Hayata ‘tutunmak’ başka, hayatı ‘sevmek’ bambaşka bir şeydir. Hayat yerine ölüme, tahripkârlığa ve yozlaşmaya eğilimi olan bir kişilik tipinin de var olduğunu göz önünde bulunduracak olursak bu husus daha da belirgin hale gelebilmektedir.
Erkeğin esas korkusu başarısızlık ya da kendinden beklenen performansı gösterememek ise onu bu huzursuzluktan kurtaracak olan dürtü prestij sahibi olma arzusudur. Erkek sürekli olarak kendi kendine, sevdiği kadına, diğer tüm kadın ve erkeklere kendini ispatlamayı, kendinden beklenen her şeyi yerine getirdiğini göstermeyi derinden arzulamaktadır. Cinsel açıdan başarılı olamama korkusuna karşı kendini güvence altına almaya çalışmakta, bunun için de irade gücü, fiziki güç ve zekâ gibi başarıya ulaşmak için gerekli olan hayatın diğer tüm alanlarında rekabet halindedir. Prestij elde etmek için duyulan bu şiddetli arzuyla çok yakından bağlantılı olan bir husus da diğer erkeklere karşı gösterilen rekabetçi tavırdır. Başarısız olma ihtimaline karşı bir erkek kendini diğer erkeklerden daha iyi olduğunu kanıtlamak zorunda hissetmektedir.
Çağdaş insan boş vakitlerinin büyük bir kısmını pasif bir şekilde geçirmektedir. O artık ebedi bir müşteridir; içecek, yiyecek, sigara, ders, seyahat, kitap, film "satın almakta”; tüm bunları tüketmekte, yiyip yutmaktadır. Dünya onun iştahını tatmin etmek için büyük bir nesne; büyük bir şişe, büyük bir elma, büyük bir memedir. İnsanoğlu süt çocuğu haline gelmiştir, sürekli olarak beklenti içindedir ve sürekli olarak hayal kırıklığına uğramaktadır.