İslam'ın gelişimi konusundaki umumi bilgisizliğimizden dolayı, kendileriyle yaşadığımız sosyal, siyasi ve ekonomik kurumları neredeyse Kur'an'ın kendisinden daha kutsal addeder olmuşuz.
İman, kalpte gerçekleşen bir fiildir; kendini Allah'a ve Mesajına kati olarak teslim etme ve bunalım/sıkıntıya karşı huzur, emniyet ve istihkam kazanmaktır.
Kur'an'a göre bu dünyada başta-önde bulunmak ebediyen devam etmez. Çünkü iktidarda ve refah içinde bulunan insanlar er veya geç takvayı kaybederler ve 'yeryüzünü bozmaya, fesad çıkarmaya başlarlar; böylece de onların sahneden kalkmaları kaçınılmaz olur.
Günümüzde İslam ülkelerindeki Fundamentalist hareketlerin temel hatası, öncelikle bir Müslim Toplumu meydana getirmeksizin siyasi düzen kurmaya çalışmalarıdır..
Her şeyden önce dikkat edilmelidir ki, bu toplum iman, Takva ve İslam üzerine bina edilmiş bir toplumsal düzendir. O, ancak bir toplumsal düzen olduğu zaman evrensel rol oynayacak bir siyasi düzen haline gelebilir.
İslâm'ın nuru zaman ve şartlarına göre yeryüzünde gezerek Allah'ı idrak etmekte çaba gösteren toplumlarda yaşamaktadır. “Eğer bu (tebliği) gözardı ederseniz, Allah sizin yerinize, (ama) sizin gibi olmayacak, başka bir topluluk getirir.” Bu durum birey/toplum bazında bulunmakta o anın şartlarına göre şekillenmektedir. Biz politik, kültürel tarih
Kur'an'da ve Peygamber'in sünnetinde halifelik hususunda tek bir beyan dahi yoktur. Sadece açıkça düzmece olan bir hadisten bahsedilir ve peygamberin şöyle dediği rivayet edilir: "Bana ve doğru yolda giden halifelerime (hulefa-i raşidun) itaat edin."
"Kim Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed O'nun elçisidir derse, cennete girer." (....) Genel olarak toplum tarafından kabul görmüş olsa bile, bu hadisin sadece düzmece olmakla kalmayıp, bizzat Kur'an'ın temel tutumuna aykırı olduğu aşikardır.