolik karaktere sahiptirler. Yani melankoli sadece hayatta çok fazla yer işgal ettiğinde hastalıklı hale gelir. Fakat yaşamdan tamamen dışlandığında da aynı derecede hastalıklıdır. Aşırı sevinçler zıttı ile hafifletilmelidir. Sadece bu koşulda ölçüsünü kaybetmez ve gerçeklik ile uyum içerisinde olur. Bireyler kadar toplumlarda da durum aynıdır. Çok neşeli bir ahlak gevşek bir ahlakdır; sadece çökmüş toplumlarda görülür ve onların arasında gözlemlenir.
Eğitim, toplumu kısa formlarda taklit eder ve yeniden üretir. Toplumu yaratmaz. İnsanların kendisi sağlıklı bir durumda olduğunda eğitim de sağlıklı olur. Fakat kendisini değiştiremediğinden onunla birlikte yozlaşır.
İntihar en üst dereceye ne kışın ne de sonbaharda erişir; en çok intihar edilen mevsim doğanın en güler yüzlü, sıcaklığın en tatlı olduğu aylardır. İnsanoğlu kendi isteğiyle yaşamdan, yaşamın en kolay olduğu sırada ayrılıyor.