Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

İslam Hukuku

Ekrem Buğra Ekinci

İslam Hukuku Gönderileri

İslam Hukuku kitaplarını, İslam Hukuku sözleri ve alıntılarını, İslam Hukuku yazarlarını, İslam Hukuku yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Köleliğin Sonu
Ortaçağ'daki serfler (toprağa bağlı köleler) de nazara alınırsa, Avrupa'da kölelik öteden beri çok yaygındı. Köleler, hemen hiçbir insanî hakka malik olmadıkları gibi, en ağır işlerde ölesiye çalıştırılırlardı. Fransız ihtilälinden sonra Batı Avrupa'da beyaz köle adedi çok azalmıştı. Ancak Doğu Avrupa'da bilhassa Rusya'da
E-İstilad
Efendisinin câriyesiyle karı-koca hayatı yaşaması câizdir. Bunun için ayrı bir nikâh lâzım gelmediği gibi, bir sayı sınırı da yoktur. Buna istifraş veya teserri; böyle câriyeye de müstefrişe veya sürriyye yahud odalık denir. Bir câriye, efendisinden çocuk doğurursa, buna istilâd denir. Bu çocuk doğumundan itibaren hürdür ve nesebi normal şartlarda efendiye bağlıdır. Bu câriye de ümmü veled yani çocuk annesi olur. Artık bir başkasına satılamaz. Efendisi vefat eder etmez, kendiliğinden hürriyetine kavuşur. Diğer hukuk sistemlerinde, bu halde câriye hürriyetini kazanamadığı gibi, efendiden doğan çocuk da köle sayılırdı. İstilâdın sübūtu için istifraş, yani efendi ile fiili münasebetten başka, di've lâzımdır, yani efendinin çocuğu reddetmemiş olması şarttır. Ümmü veled, başkasıyla evlendirilse bile, statüsünü kaybetmez. Mâlikî'de rızası dışında başkasıyla da evlendirilemez.
Reklam
İslam Tarihinde Kölelik
Kölelik, İslâm hukukunda hukukî ehliyeti tahdid eden hallerden biri olarak kabul edilmiştir. İslâm hukuku ilk defa kölenin insan olduğunu ve Allah huzurunda bütün insanların eşitliği prensibini getirmiştir. Dolayısıyla kölelere fena muamelede bulunmak yasaklanmış; efendiye kölesine kendi yediğinden yedirme, ayrıca elbise ve mesken ihtiyacını
Köleliğin Menşei
Köleliğin çok eski kavimlerde de bulunduğu; bunu İslâmiyet'in ihdas etmediği bellidir. Maamafih bu müessesenin kaldırılmasını, siyasî, sosyal ve iktisadî sebepler dolayısıyla uygun görmeyip, onu ıslah ettiği, kölelerin hukukî ve sosyal vaziyetlerini düzelttiği de bir hakikattir. Eski cemiyetlerde, kölelik neticesini doğuracak pek çok yol
5-KANUN YOLLARI (TEMYİZ)
Şer'i hukukta mahkemeler prensip itibariyle tek derecelidir. Hüküm verildikten sonra hatâ veya yeni deliller ortaya çıkarsa, yahud gıyâbında hüküm verilen taraf gelir ve def'-i dâvâda bulunursa muhakeme tekrar edilebilir. Usûlüne ve hukuka uygun olarak verilmiş bir hükmü, başka bir hâkim veya merci bozamaz. Bir kadının usûlüne uygun
3-DAVANIN CEREYANI
Teşkil-i tarafeyn olunmadan, yani taraflar hâkim huzurunda hazır edilmeden dâvâya girişilemez. Önce dâvâ açana şikâyeti, sonra da dâvâlıya buna vereceği cevap sorulur. Dâvâlı iddiayı ikrar ederse, hâkim dâvâcıya hak verir. Dâvâlı iddiayı inkâr ederse; hâkim dâvâcıdan şâhid ister. Dâvâcı iddiasını şâhidlerle isbat ederse, hâkim dâvâlıya, şâhidler
Reklam
Kadınların Şahitliği
Şahidlik nisâbı, çeşitli ihtimallere göre bizzat Kur'an-ı kerîmde tanzim olunmuştur. Zinâ haddinde dört, diğer haddler ve kısas için iki erkek şâhid lâzımdır. Mâlî haklarla nikâhta iki erkek veya bir erkek ile iki kadın aranır. Taraflardan birisi zimmî ise, şâhidler de zimmî olabilir. Bu nisâbın aranması, erkekle kadın arasında eşitsizlik olduğu için değildir. Nitekim kadınlar arasında işlenen cinayetlerde; doğumun zamanı ve bekâretle alakalı sadece kadınların bilebileceği hususlarda; ayrıca şâhidlerin tezkiyesinde, suların temizliği, kıblenin istikameti, kesilmiş hayvanın leş olup olmadığı gibi (şeriatin çok daha ehemmiyet atfettiği) dinî mevzularda tek kadının şahidliği kabul edilmektedir. İnsanların birbirine üstünlüğünün ancak takvâ, ilim ve cihâd ile olduğunu Kur'an-ı kerîm bildirmektedir. Bir kadının şahidliği, ancak kendisini teyid eden bir başka kadının beyânıyla uyuşması hâlinde makbul olur, demektir. Böylece kadınlar, külfetli bir iş olan şahidlikten korunmuştur. Bunun bir sebebini de o zamanlar İslâm cemiyetinde kadınlarla erkeklerin birbirinden ayrı mekânlarda yaşamakta oluşunda aramalıdır. Bir kadının, erkekler arasında cereyan eden hukukî muamele ve hadiselerden hakkıyla haberdar olması beklenmezdi.
Ta'zir Cezaları Beşeri Orijinlidir
Ta'zîr, azarlamak, edeblendirmek demektir. Hadd ve cinâyet olmayan her suç ve günahta fâilin ta'zîr edilmesi (münasip bir cezâ ile cezalandırılması) hükümet ve hatta muayyen şartlarda cemiyetin her ferdi için meşrudur; hatta İmam Şafi'î dışındaki üç imama göre bir vazifedir. Ta'zîr suç ve cezaları üç kısımdır. 1-İslâm hukuku
Zina Haddi
Hadd suçu olan zinā, birbirleriyle evlilik ve mülkiyet gibi bir bağ bulunmayan iki tam ehliyetli, görebilen ve konuşabilen Müslüman veya zimmînin, isteyerek sarhoş olsa bile, kendi rızaları ile cinsî temasta bulunması ve bunu yaparken dört erkek, hür, adil Müslüman tarafından yakalanması demektir. Dolayısıyla tabiî olmayan cinsî münasebetler
Kasıt Harici Adam Öldürme Suçları
B-Şibh-i Amd ile Katl (Kasıt Benzeri Katl) Buna kasden öldürmeğe benzeyen katl de denir. Bu, katl âletleri ile olmayan öldürmektir. Küçük taş, küçük sopa ile döğerek veya İmam Ebû Hanife'ye göre kuyuya, dağdan, damdan aşağı atarak öldürmek böyledir. Şibh-i âmd ile katlde kaved lâzım gelmez. Kâtile keffâret yapması ve âkılesinin ağır diyet
Sayfa 324 - Kaved: Kısas Keffaret:60 gün aralıksız oruçKitabı okuyor
Reklam
Depremde Vefat Edenler İçin Müteahhidin Cezası
ee-Duvar Altında Kalma Esaslı yapılmış bir duvarın yıkılarak ölüme sebebiyet vermesi (cinâyetü'l- hait) hâlinde, duvar sahibine bir şey lâzım gelmez. Ancak duvar mâil-i inhidâm (yıkılmaya yüz tutmuş) halde yapılmış ise veya sonradan bu hâle geldiğini duvar sahibi biliyor veya tekaddüm olunmuş (kendisine ikazda bulunulmuş) ise, diyet ödemesi lâzımdır. Taşıdığı yük veya üzerindeki eşya bir başkasının üzerine düşerek ölüme sebebiyet verse, taşıyıcıya diyet lâzım gelir.
Sayfa 328 - Diyet, vaziyete göre kâtilin veya âkılesinin maktulün vârislerine vereceği para cezasıdır.Kitabı okuyor
F-Cezayı Düşüren Sebepler
a-Ölüm Suçlunun ölümü, bedenî ve şahsî cezaları düşürür. İmam Ebû Hanife'ye göre mâlî cezalar da düşer. Kısas edilecek uzvun yokluğu da bedenî cezayı düşüren bir sebeptir. Eski Mısır'da, ölülerin mezarından çıkarılarak cezalandırıldığı väkidir. b-Tövbe Suçu işleyip bitirdikten sonra nedâmet (pişmanlık) bildirip tövbe etmesi cezâyı düşürmez. Ancak hırâbe (yol kesme) ve bağy suçunda yakalanmadan önce gelip teslim olsa ve hırsızlık suçunda dâvâ mahkemeye intikal etmeden çaldığı malı sahibine iade etse hadd cezasından kurtulur. İrtidad suçunda nedâmet (tövbe) her halde cezâyı düşürür. İmam Şâfi'î ve Ahmed'den birer rivayette, muayyen bir zaman geçmesi aranmaksızın tevbe ile hadd suçları düşer. c-Af Şahıs haklarını ihlal eden katı, yaralama, hakâret gibi suçlarda, mağdurun veya velisinin afvetmesiyle ceza düşer. Bu kabil suçlarda hükümetin af salâhiyeti yoktur. Ancak suçluya ta'zîr cezası verilebilir. Amme haklarını ihlâl eden suçlar, hadd suçu ise hükümet bile afvedemez. Ancak taʼzîr suçu ise hükümetin vaziyete göre af salâhiyeti vardır. d-Sulh Kısas ve diyet cezalarında, suçlu ile mağdurun anlaşarak sulh olması, bu cezaları düşürür. Hadd ve ta'zîrde sulh mümkün değildir.
C-Cezaların Ağırlığı
Görülüyor ki İslâm hukukunda bazı cezalar ağırdır. Ancak nasıl ki bazen kangren olan uzvun kesilmesi gerekiyorsa, Şâri' de muayyen bazı suçları cemiyet için bir hastalık kabul etmiş; bu hastalıkların ilacını böyle takdir etmiştir. İslâm hukuku nasslarında, dokuz tane suç ve cezâ tayin edilmiştir: Zinâ, zinâ iftirâsı, hırsızlık, şarap içme, yol kesme, irtidad, devlete isyan, adam öldürme ve müessir fiil. Bu cezaların tatbiki de çok sıkı şartlara bağlanmıştır. Bu şartlar oluşmadıkça, bu cezaların infazı mümkün değildir. Nitekim zinā cezasının tatbiki son derece zordur. Hırsızlık suçunda cezânın tatbiki de, suçluya tanınan bazı haklardan ötürü oldukça sınırlıdır. Öte yandan haddler denilen ve cezâsı nasslarla tayin edilen suçlar, işlenmemesi için lâzım gelen ictimâî tedbirler alındığı için ve bütün unsurlarıyla tahakkukunun da zor olması sebebiyle marjinal suç ve cezâlar olarak kalmıştır. Nassların tayin ettiği bu cezalar tatbik edilemeyince, bahis mevzuu suçlar başka birer suça dönüşür. İslâm hukuku, bunların dışında bir takım suçlar tesbit etmişse de bunların cezalarını zamanın ve zeminin şartlarını nazara alarak hükümetin tayin etmesini istemiştir. Hükümdar, bu şartları ve cemiyetin de menfaatini gözönünde bulundurarak, İslâm kaynaklarında bulunmayan suç ve cezalar ihdâs edebilir. Osmanlı padişahları, kânunnâmeler adıyla ısdår ettikleri hukuk metinlerinde, İslâm hukukunun kendilerine verdiği salâhiyet çerçevesinde, suç ve cezalar koymuşlardır. Dolayısıyla İslâm ceza hukukunun büyük kısmı, zannedilenin hilafına, beşerî kaynaklıdır.
B-Ceza Çeşitleri
a-Bedení Cezalar İslâm hukukunda asli ceza, bedení cezâdır. Çünki bedenî ceza, ırkı, cinsiyeti, mâlî vaziyeti, ictimâî pozisyonu ne olursa olsun, herkeste aynı elemi hâsıl ettiğinden, adaletin tecellisine daha elverişli görülmüştür. aa-İdam İdam, ademe gönderme, yok etme mânâsına gelir. Hukuk ilminde, suçlunun mahkeme kararıyla öldürülmesini
A-Cezalandırmada Hâkim Prensipler
1-Cezâ, suçu önleyici mahiyette olmalıdır. Ağır suçlar için hafif cezaların verilmesi, bu maksadı bertaraf eder. Bu sebeple İslâm hukukunda, bilhassa bazı mühim suçlar için ağır cezâlar konulmuştur. Vâkıa bu cezaların tatbiki son derece zor şartlara bağlanmıştır ve İslâm tarihinde de nâdir infaz olunmuştur. Ancak cezaların ağırlığı, bahis mevzuu
192 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.