Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İslamcı Bir Şairin Romanı - Mehmet Akif

Mehmet Emin Erişirgil

İslamcı Bir Şairin Romanı - Mehmet Akif Gönderileri

İslamcı Bir Şairin Romanı - Mehmet Akif kitaplarını, İslamcı Bir Şairin Romanı - Mehmet Akif sözleri ve alıntılarını, İslamcı Bir Şairin Romanı - Mehmet Akif yazarlarını, İslamcı Bir Şairin Romanı - Mehmet Akif yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Neden, fakat, heyecanın ? Nedir yüzündeki yaş ? Sonunda yolcunu incitme, ey güzel yoldaş ! Hûda bilir ki dayanmaz , taş olsa bir sine , O gözlerinde dönen sağnağın dökülmesine, Hayır ! Yakar beni derdimle âşinâ çıkman , Bırak, ben ağlıyayım, sen çekil de karşımdan .
Yanık bağrında yıllardır, kanar mızrâbının yâdı, Gel ey bîçare Şarkın, Şarka küsmüş gitmiş evlâdı. Gel ey Peygamberin fevk-el beşer fıtratte evlâdı, Uyansın, gel ki, mızrâbınla Şarkın dalgın eb'âdı.
Reklam
Mülhid de Senin, kalb-i muvahhid de Senindir; İlhad ile tevhid nedir? Menşei hep bir. Öyleyse nedendir bu tefavüt arayerde? Esbab-ı tehalüf nedir efkâr-ı beşerde?
Merhaba arkadaşlar, "Mehmed Akif Ersoy Okuma Etkinliği" (#73989455) sona ermiştir. Etkinliğe katılım gösteren tüm okurlara teşekkür ederim. İnşallah herkes için güzel bir deneyim olmuştur. Etkinlik sürecinde sizlerden gelen inceleme ve alıntıların toplu hali aşağıda paylaşılmıştır. Keyifli okumalar dilerim.
O Kastamonu'nun bazı ilçelerine de gitmiş, hepsinde etrafında olanlara ve camilerde kürsü etrafında toplananlara hem Sevr Muahedesi'nin hükümlerini anlatıyor hem yeise kapılmanın fenalıklarını söyledikten sonra onları birleşmeye davet ediyordu; sonra “Cedlerimiz size dünya kadar büyük, dünya kadar güzel vatan bıraktı, siz çocuklarınıza ne bırakacaksınız?" diye âdeta haykırıyordu.
Hiç şüphe yok ki Asım'ı, Akif kafasından yaratmıştı. Böyle bir genç yoktu. Fakat Asım'a verdiği karakterler kimin veya kimlerindi; o, görmediği bir şeyi yazamazdı, model görmeksizin tasvir yapan şairlerden değildir: Nihayet Newyork'ta olan bir vakayı Boston'a nakledebilirdi ama o kadar. Yazık ki arkadaşlarından kimsenin bunu sorması hatırına gelmemiş olmalı ki bugün kesin olarak Asım'ın karakteri kafasında nerden doğmuştu? Bilmiyoruz. Yalnız tahmin edilebilir ki onun karakteri kendinde olandan ve özlediği vasıflardan çıkmıştır. Kafasından yazacağı konunun planını da hazırladı. Köse İmam Meşrutiyeti ilan eden Âkif' in neslini çekiştirecekti, o da hem kendi neslini hem de Çanakkale' de harikalar yaratan Asım' ın neslini, yani genç nesli savunacaktı; o sırada bu kahramanlar için yazacağı destan kendiliğinden çıkıverecekti.
Reklam
Berlin' de işi bitince İstanbul' a döndüğü zaman arkadaşlarından hepsi ona Almanya' yı, orada gördüklerini soruyorlardı. Her birine Almanya' nın gördüğü bir tarafını anlattı. Bir gün arkadaşlarından birine şunları diyordu: "Berlin'de karşıma hep Yahudiler çıktı: Banka, borsa, kitap, musiki her şey Yahudilerin elinde. Vesikasız ekmek, tereyağı da öyle. Korkarım, bu memleket bir gün onlardan hesap soracak!" Başka bir gün diğer bir arkadaşı ona "Ne oluyoruz?" demişti. O vakit Âkif şunu diyordu: "Ne olacağız? Berlin'de büyükelçi Kur'an tefsiriyle uğraşıyor, Fatih 'te bir kahvehanenin peykesine kurulmuş sarıklılar da sabah akşam siyaset laklakalarıyla meşgul, artık ne olacağımızı sen düşün."* *Mithat Cemal: Mehmet Akif, 1939, s. 200. 239
Balkan Harbi
Âkif ayetten veya hadisten ilham alarak manzumesini yazmış değildir. Tersine önce manzumesinin konusunu düşünmüş, sonradan ona uygun düşecek ayeti bulmaya çalışmıştır: bazen muvaffak olarak, bazen olmayarak, yani zorla yakıştırarak. İlk defa yazdığı ve Fatih Camii'nde kürsünün etrafına toplanan halka okuduğu manzumenin başında şu ayet vardır: “Ya Muhammet de ki ey mülkün sahibi olan Allah'ım, sen mülkü dilediğine verirsin, sen mülkü dilediğinden alırsın, sen dilediğini zelil edersin. Hayır, yalnız senin elindedir. Sen, hiç şüphe yok ki her şeye kadirsin." Nesir olarak yazdığı bu tercümenin manasını da manzum olarak şöyle anla- tıyordu: İlahî, “malik-el-mülküm" diyorsun.Doğru, âmenna. Hakikî bir tasarruf var mıdır insan için? Asla! Eğer almışsa bir millet, edip bir mülkü istilâ; Eğer vermişse bir millet bütün bir mülkü bi-perva; Alan sensin, veren sensin, senin hükmündedir dünya.
Ben böyle yemin edemem
O cemiyete girmiş olmaktan çok fazla, Fatin Efendi ile tanışmış olduğu için seviniyordu. Hem sarıklı hem matematikçi yani hem Doğu'yu bilir hem pozitif bir ilimde ihtisas için uğraşır biri olma, onun gözünde her Müslüman aydınının ideali olmalıydı. Fatin Efendi'de en çok sevdiği hâl buydu. Bu tarihten sonradır ki Âkif, Fatin Efendi ile sıkı fıkı arkadaş olmuştur. Şu var ki Akif, Fatin Efendi'yi severdi demek onunla hiç darılmamış manasına gelmez. Fatin Efendi'nin Akif'i ziyaret için Baytar Dairesine uğradığı günlerden biriydi. O, mümeyyiz Şevket Bey'e şunları anlatıyordu: "Bir gün Vaniköyü’ne gitmiştim: Bizim Beylerbeyi'nden yürüye yürüye; Fatin Efendi davet etmişti de onun için. O gün bir parça yağmur yağıyordu. Hoca gelmeyeceğimi sanmış, ahbabına gitmiş, ertesi gün geldi; güya özür dilemeye... Yağmurmuş da benim gelmeyeceğimi sanmış da... Bilmem ne. O gün kendisine şunu dedim: -Hoca hoca bak bana, söz ancak ölüm yatağında olursun da yapamaz hâlde bulunursun, o zaman tutulmaz." Eski milletvekili, arkadaşının tabutu arkasında yürürken yahut onun ölümüne, Mum gibi yandı ciğer, çünkü vatan türküsünü Hep geçen kapkara günlerde, terennüm etti. Çıktı "Kırklar" bir ağızdan dediler tarihin; İçimizde vatan şâiri “Akif" gitti. kıtasını tarih düşürmek için yazarken, kim bilir bu mazi gözü önünde ne renklerle canlanmıştır!
Âkif' in jüriye verilen manzumesi imzasızdı ama bütün aza "Seçtiğimiz eser onundur." diyordu. Bu manzumenin vezninden, kafiyelerinden tutun, mısralara yerleştirdiği kelimelerin manası, sesi, kısacası her şeyi "Beni Âkif yazdı." der gibiydi. Doğrusu da aynı eda ile, aynı mana ile İstiklâl Marşı' nı kim yazabilirdi?
25 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.