Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İslam Hukuku

Ekrem Buğra Ekinci

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Eski Şeriatler
Üçüncü bir kavle göre, eski şeriatlerin hükümlerinden, Kur'an ve sünnette haber verilip neshi sâbit bulunmayanlar, Hazret-i Muhammed'in şeriati hâline gelir. Hanefilerden Ebû Mensur, Kâdi Ebû Zeyd, Serahsî ve Pezdevî ile müteahhirîn ulemâsının tamamı böyle düşünmektedir. Hanefî mezhebindeki muhtar kavil de budur. Hazret-i
Sayfa 153Kitabı okudu
Kocanın, karısına "istediğin yere git!" demesi kinayedir. Bu söz, boşanma niyetiyle söylemişse, boşanma gerçekleşir ; değilse gerçekleşmez.
Sayfa 167Kitabı okudu
Reklam
İstihsan üç mezhebde de delil olup; Şâfi'î mezhebinde değildir. Hatta İmam Şafi'î bunu reddetmek için İslâm hukuk metodolojisine dair yazmış olduğu Risâle adlı kitabında uzun bir bahis kaleme almıştır. Buna rağmen, bilhassa sonraki Şafi'î hukukçularının istihsana çokça müracaat etmişlerdir. Bu da İmam Şâfi'î'nin keyfi maksadlarla yapılan ve istihsana benzeyen tatbikata muhalif olduğunu göstermektedir. İslâm hukukçuları, bilhassa Hanefiler istihsanı neredeyse kıyastan daha çok kullanmışlar ve buna doğrudan istihsan adını vermekten kaçınarak, yerine göre, "örf yoluyla istihsan", "zarûret yoluyla istihsan" veya "maslahat yoluyla istihsan" demeyi tercih etmişlerdir. Bu sebepledir ki, örf, maslahat, zarűret, sedd-i zerâyi', umumî belvå gibi deliller, Hanefî mezhebinde müstakil delil olmaktan ziyade, istihsan serlevhası altında hükümlere esas teşkil eder.
Sayfa 129Kitabı okudu
Tefsir Yapanın Bilmesi Gereken İlimler
Kur'an-ı kerîmin mânâsını anlayabilmek için sarf, iştikak, nahv, kitâbet, iştikak-ı kebir, lügat, metn-i lügat, belâgat (beyân, meânî, bedî'), inşa' ve haber gibi on iki âlet ilmini ve ayrıca usûl-i tefsîr, mantık gibi ilimleri iyi bilmekle beraber, âyetlerin ibâre, işâret, delâlet, tazammun, iltizâm ve iktizâ cihetinden mânâlarını (tefsîr metodlarını); esbâb-ı nüzûlü (yani her âyetin ne zaman, ne sebep-ve kimler için nazil olduğunu); âyetlerin hangi hadislerle ve nasıl izah edildiğini; nâsih ve mensûhu (yani geçici hükümleri); cerh ve ta'dîli (yani rivayet ehlinin hâlini) iyi bilmek; ilm-i kalbde mütehassis olmak lazımdır. Bu ilimlere málik olmayan kimsenin, tefsîr yapması câiz değildir. Yaparsa, kendi görüşü ile yapmış olur ki, hadis-i şerîf ile men edilmiştir.24
Sayfa 93 - 24)Taşköprüzáde, 412-413; Sava Paşa, 1/77; Bilmen, Tefsir Tarihi, 1/123-140. Bu hususta etraflı malumat için bkz. Suat Yıldırım: Peygamberimizin Kur'anı Tefsiri, İst. 1983.öKitabı okudu
İmam Nikahı!
İslâm hukukunda hükümlerin dinî mahiyetinin bulunması, akidlerin dinî olması, bunların sıhhati için mutlaka din adamlarının huzurunda yapılacağı mânâsına gelmemelidir. Evet, İslâm hukukunda nikâh akdi, dinî bir akiddir. Ancak Hristiyanlıkta olduğu gibi, bunun bir din adamı huzurunda yapılması, sıhhati için lâzım değildir. Buna imam nikâhı adının verilmesi daha ziyade Anadolu'ya mahsus fiilî bir vaziyettir. Tatbikatta halk, ehemmiyetine binâen nikâh akdinde, nikâhın ahkâmını en iyi bildiğini düşündüğü imamların bulunmasını tercih etmiştir. Bilahare de (Selçuklulardan itibaren) nikâhlardan haberdar olmayı isteyen devlet, imamları bu iş ile vazifelendirmiştir. Bu, nikâhın şartı değildir. Hükümetin aradığı bir isbat ve emniyet şartıdır. Binaenaleyh imam olmayan birisinin kıydığı nikâh sahih olduğu gibi, hiç kimse kıymaksızın, tarafların iki şâhid huzurunda birbirine uygun irade beyanları ile de nikâh akdi kurulur; ancak iş mahkemeye düştüğünde, kâdılar bu dâvâya bakmaz. İmamlar, devlet memuru olmayıp; câmi vakıflarının mütevellisi tarafından tayin edilen ve maaşlarını vakıf gelirlerinden alan hususî vazifelilerdir. İslâm hukuku, Hristiyan Kanonik hukukta olduğu gibi, bir ruhban sınıfı kabul etmiş değildir. İslâm hukuku hükümlerindeki dinîlik, tasarruflara bağlanan hükümler ve bunların âhiretle alakası cihetindendir ki bu da daha ziyade ferdî mahiyettedir.
Ebu Hanife:Nass Akla Tercih Edilir
İctihadlarında yeri geldikçe sık sık kıyasa müracaat etmesiyle tanınan İmam Ebû Hanife'yi, aklı nakle tercih etmekle itham edenler olmuştu. Hatta Oniki imam adı verilen büyük âlimlerden Muhammed el-Bakır (bir rivâyette Hazret-i Hasen'in oğlu Muhammed) ile görüşmelerinde, İmam Bakır, "Sen aklı nakle tercih ediyormuşsun?" diye sitemde bulunmuş: İmam Ebû Hanîfe de, "Allah saklasın!" dedikten sonra, "Kadın mı daha zayıftır, erkek mi? Namaz mı daha faziletlidir, oruç mu? Bevl mi daha pistir, meni mi?" şeklinde üç sual sormuş; bunlara "Kadın daha zayıftır. Namaz daha faziletlidir. Bevl daha pistir" istikametinde beklediği cevapları aldıktan sonra: "Eğer ben nakli değil de aklı esas alsaydım; kadına, kendisinden fiziken daha güçlü olan erkeğin iki katı kadar miras hissesi verirdim. Kadınlara hayız zamanlarında kazâya kalmış oruçlarını değil de, bundan daha faziletli bir ibâdet olan namazlarını kaza etmelerini emrederdim. Meniden daha pis olan bevilden sonra gusledilmesini, meniden sonra ise yalnızca abdest alınmasını ictihad ederdim" demiştir. Bu cevabını İmam Bakır beğenmiş ve bu yolda devam etmesini söylemiştir. İmam Ebû Hanîfe, bir başka sefer de "Akıl nakilden üstün olsaydı, unutarak oruç yemeyi, hatâen yemeye kıyas eder ve orucun bozulacağını söylerdim. Ne var ki hakkında hadîs vârid olmuştur. Binâenaleyh nass, akla tercih edilir" demiştir.3
Sayfa 44 - 3)Ebû Zehra, Ebû Hanîfe, 262, 369Kitabı okudu
Reklam
Şer'i Hükümlerin Beş Maksadı
İslâm hukukunun muhafazasını gaye edindiği beş menfaat (maslahat) vardır. Yani şer'î hükümler, bu beş maksaddan birinin tahakkuku için konulmuştur Bunlar, dinin, aklın, canın, malın ve neslin muhafazasıdır. Misal olarak, dinin muhafazası gayesinin tahakkuku için cihâd; canın muhafazası için kısas ve ta'zir cezaları; neslin muhafazası için nikâh meşru kılınmış; aklın muhafazası için şarap içmek ve malın muhafazası için de kumar ve hırsızlık yasaklanarak bunları cezalar getirilmiştir. İslâm hukukunun bütün hükümleri, bu beş gayeden birisini yerine getirmeye müteveccihdir (yönelmiştir). Müctehid hukukçular, hakkındı nass olmayan meselelerde ictihad ederken bu gayeleri gözettiği gibi; kendisine mahdud teşrî salâhiyeti (sınırlı yasama yetkisi) verilmiş olan hükümdar da İslâm hukukunun sükût ettiği sahalarda kâide koyarken bu çerçevede hareket etmek mecburiyetindedir. Nitekim "Raiyye, yani teba üzerine tasarruf maslahata menutdur" (Mecelle, m. 58).
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.