Görülüyor ki İslâm hukukunda bazı cezalar ağırdır. Ancak nasıl ki bazen kangren olan uzvun kesilmesi gerekiyorsa, Şâri' de muayyen bazı suçları cemiyet için bir hastalık kabul etmiş; bu hastalıkların ilacını böyle takdir etmiştir. İslâm hukuku nasslarında, dokuz tane suç ve cezâ tayin edilmiştir: Zinâ, zinâ iftirâsı, hırsızlık, şarap içme, yol kesme, irtidad, devlete isyan, adam öldürme ve müessir fiil. Bu cezaların tatbiki de çok sıkı şartlara bağlanmıştır. Bu şartlar oluşmadıkça, bu cezaların infazı mümkün değildir. Nitekim zinā cezasının tatbiki son derece zordur. Hırsızlık suçunda cezânın tatbiki de, suçluya tanınan bazı haklardan ötürü oldukça sınırlıdır. Öte yandan haddler denilen ve cezâsı nasslarla tayin edilen suçlar, işlenmemesi için lâzım gelen ictimâî tedbirler alındığı için ve bütün unsurlarıyla tahakkukunun da zor olması sebebiyle marjinal suç ve cezâlar olarak kalmıştır.
Nassların tayin ettiği bu cezalar tatbik edilemeyince, bahis mevzuu suçlar başka birer suça dönüşür. İslâm hukuku, bunların dışında bir takım suçlar tesbit etmişse de bunların cezalarını zamanın ve zeminin şartlarını nazara alarak hükümetin tayin etmesini istemiştir. Hükümdar, bu şartları ve cemiyetin de menfaatini gözönünde bulundurarak, İslâm kaynaklarında bulunmayan suç ve cezalar ihdâs edebilir. Osmanlı padişahları, kânunnâmeler adıyla ısdår ettikleri hukuk metinlerinde, İslâm hukukunun kendilerine verdiği salâhiyet çerçevesinde, suç ve cezalar koymuşlardır. Dolayısıyla İslâm ceza hukukunun büyük kısmı, zannedilenin hilafına, beşerî kaynaklıdır.